Git. Sen de git. Bu koca şehirde ruhsuz bir umman büyüklüğünün içindeki kalabalık denen insanlar aleminde bırak beni. Nasıl olsa onların varlığı, benim en sadık yâr'im olan ruhumdaki karamsarlığı rahatsız etmiyor. Onlar dokunmuyorlar bana, onlar beni bilmiyor .
Yazamıyorum bak tam elli beş gündür. Kalemim unutmuş kendini, nereye sürüklenmesi gerektiğini çözümleyemiyor. Hecelerim yolsuzluğa kapatmış masumiyetlerini, isteyerek haciz etmişler heveslerini, çirkin bi evlilik akdinin sönüşünü izlerlerken, melül melül bakıyorlar yaşanmışlıklarına . Geçmişi hüzünle izliyorlar, ancak bu şekilde geri dönebiliyorlar adına Cihan denen aynasızlığa. Artık tamamen sessizliğimle konuşmak istiyorum. Bir tek onu duymak ona güvenmek istiyorum. Bilakis, benimle söyleşmekten asla sıkılmayacak tek gerçek o, bunu biliyorum. Eminim ve hatta, görüyorum .
Ağır bir pişmanlık duyuyorum çünkü yaptıklarımdan dolayı. Evet, pişmanım fazlasıyla. Ve bunu kabul ediyorum. Vardığım kararlardan, savurduğum tavırlardan, gördüğümü sandığım rüyalardan dolayı. Hevesim kalmadığı için bu yorgunluğa karşı. Hayata karşı amaçsızlığımla direndim her seferinde. Ve yine, yanılmadım muhtemel düşüncelerimde. Artık inanmıyorum, düştüğümde kalkacağıma. Her seferinde bir parça daha azalıyor çünkü ruhum. Her seferinde biraz daha hızlı düşüyorum. Ve yok olurum belki ' Diyorum. Bu sefer tamamen kurtulurum. Hayır, olmuyor istediğim gibi. Neyi istediysem hiç bir zaman olmamıştı ki . Neden istiyordum bilmiyorum, daha fazla acı çekmek mi ? Zamanla.. Ah bu zaman. Sadece geçip duruyor. Hiç bir yarayı iyileştiremiyor. Akrep yelkovanı kovalarken ömür de biraz biraz bitiyor. İşte o zaman, sen de bitiyorsun. Zamanın seni hiç önemsemeden geçmesine hiddetleniyorsun hatta bazen. Hakkın varmış gibi, onu karalamaya çalışıyorsun . Ve bunu zoraki bi şekilde başarıyorsun. Artık zaman, senin düşmanın oluyor. Üstünü çizdikçe, ömrünü köreltiyorsun .Kendini karaladığın, bir hiç uğruna yıprattığın yetmiyormuş gibi zamana laf atıyorsun. Sanki hep sen suçlusun, sanki hep sen mahkum.
Zamanla dedim, isteklerimden vazgeçtim. Çünkü biliyorum, istesem de olmayacak. En iyisi artık hiçbir şey istememek diyorum. Daha katmerli acılara, kendime yaptığım acımalara, ruhumu saran sancılara hiç mi hiç gerek yok artık. Geçmişten kalanlardan kurtulamadım çünkü, iyileşemedim hâlâ. Hastayım sönüyorum. Uykum geldiği için değil, bazı anıları unutmak için artık uyuyorum.
Eskisi gibi düşüncelerimi kalemimin etkisiyle kelimelerimden süzüp yırtık bir kağıt köşesine aktaramıyor olmam hadsizleşerek sıkıyor canımı. Bir şeyler düğümleniyor düşlerimde hatırlayınca geçmişteki anılarımı. Ne çok seviyormuşum be, nasıl da feda etmişim ecdadımı. Yok olmuş O'nun için aldığım her nefes , kirpiklerimden süzülen yağmur damlaları yavaş yavaş sömürüyor tüm varlığımı. Kendine iyi bak ' demeyeceğim. Zaten benim için sürdürmüyorsun yaşantını. Hiç bir hedef kalmamış bende, çoktaan kapatmışım aşk buseleri saçan gölgesiz ışıklarımı. Karamsarlıktayım çünkü, hiç bir bedel unutturamıyor bana karanlığın hapsindeki o müptezel hazzı.
Nasıl da sevmişim seni ..! Renkleri, dünyayı, kendini güzellikleri ve çirkinlikleri göremeyen bir âmâ gibi. Etrafındaki gürültülerin farkında olmayan, bebeklerin ağlaması nasıl bir şeydir diye bilmeyen, evrenin en mükemmel şarkılarını duyamayan bir sağır gibi . Konuşmak için can atıp , olasılıksızlığında boğulan körpe bi ceylan , bir dilsiz bir lâl gibi .
Ne çok sevmişim seni.. Yolunu gözleyen, merakından ölen, ruhundaki çukurlara gömülen bir deli gibi. Gelmeyeceğini bildiği halde, beklemekten bıkmayan usanmayan tatlı bir kabus gibi. Hayatımı mahvedişim bir tek sana mahsus gibi. Masal gibi, aşk gibi, ben gibi ..!
Bir kere kırıldım ya, yeniden tamirim yok benim. -Ki zaten parçalanmıştım, toparlanışım zor benim.
Bir kere üzüldüm ya, yeniden gülesim yok benim. Mutsuzluğu dibine kadar tattım, yeniden mutluluğa inancım dar benim.
Olmayan şeyler bana huzur vermiyor, soyutluklarınla değil somutluklarınla dur karşımda-çık karşıma.
Kendine iyi bakma, bu bir bitiş değil. Kendimden vazgeçişimdir .
Kendine iyi bakma .. Seni sevdiğim halde duygularımı sol yanımdan istemeyerek ayırışımdır bu benim..
Kendine iyi bakma.. Sen nasıl olsa bensiz yaşamayı çok iyi bilirsin !
Ara sıra hatırla beni sevgilim.. Nacizane suskun yüreğimin tek emelidir bu önemsiz satırlardaki bedbaht serzenişlerim . Yok ettim defterlerimi, herhangi bir anlamım yok benim.
Seni anlattığım yazılarımı oku, kalemimi ağlattığım sızılarımı oku. Senden.. Bu yaşananlara rağmen, senden nasıl da kopamadığımı oku.
Seni hâlâ seviyor değilim, sadece kızgınım biraz. Kızgınlık bir sevgi ifadesi değil midir zaten ? Değildir bu saatten sonra. Sana dair sevmelerim çok az . Üzerine alınma sakın yazdıklarımı, düşünce bakımından dalgınım biraz. Arsızım bugünlerde, fazlasıyla da yorgun.. İşte bu tuhaf nedenden ötürü hislerim yobaz . Sözcüklerim kifayetsiz ve yitik , gülümsemelerim az. Her yüreğe sığmaz bu darlık, her kağıt kaldıramaz. Dile gelse duvarlar, düşlerimi yağdıramaz. Hücrelerimin kalbi ipekten hayal misali .. Bu tövbekâr sitemim kaleme hece yazdıramaz.
Yeter ulan, yeter. Benim içimdekileri sana monte etseler , hayatını askıya al deseler. Bakalım nereye kadar dayanabilirsin düşündüklerinle savaşmaya. İsteklerinden kaçmaya, bi korkak misali saklanmaya, arzularını yıkmaya, benliğini yakmaya. Konuşma ya, yorum yapma benim hakkımda ! Bildiklerimi yeniden duymaktan bıktım. Sürekli kendimi suçlamaktan usandım. Anlayabiliyor musun beni ¿
Hiiç sanmıyorum, aslına bakarsan anlayabileceğini de düşünmüyorum. Önemseme, boş ver gitsin. Okuyunca bunları ' delinin biridir ' dersin . O nedenle, üstü kalsın geçmişte havaya attığım tebessümlerimin. Benim yerimde olsan, elbetteki farklı dönüşleri denersin.
Karantina altına al nefeslerini, belki o zaman bulabilirsin bendeki yerini. Çözebilirsin o zaman -belki- neden gülüşlerimi hapsettiğimi.
Öylesine yazılan bir kaç satır işte.Anlamsız çoğu zaman,sade hilekâr ve lûtufkâr.Benim için,içimi döktüğüm şu kara sayfalar,senin için hiç bir önem ifade etmiyor ey sevgili yar.Sana sevmelerimi helal etmiyorum,dibine kadar haram olsun dünyan cehennemime dönüşsün.Kifayetsiz hecelerde azrailin zulmünden kaçamayıp sıkış tebessümlerinde orada biçare kal.Azabımdan çöle dönüşsün o şuursuz gönlün.Sevme,seveme ben gibi herhangi birini.Birer birer yapışsın ruhuna,yüreğime hançerle kazıdığın yara izleri
28 Aralık 2012 Cuma
21 Aralık 2012 Cuma
Karmaşık duygular silsilesi part 2 .
Saatler geçip duruyor, herkes bir şeyler söylüyor. Kimse susmayı bilmiyor. Sonra kızınca , ben suçlu oluyorum. Sonra.. kızınca, ben azar işitiyorum. Aklımı karıştırıyor herşey. Sanırım sessiz sakin bir yerde bir kaç gün kafa dinlemeye ihtiyacım var. Zaten pek de kalabalık değil bulunduğum badire, fakat olanlar da beynimi sıkıştırıyor. Gereksiz yere sinirlendiğim düşünülüyor, ben o şekilde düşünmüyorum. Gereksiz olsa, sinirlenmem. Bu durumda, benim durumum gerekli oluyor. Anlatabiliyor muyum ? Hiç sanmıyorum anlayabildiğinizi. Tam anlamıyla anlamak için benim yerime geçmeniz gerekiyor. Iıım kem küm, eee şeey. Muhtemelen bu da imkansız. En iyisi kalın siz olduğunuz gibi. Detaylı bilgi veremem, ama bu zamana kadar yazdıklarımdan ' aşık bir kız, sevdiğine kavuşamamış da dertlerini sıkıntılarını kağıda-kaleme aktarmış ' dediğinizi duyar gibi oluyorum. Fakat şu var, ben aşka inanmıyorum . Saçmalıktır bunlar. O şekilde düşünmeniz için bu izlenimi ben yaratıyorum. Gerçekten aşkı biliyor muyum, bilebilir
miyim ? Tabii ki evet. Fakat, inanmayı istemiyorum. Korkmaktan bile korkar hale geldi ruhum, özümsemek yerine kaçmayı tercih ediyorum . Ben çıkmaz sokaklara sapmaktan yorulmayacağım, fakat o illa ki bir yerlerde pes edecek, ruhuma ızdırap yüklemekten vazgeçecek, biliyorum ....
Çünkü, tükendim. Düşüncelerim ve sezgilerim zedelendi. Çoğu zaman da, edepsizleşti. Ruhumu kemirdi adına '
Sen ' dediğim asla ve kati bir şekilde erişemediğim, göremediğim dokunamadığım ve bilemediğim muazzam bir kavram.. beynimi kemirdi ! Bunu yaparken de bana sorması gerekliydi. Sormadı elbette ne yapması gerektiğini. Ya da benim ne istediğimi sormayı bir kere bile denemedi. Çiğnedi benliğimi, zihnimi tüketti. Ve sonunda da muradına erdi. Sevindi içten içe, benim isteklerimin dahilindeki gözlemlerim ona göre yersizdi .
Özetle anlatmak gerekliyse eğer bu durumu, şöyle açıklayayım. Ben, bana ait olmayan bir kaç düşünceyi kalemime yansıtıyorum. Hepsi bu. Duygu mu mantık mı denilince, üzerine basa basa sö
ylüyorum. Kesinlikle mantık.Aslında mantığınız olmasa hissedemezsiniz. Herhangi bir olay karşısında nasıl davranmanız gerektiğini bilemezsiniz. Bunu mantığınıza anlatır, ölçüp biçer, gerekirse onunla akde girer, eninde sonunda bir sonuç elde edersiniz. Örnek vermek gerekirse - hani sürekli aşıkmış gibi rol yapan birinin örneği de böyle olmalı diye düz bir mantık yürüttüm şu anda parantez içinde - Kendi halinde bir bayansınız. Biri hayatınıza giriyor, hayatınıza girme şekli de yazılarınız vesilesi ile oluyor. Neyse. Aradan biraz zaman geçiyor. Siz ona alıştığınız için bağlanmış durumdasınız. Yalnızca ihtiyaç duyuyorsunuz. Halimi hatrımı soran, benimle ilgilenen biri var diyerek seviniyorsunuz. Bu alışkanlık tiryakilik haline dönüşüyor. Mantığınız var, hisleriniz yok. Ona alışıyor onu istiyorsunuz. Bu her zaman güzel gidecek değil ya, bir şey oluyor. Kendinizi mutlu sandığınız için pişmanlık duyuyorsunuz. Herhangi bir nedenden dolayı birbirinizden kopuyorsunuz. Seviyorumlar ölüyorum'lar havada uçuşuyor. Mantıklı olsaydınız, bunu kabul etmezdiniz. Hisleri de mantık yönettiğine göre, kabul ediyorsunuz. Çünkü mantığınıza göre, mutluluk mantığınıza uyuyor. Hep bir uyum hep bir istek peşindesiniz. Ve ayrılıyorsunuz. Üzülmeniz, hislerinizden dolayı mı ? Yoksa, tiryakilik derecesinde bağlılık yapan birinin bir daha asla olmayacağı düşüncesi mi ? Sonrasında kızıyorsunuz, nefret ediyorsunuz, düşünüyorsunuz. Düşünmeniz elbetteki normal. Düşünmemeniz anormal olurdu. Çünkü hiçbir tiryaki, bağımlısı olduğu maddeyi bırakırken 'tamam, bıraktım seni ' demez. Öyle pat diye bırakamaz, imkansızdır bu çünkü. Canı çeker, ruhu ister. Alışmış olduğu o maddeye ihtiyaç duyar. Yavaş yavaş terk eder ve sonunda kurtulur. Ayrılık sonrasında üzülmeniz de mantığınız sonucu gizlediğiniz hislerinizin aynada, daha doğrusu sizin suratınızda yansıması. Nefret etmek, kin tutmak, gaddar olmak, kötü olmak. Ya da bunların tam tersi sevmek ve sevilmek, iyi biri olmak. Bunların hepsi mantığınızın size oynadığı bir oyun. Eğer kişiliğiniz tam olarak oturmuşsa, ne olmanız gerektiğini ya da nasıl biri olmanız gerektiğini çoktan belirlemişsinizdir. Ben şahsen bencil biriyim. Ve bir o kadar da kötü. Çünkü hep kendimi düşünürüm. Çünkü hep, kendi
mi düşündükçe onu düşünürüm. Bana ait bir şeyi mi var ? Hayııır, yok. Ama O'nda bana ait çok şey var. İnançlarım var mesela, ümitlerim var. Bağımlıığın var O'na.
Aşka inanmak mı, ilk görüşte aşık olmak mı ?
Dalga mı geçiyorsunuz Allah aşkına. İlk görüşte aşk mı olur, nasıl bir safsatadır bu, nasıl bir karmaşa. Kargaşa. Neymiş efendim, ilk görüşte aşık olmuş da, vay efendim gördüğü zamanlarda elleri titriyormuş da ayakları yerden kesiliyormuş da, öyleymiş ve böyleymiş. Yahu, ayaklarının yerden kesilmesi mantıksal olarak uçuyorsun anlamına gelir. Buna göre her aşık olan canlı, bu kelimeyi söylediğinde uçtuğunu iddia ediyor demektir. Cümlem de saçma, ortaya atılan laf da saçma. Herhangi bir zaman diliminde, herhangi bir kişiyi şans eseri görürsünüz. Hoşlandığınız şey, onun ruhu değildir. Dış görüşünü fiziksel özellikleri , boyu kilosu, yakalayabilirseniz eğer ruhunuzu cezbeden gülüşleri, ve var ise yüreğinizi heyecanlandıran gamzeleri. İlk görüşte dış görünüşünü beğenirsiniz. Yüzü hoşunuza gider, gözleri dudakları elleri. Vesaire vesaire işte. Tanımak istersiniz. Ve anında bir lamba yanar karanlığınızda, ' acaba tekrar görebilecek miyim ? Acaba tanışma fırsatı bulabilecek miyim ¿ '
...
İlk anlarda çekinir, yanına yaklaşamazsınız. Terslenme korkusu diye bir şey vardır. Cesaretinizi toplayıp yanına yaklaştığınızda, bir kaç güzel sözcük ile amacınızı ortaya koyduğunuzda devamı gelir. Cesaretlendiniz, yanına gittiniz ve konuştunuz. Zamanla sesi hoşunuza gider, Onun kahkahaları sizin de gülmenize meyil eder. Tanırsınız, tanıdıkça bağlanırsınız. Tabii ki herkes birbirine bağlanmak zorunda değildir, çünkü insanlar konuştukca karşılarındakini gözlemler. Hoşunuza gitmeyen kafanıza uymayan bir özelliğini öğrendiğiniz zaman, konuşmayı kesersiniz ve yolunuza devam edersiniz. Aksini düşünürsek eğer, sesini duydukça bir hoş oluyorsa içiniz, gözlerine baktıkça gidiyorsa benliğiniz, elini tutarken bile çekiniyor iseniz, hevesleniyor, her an görmek istiyor, beraber uyumak ve sonsuzluğa da beraber uyanmak istiyor iseniz kalbi anlamda aşıksınız demek değildir bu. Bunun adı sevgidir. Çünkü onu doğrularıyla, yanlışlarıyla, hatalarıyla, sevinçleriyle üzüntüleriyle, sitemleriyle, karamsarlıklarıyla, iyiliğinde kötülüğünde, hastalığında, haykırışlarında, serzenişlerinde, intikamlarıyla kabul etmektesiniz. Etmeniz de gerekir. Çünkü seviyorsanız, ne kadar gaddar bile olsa söz diyemezsiniz. Kızamazsınız ve kıyamazsınız. Çünkü bilirsiniz, hiç kimse durduk yere kötülük yapmaz. Ve kötülüğün tadını alamayan bir canlı da durup dururken iyi olmaz.
Nitekim seven insan, sevdiği insanı değiştirmeye çalışmaz tam aksi onu olduğu gibi kabul eder .
Kıskançlık denen bir kavram var. Ben bu kavramı acayip çok severim arkadaş. İnsan sevdiğini kıskanır, insan sevdiğine önem verir. Kıskançlığın abartılması sorun eden bazı kişilikler var. Ne oldu yavrum , biri seni senden çok sevince zoruna mı gitti ? Yapma diyorsa sana, adam akıllı açıklamasını da yapıyorsa, neden ayak uyduramazsın ki bu duruma. Ben şahsen, kıskanılmayı severim. Kıskanmayı heleee , daha bir başka severim. Çünkü bir şey bana ait ise, öyle kalmalıdır ve öyle kalacaktır. Ben ölene kadar ..! Kimsenin dokunmasını , görmesini , konuşmasını, tabiri caiz ise halka açık olmasını istemem. Bana açık olacaksın aslanım sen, başkalarına değil bir tek bana. Evini barkını, ruhunu, sevdiğini ve haddinden fazla sevildiğin için kıskanılmayı kabul edeceksin. Sorun haline getirmeyeceksin bunu da. Sen de seviyorsan, aynı şekilde düşüncelerini biçimlendireceksin. İki gülüşe bir ömür sevgi diye bir şey yok, yok öyle yağma.
İlk görüşte aşık oldum diyenlere sormak istiyorum, ruhunu görebildiniz mi ? İnançlarını çözümleyebildiniz mi. Bedensel amaçlar uğruna bu masum cümleyi kirletmeyi kimden gördünüz de test etmek istediniz ? Kalbinin derinliklerine inebilmeyi hangi arada becerebildiniz ? Görebildiniz mi oradaki hayal kırıklıklarını, onarılmaz çukurları, onulmaz sızıntıları, dinmeyen ağrıları ve anıları ya da yaraları ¿
Ruhunu hissetmeniz gerekir bir insanı sevebilmeniz için, tenini değil. Belki de sırf bu yüzden ruhunu hissetmeyi benimsedim, sarıldım rüyalarımdaki O'na karşı.
Bu cümlenin yerine, ' Abi bi kızı / erkeği gördüm. Fiziksel özellikleri çok hoşuma gitti. Tekrar göresim var, tanıdıkça sevesim var ' denilse, daha doğru olacak belki de.
O bir kaç dakikada bunu nasıl becerebiliyorsunuz. Allah aşkına söyleyin de, deneyeceğim bizzat. Vallaha lan, yeminlen bak.
Aktarmak istediğim, kendimce anlatmayı beceremediğim mesele ise ; bedensel amaçlar uğruna aşka çöp atılmasın. Hani ne kadar inanmıyor olsam da, ileride bir gün deliler gibi seveceğim.İnanmaya çalışıyorum buna parantez içinde -pek beceremesem de - Bendeki yıkılmaz duvarları biraz zorlanarak kırmayı başarabilen biri elbette olacak .
Mutlu olmanız için üzülmeniz gerekir, sevinmeniz için ağlamanız. Unutmayın, hava kararmadığı zamanlarda güneş doğmaz. Telleri kopuk bir gitar adam akıllı ses çıkaramaz. Herşey bir bedel karşılığında meydana gelir, ödeyebilenler mutluluğa erişir ödeyemeyenler de kendi aralarında dedikodu yapar, söyleşir .
miyim ? Tabii ki evet. Fakat, inanmayı istemiyorum. Korkmaktan bile korkar hale geldi ruhum, özümsemek yerine kaçmayı tercih ediyorum . Ben çıkmaz sokaklara sapmaktan yorulmayacağım, fakat o illa ki bir yerlerde pes edecek, ruhuma ızdırap yüklemekten vazgeçecek, biliyorum ....
Çünkü, tükendim. Düşüncelerim ve sezgilerim zedelendi. Çoğu zaman da, edepsizleşti. Ruhumu kemirdi adına '
Sen ' dediğim asla ve kati bir şekilde erişemediğim, göremediğim dokunamadığım ve bilemediğim muazzam bir kavram.. beynimi kemirdi ! Bunu yaparken de bana sorması gerekliydi. Sormadı elbette ne yapması gerektiğini. Ya da benim ne istediğimi sormayı bir kere bile denemedi. Çiğnedi benliğimi, zihnimi tüketti. Ve sonunda da muradına erdi. Sevindi içten içe, benim isteklerimin dahilindeki gözlemlerim ona göre yersizdi .
Özetle anlatmak gerekliyse eğer bu durumu, şöyle açıklayayım. Ben, bana ait olmayan bir kaç düşünceyi kalemime yansıtıyorum. Hepsi bu. Duygu mu mantık mı denilince, üzerine basa basa sö
ylüyorum. Kesinlikle mantık.Aslında mantığınız olmasa hissedemezsiniz. Herhangi bir olay karşısında nasıl davranmanız gerektiğini bilemezsiniz. Bunu mantığınıza anlatır, ölçüp biçer, gerekirse onunla akde girer, eninde sonunda bir sonuç elde edersiniz. Örnek vermek gerekirse - hani sürekli aşıkmış gibi rol yapan birinin örneği de böyle olmalı diye düz bir mantık yürüttüm şu anda parantez içinde - Kendi halinde bir bayansınız. Biri hayatınıza giriyor, hayatınıza girme şekli de yazılarınız vesilesi ile oluyor. Neyse. Aradan biraz zaman geçiyor. Siz ona alıştığınız için bağlanmış durumdasınız. Yalnızca ihtiyaç duyuyorsunuz. Halimi hatrımı soran, benimle ilgilenen biri var diyerek seviniyorsunuz. Bu alışkanlık tiryakilik haline dönüşüyor. Mantığınız var, hisleriniz yok. Ona alışıyor onu istiyorsunuz. Bu her zaman güzel gidecek değil ya, bir şey oluyor. Kendinizi mutlu sandığınız için pişmanlık duyuyorsunuz. Herhangi bir nedenden dolayı birbirinizden kopuyorsunuz. Seviyorumlar ölüyorum'lar havada uçuşuyor. Mantıklı olsaydınız, bunu kabul etmezdiniz. Hisleri de mantık yönettiğine göre, kabul ediyorsunuz. Çünkü mantığınıza göre, mutluluk mantığınıza uyuyor. Hep bir uyum hep bir istek peşindesiniz. Ve ayrılıyorsunuz. Üzülmeniz, hislerinizden dolayı mı ? Yoksa, tiryakilik derecesinde bağlılık yapan birinin bir daha asla olmayacağı düşüncesi mi ? Sonrasında kızıyorsunuz, nefret ediyorsunuz, düşünüyorsunuz. Düşünmeniz elbetteki normal. Düşünmemeniz anormal olurdu. Çünkü hiçbir tiryaki, bağımlısı olduğu maddeyi bırakırken 'tamam, bıraktım seni ' demez. Öyle pat diye bırakamaz, imkansızdır bu çünkü. Canı çeker, ruhu ister. Alışmış olduğu o maddeye ihtiyaç duyar. Yavaş yavaş terk eder ve sonunda kurtulur. Ayrılık sonrasında üzülmeniz de mantığınız sonucu gizlediğiniz hislerinizin aynada, daha doğrusu sizin suratınızda yansıması. Nefret etmek, kin tutmak, gaddar olmak, kötü olmak. Ya da bunların tam tersi sevmek ve sevilmek, iyi biri olmak. Bunların hepsi mantığınızın size oynadığı bir oyun. Eğer kişiliğiniz tam olarak oturmuşsa, ne olmanız gerektiğini ya da nasıl biri olmanız gerektiğini çoktan belirlemişsinizdir. Ben şahsen bencil biriyim. Ve bir o kadar da kötü. Çünkü hep kendimi düşünürüm. Çünkü hep, kendi
mi düşündükçe onu düşünürüm. Bana ait bir şeyi mi var ? Hayııır, yok. Ama O'nda bana ait çok şey var. İnançlarım var mesela, ümitlerim var. Bağımlıığın var O'na.
Aşka inanmak mı, ilk görüşte aşık olmak mı ?
Dalga mı geçiyorsunuz Allah aşkına. İlk görüşte aşk mı olur, nasıl bir safsatadır bu, nasıl bir karmaşa. Kargaşa. Neymiş efendim, ilk görüşte aşık olmuş da, vay efendim gördüğü zamanlarda elleri titriyormuş da ayakları yerden kesiliyormuş da, öyleymiş ve böyleymiş. Yahu, ayaklarının yerden kesilmesi mantıksal olarak uçuyorsun anlamına gelir. Buna göre her aşık olan canlı, bu kelimeyi söylediğinde uçtuğunu iddia ediyor demektir. Cümlem de saçma, ortaya atılan laf da saçma. Herhangi bir zaman diliminde, herhangi bir kişiyi şans eseri görürsünüz. Hoşlandığınız şey, onun ruhu değildir. Dış görüşünü fiziksel özellikleri , boyu kilosu, yakalayabilirseniz eğer ruhunuzu cezbeden gülüşleri, ve var ise yüreğinizi heyecanlandıran gamzeleri. İlk görüşte dış görünüşünü beğenirsiniz. Yüzü hoşunuza gider, gözleri dudakları elleri. Vesaire vesaire işte. Tanımak istersiniz. Ve anında bir lamba yanar karanlığınızda, ' acaba tekrar görebilecek miyim ? Acaba tanışma fırsatı bulabilecek miyim ¿ '
...
İlk anlarda çekinir, yanına yaklaşamazsınız. Terslenme korkusu diye bir şey vardır. Cesaretinizi toplayıp yanına yaklaştığınızda, bir kaç güzel sözcük ile amacınızı ortaya koyduğunuzda devamı gelir. Cesaretlendiniz, yanına gittiniz ve konuştunuz. Zamanla sesi hoşunuza gider, Onun kahkahaları sizin de gülmenize meyil eder. Tanırsınız, tanıdıkça bağlanırsınız. Tabii ki herkes birbirine bağlanmak zorunda değildir, çünkü insanlar konuştukca karşılarındakini gözlemler. Hoşunuza gitmeyen kafanıza uymayan bir özelliğini öğrendiğiniz zaman, konuşmayı kesersiniz ve yolunuza devam edersiniz. Aksini düşünürsek eğer, sesini duydukça bir hoş oluyorsa içiniz, gözlerine baktıkça gidiyorsa benliğiniz, elini tutarken bile çekiniyor iseniz, hevesleniyor, her an görmek istiyor, beraber uyumak ve sonsuzluğa da beraber uyanmak istiyor iseniz kalbi anlamda aşıksınız demek değildir bu. Bunun adı sevgidir. Çünkü onu doğrularıyla, yanlışlarıyla, hatalarıyla, sevinçleriyle üzüntüleriyle, sitemleriyle, karamsarlıklarıyla, iyiliğinde kötülüğünde, hastalığında, haykırışlarında, serzenişlerinde, intikamlarıyla kabul etmektesiniz. Etmeniz de gerekir. Çünkü seviyorsanız, ne kadar gaddar bile olsa söz diyemezsiniz. Kızamazsınız ve kıyamazsınız. Çünkü bilirsiniz, hiç kimse durduk yere kötülük yapmaz. Ve kötülüğün tadını alamayan bir canlı da durup dururken iyi olmaz.
Nitekim seven insan, sevdiği insanı değiştirmeye çalışmaz tam aksi onu olduğu gibi kabul eder .
Kıskançlık denen bir kavram var. Ben bu kavramı acayip çok severim arkadaş. İnsan sevdiğini kıskanır, insan sevdiğine önem verir. Kıskançlığın abartılması sorun eden bazı kişilikler var. Ne oldu yavrum , biri seni senden çok sevince zoruna mı gitti ? Yapma diyorsa sana, adam akıllı açıklamasını da yapıyorsa, neden ayak uyduramazsın ki bu duruma. Ben şahsen, kıskanılmayı severim. Kıskanmayı heleee , daha bir başka severim. Çünkü bir şey bana ait ise, öyle kalmalıdır ve öyle kalacaktır. Ben ölene kadar ..! Kimsenin dokunmasını , görmesini , konuşmasını, tabiri caiz ise halka açık olmasını istemem. Bana açık olacaksın aslanım sen, başkalarına değil bir tek bana. Evini barkını, ruhunu, sevdiğini ve haddinden fazla sevildiğin için kıskanılmayı kabul edeceksin. Sorun haline getirmeyeceksin bunu da. Sen de seviyorsan, aynı şekilde düşüncelerini biçimlendireceksin. İki gülüşe bir ömür sevgi diye bir şey yok, yok öyle yağma.
İlk görüşte aşık oldum diyenlere sormak istiyorum, ruhunu görebildiniz mi ? İnançlarını çözümleyebildiniz mi. Bedensel amaçlar uğruna bu masum cümleyi kirletmeyi kimden gördünüz de test etmek istediniz ? Kalbinin derinliklerine inebilmeyi hangi arada becerebildiniz ? Görebildiniz mi oradaki hayal kırıklıklarını, onarılmaz çukurları, onulmaz sızıntıları, dinmeyen ağrıları ve anıları ya da yaraları ¿
Ruhunu hissetmeniz gerekir bir insanı sevebilmeniz için, tenini değil. Belki de sırf bu yüzden ruhunu hissetmeyi benimsedim, sarıldım rüyalarımdaki O'na karşı.
Bu cümlenin yerine, ' Abi bi kızı / erkeği gördüm. Fiziksel özellikleri çok hoşuma gitti. Tekrar göresim var, tanıdıkça sevesim var ' denilse, daha doğru olacak belki de.
O bir kaç dakikada bunu nasıl becerebiliyorsunuz. Allah aşkına söyleyin de, deneyeceğim bizzat. Vallaha lan, yeminlen bak.
Aktarmak istediğim, kendimce anlatmayı beceremediğim mesele ise ; bedensel amaçlar uğruna aşka çöp atılmasın. Hani ne kadar inanmıyor olsam da, ileride bir gün deliler gibi seveceğim.İnanmaya çalışıyorum buna parantez içinde -pek beceremesem de - Bendeki yıkılmaz duvarları biraz zorlanarak kırmayı başarabilen biri elbette olacak .
Mutlu olmanız için üzülmeniz gerekir, sevinmeniz için ağlamanız. Unutmayın, hava kararmadığı zamanlarda güneş doğmaz. Telleri kopuk bir gitar adam akıllı ses çıkaramaz. Herşey bir bedel karşılığında meydana gelir, ödeyebilenler mutluluğa erişir ödeyemeyenler de kendi aralarında dedikodu yapar, söyleşir .
18 Aralık 2012 Salı
Karmakarışık oldum yine bu gece. Seni andırıyor bana ait olan her düşünce.
Benim elim tutmaz ayağım tutmaz
Başımda dinmeyen bir ağrı
Susmayı istiyorum artık, ölümüne susmak
Zihnimi kurcalayan düşüncelerden kurtulmak
Geçmiyor ruhumdaki aşk kırıntıları
Her zamanki gibi, yine bendim hatalı
Zihnimdeki berduştluk kapatamıyor artık anılarımı
Niye hep ben yarım bırakılıyorum, neden benim gülüşlerim yaralı
Çok sevdiğim biri ben istemeden sonlandırdı benim bitmez sandığım rüyamı.
Öyle çok daraldım ki,
Duvarlar da üstüme geliyor
Ve ben, uçsuz bucaksız bir şehirde gözlerinin derinliğinde bekliyorum seni.
Kayalar ' Konuşsana ! ' diyor.
Yüreğimin anlatamadığını sözcüklerimle nasıl dile getirebilirim ki
Ben sadece ' Seni seviyorum ' demedim.
Bir kaç kere denedim, gerçekten sevdiğim için az ve öz söylemeyi denedim.
Yapamadım bunu, diyemedim. Çekindim !
Duyduklarıma, ruhuma, gözlerime sanki bir perde indirdim
Ya karşılığı olmazsa, ya yarım kalırsam ' diye düşünerek kendimi yedim, bitirdim.
Pek çok kere yüce Tanrı ' dan yardım dilendim.
Ben aslında.. Sigaramı değil, seni içtim.
Sadece seni yüreğime ilmek ilmek işledim
Yalnızca seni rüyalarımda sevmeyi düşledim
Sırf senli düşüncelerimi çözülmesi imkânsız bir bulmaca misali ruhumda birleştirdim.
Yaşadıklarım ve yaşayacaklarımın, dünlerim ile yarınlarımın bir tek sana ait olmasını istedim.
Hayatın acımasızlığına karşı, ben hep tek başıma direndim !
Yalnızca.. O iki cümleyi, dudaklarıma hükmedip söyleyemedim
Bir türlü , dipsiz bi kuyudan akıp giden zaman gibi sana koşmalarına izin veremedim.
Sana anlatamadım bendeki seni, sözcüklerim amaçlarına ulaşmaya çalışırlarken ben hep onları gizledim.
Korumaya çalıştım onları, yavaş yavaş yok etmeye çalıştım, beceremedim lâkin sana hissettirmedim.
Sen bakışlarımda gizliydin, ' Gözlerime baktığın zamanlarda anlayacak ve kavrayacaksın bendeki saklı hazineyi ömrüm ' diyemedim.
Ben duygularımı sahte bir mahzene kilitledim, herşey oradaydı.
Sen vardın, ben vardım. Ve en önemlisi ' Biz ' vardık !
Bedenlerimizi değil ruhlarımızı kapıştırdık.Ruhumuzla sevdik, sevildik, varız dedik.
Düşüncelerimize anlamlar yükledik.
Çünkü, gerçek anlamda sevmeyi başarabilmiştik.
Fakat, sahip olduğumuz güzlerimiz hayal dünyamızdaki düşlerimizi yıktı.
Bendeki arzulu cinayetleri tekrar tekrar öldürdün sen.
Zaten yaşamıyordum, canlı canlı toprağın altına koydun beni sen.
Geçmişimdeki hatalarımın faili meçhul haini , sen !
Sen sevgilim, zamanında çok sevdiğim ve hâlâ sevmeye devam ettiğim
Benimle olsan da olmasan da bundan sonra hiç fark etmez.
Bir çok kızgınlık ve kırgınlık adadım sana, tüm bunlara rağmen bendeki yerini hiç kimse değiştiremez.
Nefret ve sevgi arasında ince bir köprüdeyim.
Unutulmanın verdiği sızıyla ruhumu gömmekteyim.
Şimdi ise, mazlum bi yok oluşun sürüklenişi var rüyalarımda.
Artık görmüyorum, duymuyorum ve bilmiyorum.
Seviyor muyum ya da sevmiyor muyum, anlam veremiyorum.
Kolay unutursun beni, çünkü ben çok kötü biriyim !
Hâlâ seni bekliyorum zayıf bi ucube gibi..
Yazıklar olsun bana, ne kadar da kinliyim .
Başımda dinmeyen bir ağrı
Susmayı istiyorum artık, ölümüne susmak
Zihnimi kurcalayan düşüncelerden kurtulmak
Geçmiyor ruhumdaki aşk kırıntıları
Her zamanki gibi, yine bendim hatalı
Zihnimdeki berduştluk kapatamıyor artık anılarımı
Niye hep ben yarım bırakılıyorum, neden benim gülüşlerim yaralı
Çok sevdiğim biri ben istemeden sonlandırdı benim bitmez sandığım rüyamı.
Öyle çok daraldım ki,
Duvarlar da üstüme geliyor
Ve ben, uçsuz bucaksız bir şehirde gözlerinin derinliğinde bekliyorum seni.
Kayalar ' Konuşsana ! ' diyor.
Yüreğimin anlatamadığını sözcüklerimle nasıl dile getirebilirim ki
Ben sadece ' Seni seviyorum ' demedim.
Bir kaç kere denedim, gerçekten sevdiğim için az ve öz söylemeyi denedim.
Yapamadım bunu, diyemedim. Çekindim !
Duyduklarıma, ruhuma, gözlerime sanki bir perde indirdim
Ya karşılığı olmazsa, ya yarım kalırsam ' diye düşünerek kendimi yedim, bitirdim.
Pek çok kere yüce Tanrı ' dan yardım dilendim.
Ben aslında.. Sigaramı değil, seni içtim.
Sadece seni yüreğime ilmek ilmek işledim
Yalnızca seni rüyalarımda sevmeyi düşledim
Sırf senli düşüncelerimi çözülmesi imkânsız bir bulmaca misali ruhumda birleştirdim.
Yaşadıklarım ve yaşayacaklarımın, dünlerim ile yarınlarımın bir tek sana ait olmasını istedim.
Hayatın acımasızlığına karşı, ben hep tek başıma direndim !
Yalnızca.. O iki cümleyi, dudaklarıma hükmedip söyleyemedim
Bir türlü , dipsiz bi kuyudan akıp giden zaman gibi sana koşmalarına izin veremedim.
Sana anlatamadım bendeki seni, sözcüklerim amaçlarına ulaşmaya çalışırlarken ben hep onları gizledim.
Korumaya çalıştım onları, yavaş yavaş yok etmeye çalıştım, beceremedim lâkin sana hissettirmedim.
Sen bakışlarımda gizliydin, ' Gözlerime baktığın zamanlarda anlayacak ve kavrayacaksın bendeki saklı hazineyi ömrüm ' diyemedim.
Ben duygularımı sahte bir mahzene kilitledim, herşey oradaydı.
Sen vardın, ben vardım. Ve en önemlisi ' Biz ' vardık !
Bedenlerimizi değil ruhlarımızı kapıştırdık.Ruhumuzla sevdik, sevildik, varız dedik.
Düşüncelerimize anlamlar yükledik.
Çünkü, gerçek anlamda sevmeyi başarabilmiştik.
Fakat, sahip olduğumuz güzlerimiz hayal dünyamızdaki düşlerimizi yıktı.
Bendeki arzulu cinayetleri tekrar tekrar öldürdün sen.
Zaten yaşamıyordum, canlı canlı toprağın altına koydun beni sen.
Geçmişimdeki hatalarımın faili meçhul haini , sen !
Sen sevgilim, zamanında çok sevdiğim ve hâlâ sevmeye devam ettiğim
Benimle olsan da olmasan da bundan sonra hiç fark etmez.
Bir çok kızgınlık ve kırgınlık adadım sana, tüm bunlara rağmen bendeki yerini hiç kimse değiştiremez.
Nefret ve sevgi arasında ince bir köprüdeyim.
Unutulmanın verdiği sızıyla ruhumu gömmekteyim.
Şimdi ise, mazlum bi yok oluşun sürüklenişi var rüyalarımda.
Artık görmüyorum, duymuyorum ve bilmiyorum.
Seviyor muyum ya da sevmiyor muyum, anlam veremiyorum.
Kolay unutursun beni, çünkü ben çok kötü biriyim !
Hâlâ seni bekliyorum zayıf bi ucube gibi..
Yazıklar olsun bana, ne kadar da kinliyim .
16 Aralık 2012 Pazar
Bla bla bla.
İsyanım sana değil, kendime
Beni anlatan her kelimeye, düşlerimi sana bağlayan her cümleme.Hecelerimi ağlatan her derdime
Seni yazmaktan bıkmayan o kara mizahlı defterime
Gürül gürül akan çileli gülüşlerime
Seni.. Bendeki ufacık ' kalp ' denen hücrede muhafaza eden herşeyime.
İsyanım sana değil, kendime
Keşke ' demekten bıkmayan, boğazına ince bir kemer takıldığı halde , günahsız matemleriyle ömrü boyunca sessizlikte takılı kalan dilime.
Ruhunu ruhuma adayan zihnime. Gözlerindeki kelepçelere. Dağa, aya, güneşe..
Özgürlüğün tadına bakan her sahteliğe
Bir öykü misali mutsuzlukla sonlandırılan,uçurumun kenarinda asılı kalan yüreğime.
Yarım kalan bedenime. Gelmeyeceğini bile bile, beklemekten sıkılmayan ,
Yollarına inatla çiçeklerini koparıp gördüklerini feryat- figân ağlatan yok sayan, körleşen gözlerime.
Ölümün sıcak şehvetini kendinden geçercesine her an yanında saklı tutan, onu ve seni arzulayan ellerime.
Seni sevme düşüncesini hayat felsefesi yapıp özlem kelimesini duyduğu an emeline sım sıkı, daha sıkı bir şekilde sarılan gönlüme.
Masum gülüşlerine, asaletine, gözlerinin içine
Sırf seni anlatacağım diye uzuun uzun cümleler kurup saçmalamaktan zevk alan, kendini rüyalara saplayan kalemime.
Seni amaçsızca sevmemdeki beceriksizliğime.
Ardından döktüğüm her göz yaşıma, aşkıma sevgime.
Adını duyduğu an kendini unutup bir volkan misali uzaklara dalıp giden kirpiklerime.
Özlemenin kıymetini adı gibi benimseyen , seni her an yanımda hissettiren hayallerime.
Günün 24 saatini ruhunla anlamlandırmamı sağlayan evrene
Üzerimize kalıp gibi asılan hikâyelere, bizi ayırmaya çalışan cinayetlere.
Seni benden kopartmak için yapılan düzenbazlıklara, akla sığmayıp gerçekmiş gibi var sayılan rezilliklere.
En değerli varlığımı benden almaya çalışıp beceremeyince yenilgiyi kaldıramayan sözde efendiliklere Her gece, her salise uyuyamayıp hayalini kurduğumda, özlemekten vazgeçemediğim o mahsun gamzelere
Hayattaki tek dayanağım olan senli emellerime, ölümü yalnızca seninle karşılıksız ve şehvetli bir şekilde arzulayan mehtapsız gecelerime.
Sensizlik cehennemin farklı bir adı.. Kalmıyor hayatın tuzu biberi, sarhoş eden tadı.. Duyabilseydi eskiler sendeki adı, onlar da tanımlamakta gücenirlerdi bu mücevher misali sahip olunamayan sevdayı.
Bana kıyamet azabını yaşatan son sözlerine.
Uğruna köhne bir kuyuda şahlandırdığım, öldüremediğim lâkin yaşatamadığım sözlerime.
Yıldılzarın gizemine, ay'a hâlâ yaşıyor oluşuma,
Ben, neden seni sevdim ki böyle, kaybolmasını asla istemediğim bir rûya gibi içten içe
Sigaram vardı, çakmağım vardı, boğazıma sarılıp benden intikan almaya çalışan yalnızlığım vardı..
Hayal kırıklıklarım, umutsuzluklarım vardı ğek çok
Ben.. Onları unutup nasıl da seni sevdim ¿
Artık hiç bir anlam ifade etmiyor dünyanın o derbeder güzelliği ile gecenin caniliği
Saatin farkında bile değilim
Aylar günler Beni umursamadan bitiyor
En son, mutluluğumu ayrılık geçiyordu.. Yalnız bu kalmış buğulu gözlerimde
İsyanım sana değil, kendime
Ayrılığın kadehini müptezel bir şekilde yüreğime armağan edişine
Bir kez olsun ardına bakmadan, beni cihanda bırakıp gidişine
Binlerce kez ' seni seviyorum ' deyişime.
Ah ulan, neden ben be , niye ..!
Çaresizliğime ve değersizliğime, kızdığımda canavar gibi parlayan edepsizliğime,
Sana, bana , bize ..!
.....
Varsın olsun be, gelme.
Ben, üzerime düşen son görevi yapıp beklerim seni her şekilde.
Sonunda dayanamayıp intiharı göze alsam , umutsuzluklar diyarı'nda kaybolsam bile,
İçtiğim her sigaranın dumanıyla resmini yağdırsam ..
Kayıp bir düş yumağının kıyısında cayır cayır yansam bile
Her an adını ansam, çocuklar misali küçücük bir şekerle dünyalar benim olsa,
Yeniden doğsam sevincimle
Hayallerimi akşam güneşleri ile saçsam, yakamozları gördükçe yalnızlığıma sarılsam
Boğazıma takılı kalan her cümleyi okyanusun tam ortasında fırlatıp atsam,
Bıraksam onları orada bir başlarına, hüzünlerini gördükçe neşemden çığlıklara boğulsam
Unutsam herşeyi, önce kendimi sonra da seni unutsam
Kalabalığın içinde yalnız kalmayı umursamadan, yaptığım hataların cezasını kat be kat
Fazlasıyla etrafa dağıtsam bile,
Varsın olsun, gelme sen. Sen hiç gelme ..!
Ben yine de bekleyeceğim seni..
En içten kahkahalarını acılarına armağan eden eski bir komedyen gibi .
Beni anlatan her kelimeye, düşlerimi sana bağlayan her cümleme.Hecelerimi ağlatan her derdime
Seni yazmaktan bıkmayan o kara mizahlı defterime
Gürül gürül akan çileli gülüşlerime
Seni.. Bendeki ufacık ' kalp ' denen hücrede muhafaza eden herşeyime.
İsyanım sana değil, kendime
Keşke ' demekten bıkmayan, boğazına ince bir kemer takıldığı halde , günahsız matemleriyle ömrü boyunca sessizlikte takılı kalan dilime.
Ruhunu ruhuma adayan zihnime. Gözlerindeki kelepçelere. Dağa, aya, güneşe..
Özgürlüğün tadına bakan her sahteliğe
Bir öykü misali mutsuzlukla sonlandırılan,uçurumun kenarinda asılı kalan yüreğime.
Yarım kalan bedenime. Gelmeyeceğini bile bile, beklemekten sıkılmayan ,
Yollarına inatla çiçeklerini koparıp gördüklerini feryat- figân ağlatan yok sayan, körleşen gözlerime.
Ölümün sıcak şehvetini kendinden geçercesine her an yanında saklı tutan, onu ve seni arzulayan ellerime.
Seni sevme düşüncesini hayat felsefesi yapıp özlem kelimesini duyduğu an emeline sım sıkı, daha sıkı bir şekilde sarılan gönlüme.
Masum gülüşlerine, asaletine, gözlerinin içine
Sırf seni anlatacağım diye uzuun uzun cümleler kurup saçmalamaktan zevk alan, kendini rüyalara saplayan kalemime.
Seni amaçsızca sevmemdeki beceriksizliğime.
Ardından döktüğüm her göz yaşıma, aşkıma sevgime.
Adını duyduğu an kendini unutup bir volkan misali uzaklara dalıp giden kirpiklerime.
Özlemenin kıymetini adı gibi benimseyen , seni her an yanımda hissettiren hayallerime.
Günün 24 saatini ruhunla anlamlandırmamı sağlayan evrene
Üzerimize kalıp gibi asılan hikâyelere, bizi ayırmaya çalışan cinayetlere.
Seni benden kopartmak için yapılan düzenbazlıklara, akla sığmayıp gerçekmiş gibi var sayılan rezilliklere.
En değerli varlığımı benden almaya çalışıp beceremeyince yenilgiyi kaldıramayan sözde efendiliklere Her gece, her salise uyuyamayıp hayalini kurduğumda, özlemekten vazgeçemediğim o mahsun gamzelere
Hayattaki tek dayanağım olan senli emellerime, ölümü yalnızca seninle karşılıksız ve şehvetli bir şekilde arzulayan mehtapsız gecelerime.
Sensizlik cehennemin farklı bir adı.. Kalmıyor hayatın tuzu biberi, sarhoş eden tadı.. Duyabilseydi eskiler sendeki adı, onlar da tanımlamakta gücenirlerdi bu mücevher misali sahip olunamayan sevdayı.
Bana kıyamet azabını yaşatan son sözlerine.
Uğruna köhne bir kuyuda şahlandırdığım, öldüremediğim lâkin yaşatamadığım sözlerime.
Yıldılzarın gizemine, ay'a hâlâ yaşıyor oluşuma,
Ben, neden seni sevdim ki böyle, kaybolmasını asla istemediğim bir rûya gibi içten içe
Sigaram vardı, çakmağım vardı, boğazıma sarılıp benden intikan almaya çalışan yalnızlığım vardı..
Hayal kırıklıklarım, umutsuzluklarım vardı ğek çok
Ben.. Onları unutup nasıl da seni sevdim ¿
Artık hiç bir anlam ifade etmiyor dünyanın o derbeder güzelliği ile gecenin caniliği
Saatin farkında bile değilim
Aylar günler Beni umursamadan bitiyor
En son, mutluluğumu ayrılık geçiyordu.. Yalnız bu kalmış buğulu gözlerimde
İsyanım sana değil, kendime
Ayrılığın kadehini müptezel bir şekilde yüreğime armağan edişine
Bir kez olsun ardına bakmadan, beni cihanda bırakıp gidişine
Binlerce kez ' seni seviyorum ' deyişime.
Ah ulan, neden ben be , niye ..!
Çaresizliğime ve değersizliğime, kızdığımda canavar gibi parlayan edepsizliğime,
Sana, bana , bize ..!
.....
Varsın olsun be, gelme.
Ben, üzerime düşen son görevi yapıp beklerim seni her şekilde.
Sonunda dayanamayıp intiharı göze alsam , umutsuzluklar diyarı'nda kaybolsam bile,
İçtiğim her sigaranın dumanıyla resmini yağdırsam ..
Kayıp bir düş yumağının kıyısında cayır cayır yansam bile
Her an adını ansam, çocuklar misali küçücük bir şekerle dünyalar benim olsa,
Yeniden doğsam sevincimle
Hayallerimi akşam güneşleri ile saçsam, yakamozları gördükçe yalnızlığıma sarılsam
Boğazıma takılı kalan her cümleyi okyanusun tam ortasında fırlatıp atsam,
Bıraksam onları orada bir başlarına, hüzünlerini gördükçe neşemden çığlıklara boğulsam
Unutsam herşeyi, önce kendimi sonra da seni unutsam
Kalabalığın içinde yalnız kalmayı umursamadan, yaptığım hataların cezasını kat be kat
Fazlasıyla etrafa dağıtsam bile,
Varsın olsun, gelme sen. Sen hiç gelme ..!
Ben yine de bekleyeceğim seni..
En içten kahkahalarını acılarına armağan eden eski bir komedyen gibi .
12 Aralık 2012 Çarşamba
Karmaşık duygular silsilesi.
Aslında ne tür bi başlık yazmalıyım, bilemedim.
Başlık olmalı mı, olmamalı mı onu da çözümleyemedim. Amma velakin şaha kalksın kalemim, gözlerimden dökülsün hecelerim.
Her şeyin başlangıcı kolaydır. Yeni bir güne 'Merhaba ' demek, uyanmak ve bir takım ihtiyaçları gidermek.
Akşam olur, gün biter, haz alınamaz kocaman 24 saatten. Bir şeyler eksiktir, bakılır yaşantıya, ihtiyaç duyulan-parantez içinde eksin sayılan- her şey tas-tamamdır. Bir şey eksiktir, yarımdır yoktur aslında. Olmayan şeyleri eksik diye kaleme alır dilimiz. Yok, aslında hiç yok diye kelimelere aktarırken neden can çekişir yüreğimiz ¿
Bir güne başlanır ve biter. O bitişlerde, tam bitti diyecek iken düşleriniz, düşünceleriniz atlar lafa 'Eksiğini tamamladın mı, başını koyduğun yolu yarıladın mı ? '
Cevap veremez insan çoğu zaman, geçiştirir bu meseleyi. Hayır diyemeyecek kadar ürkektir bazılarının hüzünleri.
Bir işiniz bir evliliğiniz bir yaşantınız olur. Sizi hayata bağlayan bir amacınız olur. Bunlara sahip olurken de bir başlangıç yapmışsınızdır. Oysa ki bu başlangıçlarda ne çok hata yaptınız. Kaç kalbi kırdınız, kaç sevgiyi yolun yarısında uçurumdan aşağıya attınız. Aslında siz bir günahkârdınız. Tahmin edemediğiniz için, genelde inkâr ettiğiniz için farkına varamadınız. Ta taaa ! Mantıklı saçmalıklar düellosuna hoş geldiniz. Benim adım karamsarlık. Peki siz kimsiniz ¿ Kaç hayvanı evcilleştirdiniz, kaç acıya göğüs gerdiniz ? Ya da hangi anınızı hayatınızdan silmek isterdiniz ?
Bir canlıyı dünyaya getirmek kolaydır, asıl zor olan hayatı öğretmek.. O'na hayalleri ve gerçekleri adam akıllı aktarabilmek. Kişiliğinin tamamen oturmasını sağlayıp düzgün bir şekilde yetiştirebilmek. Her ana güzel hayaller kurmuştur rüyalarında, herhangi bir hayır gelmeyeceğini bilemediği çocuğunu getirirken dünyaya.
..
Ben de bir şeyler yazayım dedim, konu yok esasında. Saçma görünebilir, mantıklı da gelebilir. Düşüncelerim arasındaki savaşta karmakarışıklaşmayı seçtim. Öyle ki, ne yapsam ne etsem her oyunumda, her tebessümümde, her gülüşümde her rüyamda.. Diyorum ki, yine şer olanı çıkacak karşına. İyi olanıyla bu zamana kadar en azından bir kere bile olsa, karşılaşmam gerekmez miydi ? Neden her defasında şer olan koyuluyor ki benim soframa ¿ Onu ben davet etmediğim halde, nedir bu yüzsüzlük, arsızlık bu cefa !
Ben de düşündüm taşındım allem ettim kallem ettim, gülmemeyi tercih ettim. Çünkü biliyordum, sonuçta ağlayacaktım . Çünkü biliyordum, yine kötü olanıyla karşı karşıya kalacaktım. Suratım asık olduğu zamanlarda, daha fazla üzülsem de yüz ifadem değişmeyecekti. Lâkin mutluluğun tablosunu çizdiğim anlarda, olabilitesi yüksek herhangi ufacık kötü bir durum, surat ifademi anında değiştirmeye yetecekti. Şimdi diyorum, üzülsem mi sevinsem mi ¿ Çünkü, insan oğlu üzülmediği zaman sevincin, kızmadığı zaman sevginin, ağlamadığı zaman gülmenin , yaşadığı zamanlarda ise ölmenin değerini bilemez. Şimdi diyorum bir kaç kadeh kahkaha saçtıktan sonra etrafıma, daha sonrasında isteyerek üzülsem mi ?
Ağlayacağımı bile bile.. neden güleyim o halde boş yere. Kederin kıymetini neden mutluluk belirliyor ki. Bu haksızlık değil mi ! Sessizliğin önemini gürültü belirliyor, mantığın önemini ise duygular kesinleştiriyor.
Genelde hislere, aşka ve meşke, dudak uçuklatan kadehe, terbiyesizliğini her defasında bana ehemmiyetle kanıtlayan kadere , hissetiklerimi yazıya aktarmakta zorluk çeken kaleme inanmamak işime geliyor. Kesin olan bir şey varsa, yarın yeni bir güne başlayacağım. Fakat hiç kuşkusuz, aynı günü yaşayacağım. İşte en çok da bu canımı sıkıyor.
....
Ve ben.. Gecenin bu saatinde, hapsinde olan ruhumu kurtarmaya çalışırken bir sigara daha içiyorum. Ne yazık ki, seni tüm bu olanlara rağmen düşünmemem gerektiğini düşünüyorum. Kahretsin ! Bunu yaparken bile seni düşünüyorum.
Başlık olmalı mı, olmamalı mı onu da çözümleyemedim. Amma velakin şaha kalksın kalemim, gözlerimden dökülsün hecelerim.
Her şeyin başlangıcı kolaydır. Yeni bir güne 'Merhaba ' demek, uyanmak ve bir takım ihtiyaçları gidermek.
Akşam olur, gün biter, haz alınamaz kocaman 24 saatten. Bir şeyler eksiktir, bakılır yaşantıya, ihtiyaç duyulan-parantez içinde eksin sayılan- her şey tas-tamamdır. Bir şey eksiktir, yarımdır yoktur aslında. Olmayan şeyleri eksik diye kaleme alır dilimiz. Yok, aslında hiç yok diye kelimelere aktarırken neden can çekişir yüreğimiz ¿
Bir güne başlanır ve biter. O bitişlerde, tam bitti diyecek iken düşleriniz, düşünceleriniz atlar lafa 'Eksiğini tamamladın mı, başını koyduğun yolu yarıladın mı ? '
Cevap veremez insan çoğu zaman, geçiştirir bu meseleyi. Hayır diyemeyecek kadar ürkektir bazılarının hüzünleri.
Bir işiniz bir evliliğiniz bir yaşantınız olur. Sizi hayata bağlayan bir amacınız olur. Bunlara sahip olurken de bir başlangıç yapmışsınızdır. Oysa ki bu başlangıçlarda ne çok hata yaptınız. Kaç kalbi kırdınız, kaç sevgiyi yolun yarısında uçurumdan aşağıya attınız. Aslında siz bir günahkârdınız. Tahmin edemediğiniz için, genelde inkâr ettiğiniz için farkına varamadınız. Ta taaa ! Mantıklı saçmalıklar düellosuna hoş geldiniz. Benim adım karamsarlık. Peki siz kimsiniz ¿ Kaç hayvanı evcilleştirdiniz, kaç acıya göğüs gerdiniz ? Ya da hangi anınızı hayatınızdan silmek isterdiniz ?
Bir canlıyı dünyaya getirmek kolaydır, asıl zor olan hayatı öğretmek.. O'na hayalleri ve gerçekleri adam akıllı aktarabilmek. Kişiliğinin tamamen oturmasını sağlayıp düzgün bir şekilde yetiştirebilmek. Her ana güzel hayaller kurmuştur rüyalarında, herhangi bir hayır gelmeyeceğini bilemediği çocuğunu getirirken dünyaya.
..
Ben de bir şeyler yazayım dedim, konu yok esasında. Saçma görünebilir, mantıklı da gelebilir. Düşüncelerim arasındaki savaşta karmakarışıklaşmayı seçtim. Öyle ki, ne yapsam ne etsem her oyunumda, her tebessümümde, her gülüşümde her rüyamda.. Diyorum ki, yine şer olanı çıkacak karşına. İyi olanıyla bu zamana kadar en azından bir kere bile olsa, karşılaşmam gerekmez miydi ? Neden her defasında şer olan koyuluyor ki benim soframa ¿ Onu ben davet etmediğim halde, nedir bu yüzsüzlük, arsızlık bu cefa !
Ben de düşündüm taşındım allem ettim kallem ettim, gülmemeyi tercih ettim. Çünkü biliyordum, sonuçta ağlayacaktım . Çünkü biliyordum, yine kötü olanıyla karşı karşıya kalacaktım. Suratım asık olduğu zamanlarda, daha fazla üzülsem de yüz ifadem değişmeyecekti. Lâkin mutluluğun tablosunu çizdiğim anlarda, olabilitesi yüksek herhangi ufacık kötü bir durum, surat ifademi anında değiştirmeye yetecekti. Şimdi diyorum, üzülsem mi sevinsem mi ¿ Çünkü, insan oğlu üzülmediği zaman sevincin, kızmadığı zaman sevginin, ağlamadığı zaman gülmenin , yaşadığı zamanlarda ise ölmenin değerini bilemez. Şimdi diyorum bir kaç kadeh kahkaha saçtıktan sonra etrafıma, daha sonrasında isteyerek üzülsem mi ?
Ağlayacağımı bile bile.. neden güleyim o halde boş yere. Kederin kıymetini neden mutluluk belirliyor ki. Bu haksızlık değil mi ! Sessizliğin önemini gürültü belirliyor, mantığın önemini ise duygular kesinleştiriyor.
Genelde hislere, aşka ve meşke, dudak uçuklatan kadehe, terbiyesizliğini her defasında bana ehemmiyetle kanıtlayan kadere , hissetiklerimi yazıya aktarmakta zorluk çeken kaleme inanmamak işime geliyor. Kesin olan bir şey varsa, yarın yeni bir güne başlayacağım. Fakat hiç kuşkusuz, aynı günü yaşayacağım. İşte en çok da bu canımı sıkıyor.
....
Ve ben.. Gecenin bu saatinde, hapsinde olan ruhumu kurtarmaya çalışırken bir sigara daha içiyorum. Ne yazık ki, seni tüm bu olanlara rağmen düşünmemem gerektiğini düşünüyorum. Kahretsin ! Bunu yaparken bile seni düşünüyorum.
10 Aralık 2012 Pazartesi
Ver kağıdı kalemi, ben yazıp durmayayım, Bana aşkı anlatma, ruhuna tapmayayım. Aşkı gözlerde sakla, baktıkça okuyayım..
Kendime bakıyorum da,
Hiçbir şeyim yok
Ne okulum, ne işim, ne sırtımı dayayabileceğim güvenilir bir arkadaşım
Ne var oluş sebebim, ne de sevdiğim tarafından sevildiğim..
Yalnızlığım var bana, Tanrı'mdan en mucizevi armağanım
Şikayetçi değilim, seviyorum onu. En azından o beni bırakmayacak, adım gibi biliyorum.
'Yazılarım var benim, hislerimi dört duvar arasında hükmedercesine yazdığım ve bir o kadar da zorlanarak sinsice gizlediğim ' diyorum da onlar da bir işe yaramıyorlar bir zamandan sonra.
Göremiyorum onların serzenişlerini, onlar bana suç.
Yine de elime aldığımda seviniyor kalemim, geldiğinde kendisine masumca bir dokunuş..
Yaz yaz nereye kadar, bir zamandan sonra kelimelerim de tıkanıyor !
Herkes bir şeyler yapıyor, gülüyor, eğleniyor, içten içe kahkahalar atıyor..
Bense sadece uzaktan izlemekle yetiniyorum
Tanımadığım insanların mutluluğunu kıskanıyorum.
' Hani .. ' diyorum ' Belki ben de .. '
Ben de bir gün tadarım huzur ırmağından akıveren bu mutluluk tablosunu. Belki .. ! '
...
Yaklaşık üç sene önce, çok güvendiğim iki kişinin darbesini yedim. Ne okulum kaldı, ne okuma hevesim. Her şeyden elimi eteğimi çektim. Okula boş boş gidip gelmekten başka yaptığım herhangi bir şey yoktu zaten.
Herneyse, tam toparlandım dedim, en sonunda ruhumdaki fiziksel eziyetlerden kurtuldum dedim,
Derken..
Tam anlamıyla güvenmediğim lâkin yürekten güvenmek istediğim birinin yine ve yeni darbesini yedim.
Mesafeler hiç bir şeye engel değildi.
Fakat, sayın x kişisi - parantez içinde sevdiğim - kızlarla, arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirebilmek için 'bitsin' dedi.
Ve ondan önceki zamanlar da bana arada bir ' Seni seviyorum' derdi.
Alt tarafı ' bana haber ver, gitme demem bilgim olsun yeter ' demiştim.
Demek ki çok şey istemişim. Bu muydu sevgi, işine geleni yapmak ve zora gelince kaçıp gitmek miydi ¿ Arada tonlarca uzaklıklar olmasına rağmen ruhlarda bütünleşmek değil miydi !
Zaten iyi bilirdim, bir yerlerde patlak vermeliydi.
Bir tarafın korkak olması gerekliydi.
Şimdi diyorum ki ' Vay benim zavallı kaderime.
Bana bir parça bile mi mutluluk payından düşmedi ¿ !
Saat gecenin 04.08'i.
Bir sigara daha yakıyorum..
Uykum yok, düşüncelerim karma karışık.
Seni ' diyorum kendime..
'Seni kimse yürekten sevmedi ki.
Neden imkansızı arzuladın, olmayacağını bile bile böyle bir yalana inanmak istedin ki !
Niçin kandırdın kendini, düşüncelerin hangi ruhun müebbet hapisinde ki !
Gücenmiyorum ama, kızmıyorum.
Kin tutmuyorum da. Çünkü artık, en ufak bir sevda kırıntısı taşımıyorum ruhumda.
Hak ettim, yaşadım ve bitti.
Peki neden, neden ben ? ' diye sormuyorum da. Çünkü ruhum bu ayrılık meselelerini en güzel alışkanlıkları hâline getirdi. Benim hakimiyetim bir bana özeldi, yaşadığım acılar gözlerim için nehirdi.
Bu onun bahanesi, benim son ezberimdi.
Ulaştığı hürriyet, benim son zehirimdi.
Ayrılık mı ¿ İki aptal şairin şiirlerinde betimleyerek anlatamadıkları çirkin bir resimdi.
Artık hesabını vermem gereken amaçsızca aldığım -sözde beni yaşatan, ayakta tutan, ruhumdaki yaraları birer birer kanatan- bu kirli nefesimdi.
Bir rüya masalıydı, ruhumda ezelimdi.
Dizelerime sığmayan benim tek gazel'imdi.
Her şey geçmişte kaldı, sevilen sevemedi.
Ruhunu veremedi, birer birer ayrılırken düşlerim bu hacizkâr bedenden, sonunu göremedi. Yazdığı tiyatronun bedelini ödemedi. Cesaret edemedi, ruhuma eremedi.
Saçma bir hikayeydi, kolaydı yaşanırken.
Gözlerden yaş akmadan , mutluluğa tapmadan bitmesi gerekliydi,
Ve en sonunda bitti.
Hiçbir şeyim yok
Ne okulum, ne işim, ne sırtımı dayayabileceğim güvenilir bir arkadaşım
Ne var oluş sebebim, ne de sevdiğim tarafından sevildiğim..
Yalnızlığım var bana, Tanrı'mdan en mucizevi armağanım
Şikayetçi değilim, seviyorum onu. En azından o beni bırakmayacak, adım gibi biliyorum.
'Yazılarım var benim, hislerimi dört duvar arasında hükmedercesine yazdığım ve bir o kadar da zorlanarak sinsice gizlediğim ' diyorum da onlar da bir işe yaramıyorlar bir zamandan sonra.
Göremiyorum onların serzenişlerini, onlar bana suç.
Yine de elime aldığımda seviniyor kalemim, geldiğinde kendisine masumca bir dokunuş..
Yaz yaz nereye kadar, bir zamandan sonra kelimelerim de tıkanıyor !
Herkes bir şeyler yapıyor, gülüyor, eğleniyor, içten içe kahkahalar atıyor..
Bense sadece uzaktan izlemekle yetiniyorum
Tanımadığım insanların mutluluğunu kıskanıyorum.
' Hani .. ' diyorum ' Belki ben de .. '
Ben de bir gün tadarım huzur ırmağından akıveren bu mutluluk tablosunu. Belki .. ! '
...
Yaklaşık üç sene önce, çok güvendiğim iki kişinin darbesini yedim. Ne okulum kaldı, ne okuma hevesim. Her şeyden elimi eteğimi çektim. Okula boş boş gidip gelmekten başka yaptığım herhangi bir şey yoktu zaten.
Herneyse, tam toparlandım dedim, en sonunda ruhumdaki fiziksel eziyetlerden kurtuldum dedim,
Derken..
Tam anlamıyla güvenmediğim lâkin yürekten güvenmek istediğim birinin yine ve yeni darbesini yedim.
Mesafeler hiç bir şeye engel değildi.
Fakat, sayın x kişisi - parantez içinde sevdiğim - kızlarla, arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirebilmek için 'bitsin' dedi.
Ve ondan önceki zamanlar da bana arada bir ' Seni seviyorum' derdi.
Alt tarafı ' bana haber ver, gitme demem bilgim olsun yeter ' demiştim.
Demek ki çok şey istemişim. Bu muydu sevgi, işine geleni yapmak ve zora gelince kaçıp gitmek miydi ¿ Arada tonlarca uzaklıklar olmasına rağmen ruhlarda bütünleşmek değil miydi !
Zaten iyi bilirdim, bir yerlerde patlak vermeliydi.
Bir tarafın korkak olması gerekliydi.
Şimdi diyorum ki ' Vay benim zavallı kaderime.
Bana bir parça bile mi mutluluk payından düşmedi ¿ !
Saat gecenin 04.08'i.
Bir sigara daha yakıyorum..
Uykum yok, düşüncelerim karma karışık.
Seni ' diyorum kendime..
'Seni kimse yürekten sevmedi ki.
Neden imkansızı arzuladın, olmayacağını bile bile böyle bir yalana inanmak istedin ki !
Niçin kandırdın kendini, düşüncelerin hangi ruhun müebbet hapisinde ki !
Gücenmiyorum ama, kızmıyorum.
Kin tutmuyorum da. Çünkü artık, en ufak bir sevda kırıntısı taşımıyorum ruhumda.
Hak ettim, yaşadım ve bitti.
Peki neden, neden ben ? ' diye sormuyorum da. Çünkü ruhum bu ayrılık meselelerini en güzel alışkanlıkları hâline getirdi. Benim hakimiyetim bir bana özeldi, yaşadığım acılar gözlerim için nehirdi.
Bu onun bahanesi, benim son ezberimdi.
Ulaştığı hürriyet, benim son zehirimdi.
Ayrılık mı ¿ İki aptal şairin şiirlerinde betimleyerek anlatamadıkları çirkin bir resimdi.
Artık hesabını vermem gereken amaçsızca aldığım -sözde beni yaşatan, ayakta tutan, ruhumdaki yaraları birer birer kanatan- bu kirli nefesimdi.
Bir rüya masalıydı, ruhumda ezelimdi.
Dizelerime sığmayan benim tek gazel'imdi.
Her şey geçmişte kaldı, sevilen sevemedi.
Ruhunu veremedi, birer birer ayrılırken düşlerim bu hacizkâr bedenden, sonunu göremedi. Yazdığı tiyatronun bedelini ödemedi. Cesaret edemedi, ruhuma eremedi.
Saçma bir hikayeydi, kolaydı yaşanırken.
Gözlerden yaş akmadan , mutluluğa tapmadan bitmesi gerekliydi,
Ve en sonunda bitti.
3 Aralık 2012 Pazartesi
..
İçimde fırtınalar kopar geçmişi düşündükçe. Seviyorum demişti geleceğim demişti. Ben onun geleceğiydim o benim herşeyimdi. Yaşama sebebim,adım sanım, var oluşum ,yarınlarım.Umutlarımdı o benim.her söylediğine inanırdım.. Yalan olduğunu bile bile doğru sanırdım. Aslında sevmedim ben onu, o istiyor diye ona bağlandım.Gerçekten sevmenin anlamı her an yanında olmak değildi ki. Düşlerde severdim ben onu..
dokunmaya kıyamazdım,bakmaya utanırdım.Sevmek mi ¿ ben sevgi nedir bilmezdim ki. Ruhunu anlattım her şiirime,her yazıma her gülüşüme. 'Kaderimsin' dedim, ben bağlandıkça o uzaklaştı. Ayrılalım dedi, bilirdi inatçılığımı. Olmaz diyorsam olmaz asla vazgeçmem derdim.Ve teklifini kabul ettim. Sen bilirsin dedim, doğru ya benden vazgeçen sendin. Hiçbir zaman seni seviyorum demedim, çünkü bilirdim o da gidecekti düşüncelerimin boğazına hançer saplayan meleklerim gibi. Ben zaten kaybetmeye alışkındım, içimde en ufak bir duygu kalmadı artık. Ondan önce güvenimi kaybetmiştim,hayallerimi kirli bir çöp kutusuna atıvermiştim.Var olmanın tadını unutup yolsuzluğa sürüklenivermiştim. Ruhumu arsız bir kuyuda sürgüne mahkum etmiştim. Biliyordum bunları, çünkü alnımda yazılı olan kaderi seneler önce çözüvermiştim. Hep bir ayrılık, sebepsiz yere terk ediliş yazar benim okumaktan nefret ettiğim o satırlarda. Kimseye bağlanmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Belki.. dedim, belki farklı olur bu sefer. Çünkü gerçekten ilk defa sevmeyi öğrenmiştim. Yazık, değmezmiş ! Kal desem de gidecekti zaten, ve ben yine eski halimi benimsedim. Bu sefer biraz daha kırılgan,tamamıyla duygusuz. Ve el mahkum- artık her zamankinden daha mutsuz ! ruhunda beslediği yaraları kapatamayan, hiç kimseye güvenmeden yaşayan, gerçeklerini asla ve asla unutmayan biri oldum. Eskisi gibiyim, biraz daha gaddar,biraz daha karamsar. Ve artık.. seviyorum ben geceleri, ruhuma hükmettiğinde karanlıklar. Ve nedense, hiç bir maruzatta ehemmiyet teşkil etmiyor, benim yalan olarak kabul ettiğim doğrular.
Ben, Tanrı değilim, affetmem. Beni mutsuzluğa sürükleyenin mutluluğunu isteyecek kadar büyümedim. Bu konuda kolay kolay da büyümem. Lanet olsun, ölümü bekleyen aciz bir deliyim ben. Bir daha güvenmek mi ¿ Amman uzak dursun, o hatayı bir kere yaptım, bir daha asla denemem.
18 Kasım 2012 Pazar
düşüncelerimdeki düşlerim mi ? sen onları var mı sanıyorsun ¿ ben çoktaan yok ettim, ve yalnızlığa alışıverdim. Kusura bakma, rüyalara inanmam ben, yanılıyorsun.
Demiştim ben..
O bırakıp gidecek seni 'demiştim.
En sevdiğin anda terk edecek ! ' demiştim.
Varlığını yokluğa çevirecek ' demiştim.
O seni yürekten öldürecek, tüm anılarını utanmadan, arsızca
Bahaneler üretecek hesapsızca, yarım kalan ruhunu tamamen yok edecek umarsızca ! demiştim.
Demiştim ben !
Hayatının anlamını bağlama O'na, görmekteyim yolun bitimini, yaklaştın iyice sona.
Gül bülbülüe çektirdi acıları, sen de benzeyeceksin buna..
Daha fazla bağlanmadan, gönlünü kaptırmadan devam et kendi yoluna .. '
Uğraşma.. Değiştirmeye çalışma kendini, o sadece sen olduğun için kabul etmeli seni.
Kendini sende bulmayı başardığı için seni sevmeli.
Gözlerine baktığında içi gitmeli, dokunmaya kıyamamalı,
Ruhuna tattırmalı sevgi denen o mahşer gününe benzeyen hisleri
Sende olan tüm anlamsızlıkları o da hissetmeli ve bunun adına 'aşk' denmeli..
Gün gelecek ölümden daha beter acı çektirecek,
Çektiğin ızdırap seni senden edecek, nedenini bilemeden ruhun titreyecek
Bakmaya kıyamadığı gözlerinden yaş yerine karanlıklar düşecek
Kanlar sızacak bedeninden, ellerin üşüyecek
Seviyordum lâkin, artık sıkıldım senden' diyerek..
Ansızın, hiç beklemediğin bir zamanda çekip gidecek !
Seni seviyorum diyen diline, ' hiç sevmedim ki, sevmiyorum.
Sen sevmeyi bilmiyorsun, dokunamıyorsun bile.
Üzgünüm, artık yeter çekilemez olmaya başladı bu saçma çile ' cümleleri eklenecek.
Anlatma onu kalemine, sadece O'na dair cümleler yazma.
Düşleme, kurgulama tatlı hayaller, bunlar da düşecek su akmayan ırmaklara.
Aşk mı, sen mantığını kullanırsın. Hiçbir kul inanmaz bu tür masallara !!
Alışırsan kopamazsın, bağlanırsan bırakamazsın,
Kurtul şu hislerinden, onları tenha bir kutuya koy, orada bırak ..
İyi muhafaza et, kendinden bile sakla.
Sen dayanamazsın bu hileli acıya, herhangi birinin onlara ulaşmasını yasakla. '
Demiştim ben, söylemiştim sana defalarca !
Alışma sakın, aldanma.
Olmayan bir rüyaya kendini kaptırma.
Sevginin varlığını kitaplarda okudun sen, inanmadın ki dünyadaki riyakarlıklara
Şimdi, tut yalnızlığının elinden, götür kendini bu şehirden
Sırtını gerçek aşkın olan yalnızlığına yaslayıp haykırarak ağlayacaksın sonunda
Boş hayallere dalma, duygularını kendinde yatıştır, aşk denen çöp kutusuna atma.
Kendini sakın paylaşma, ömrünü O'na adama, yapma !..
Yasaklıdır O'nun gözleri, kendini tut, bakma !
Hayallerini kandırma. Ateşlere atma, bunlara değmeyecek biri O , sakın O'nun ruhuna tapma ! '
Demiştim be yüreğim, demiştim zaten ben sana..
Dinlemedin beni, yok saydın kitapsızca .
Varlığını O'na adadın, umarsızca.
Sırf O'nunla yaşadın, O'nunla tutundun hayat denen zevk-ü sefaya.
O'nunla anlam buldun, O'nunla tapınak oldun dünyaya..
Demiştim lâkin,sözümü geçiremedim ben sana.
Şimdi ağla desem boş, ağlama desem palavra.
En kötü ağrıdan bile daha acı geliyor bu sızı sana.
Ölümden beter, yaşamdan vahim. Zamandan kötü, yalnızlıktan elîm,
Fakat, hak ettin sen bunu, benim lütufkâr yüreğim.
Ve şimdi,
Katlan katlanabilirsen aşk denen bu acımasızlığa.
Dayan.. Dayanabilirsen kendini ve yaşanılanları unutturabilecekse eğer, ağlamaya .
O bırakıp gidecek seni 'demiştim.
En sevdiğin anda terk edecek ! ' demiştim.
Varlığını yokluğa çevirecek ' demiştim.
O seni yürekten öldürecek, tüm anılarını utanmadan, arsızca
Bahaneler üretecek hesapsızca, yarım kalan ruhunu tamamen yok edecek umarsızca ! demiştim.
Demiştim ben !
Hayatının anlamını bağlama O'na, görmekteyim yolun bitimini, yaklaştın iyice sona.
Gül bülbülüe çektirdi acıları, sen de benzeyeceksin buna..
Daha fazla bağlanmadan, gönlünü kaptırmadan devam et kendi yoluna .. '
Uğraşma.. Değiştirmeye çalışma kendini, o sadece sen olduğun için kabul etmeli seni.
Kendini sende bulmayı başardığı için seni sevmeli.
Gözlerine baktığında içi gitmeli, dokunmaya kıyamamalı,
Ruhuna tattırmalı sevgi denen o mahşer gününe benzeyen hisleri
Sende olan tüm anlamsızlıkları o da hissetmeli ve bunun adına 'aşk' denmeli..
Gün gelecek ölümden daha beter acı çektirecek,
Çektiğin ızdırap seni senden edecek, nedenini bilemeden ruhun titreyecek
Bakmaya kıyamadığı gözlerinden yaş yerine karanlıklar düşecek
Kanlar sızacak bedeninden, ellerin üşüyecek
Seviyordum lâkin, artık sıkıldım senden' diyerek..
Ansızın, hiç beklemediğin bir zamanda çekip gidecek !
Seni seviyorum diyen diline, ' hiç sevmedim ki, sevmiyorum.
Sen sevmeyi bilmiyorsun, dokunamıyorsun bile.
Üzgünüm, artık yeter çekilemez olmaya başladı bu saçma çile ' cümleleri eklenecek.
Anlatma onu kalemine, sadece O'na dair cümleler yazma.
Düşleme, kurgulama tatlı hayaller, bunlar da düşecek su akmayan ırmaklara.
Aşk mı, sen mantığını kullanırsın. Hiçbir kul inanmaz bu tür masallara !!
Alışırsan kopamazsın, bağlanırsan bırakamazsın,
Kurtul şu hislerinden, onları tenha bir kutuya koy, orada bırak ..
İyi muhafaza et, kendinden bile sakla.
Sen dayanamazsın bu hileli acıya, herhangi birinin onlara ulaşmasını yasakla. '
Demiştim ben, söylemiştim sana defalarca !
Alışma sakın, aldanma.
Olmayan bir rüyaya kendini kaptırma.
Sevginin varlığını kitaplarda okudun sen, inanmadın ki dünyadaki riyakarlıklara
Şimdi, tut yalnızlığının elinden, götür kendini bu şehirden
Sırtını gerçek aşkın olan yalnızlığına yaslayıp haykırarak ağlayacaksın sonunda
Boş hayallere dalma, duygularını kendinde yatıştır, aşk denen çöp kutusuna atma.
Kendini sakın paylaşma, ömrünü O'na adama, yapma !..
Yasaklıdır O'nun gözleri, kendini tut, bakma !
Hayallerini kandırma. Ateşlere atma, bunlara değmeyecek biri O , sakın O'nun ruhuna tapma ! '
Demiştim be yüreğim, demiştim zaten ben sana..
Dinlemedin beni, yok saydın kitapsızca .
Varlığını O'na adadın, umarsızca.
Sırf O'nunla yaşadın, O'nunla tutundun hayat denen zevk-ü sefaya.
O'nunla anlam buldun, O'nunla tapınak oldun dünyaya..
Demiştim lâkin,sözümü geçiremedim ben sana.
Şimdi ağla desem boş, ağlama desem palavra.
En kötü ağrıdan bile daha acı geliyor bu sızı sana.
Ölümden beter, yaşamdan vahim. Zamandan kötü, yalnızlıktan elîm,
Fakat, hak ettin sen bunu, benim lütufkâr yüreğim.
Ve şimdi,
Katlan katlanabilirsen aşk denen bu acımasızlığa.
Dayan.. Dayanabilirsen kendini ve yaşanılanları unutturabilecekse eğer, ağlamaya .
6 Kasım 2012 Salı
bana dair sen
Bana dair sen..
Umutsuzluksun. Çarelerimin içindeki en büyük çaresizliğimsin.
Sevgisini Tanrı'dan dilendiğim bir rüya gibi, olasılıksızsın.
İmkansızlığın adısın sen benim için.
Her saniye sesine ihtiyaç duyduğum bir müzik gibisin.
Herkesin söylediği lâkin sırf bana ait olmasını istediğim bir şarkı gibi
Herkesin gerçek olarak kabul ettiği ve bildiği,
Birtek benim canımı kızgın ateşlerde yakan, ruhumu acıtan bir düş gibi..
Sahip olamadığım sarhoşluğumun adısın sen, çöpe atmaya kıyamadığım anılarım gibi.
Beni yüceltmesi gereken acılarım gibi. Seni yazdıkça kıskançlıktan çatırdayan yazılarım gibi.
Bana göre sen, bir çiçek misali herkesin dokunduğu, beğendiği..
Birtek ben bakınca özlendiği bilen yeşermemiş bir fidan gibi
Körpeciksin, masumsun, tazesin. Hayatın gerçeklerini henüz tadamamış, bu nedenle ufak tebessümlerle mutluluğunu tamamlamış bir kelebeksin.
Herkesin bildiği aşikâr olan bir gerçek, ancak benim en özel ve öznel sırrımsın.
Bana dair sen,kalemimin yazarken hüzünlenip ağladığı birkaç yarım satırsın..
Okunduğu zaman hemencecik biten, ruhumu hayaller kervanına sürüklemeyi becerebilen birkaç ufak satırsın işte gözümde ve gönlümde.
An gelir, kelimelerim kıskanır seni kendinden.
Kızarlar bağırırlar bana, karşı çıkarlar bazen bu aşka.
' Neden hep o'nu anlatıyorsun, biziz seni dile getiren. Bizi resmen aldatıyorsun ! '
Saldırırlar cümleleriyle, kendimi vurmamı isterler düşüncelerinde.
Ben düşünce, onlar da düşer hecelerinde.
Kelimelerimin arada bir böyle şahlanmalarını görürüm.
Görürüm de, yine de seni anlatmaktan vazgeçemem..
Bana dair sen, sol yanımda taşıdığım bir hançersin.
Düşündükçe canımı yakıyorsun, ruhumu kanatıyorsun..
Kalemimle kağıdımı sinirlendirsen bile, arada bir bizi sihirlendirsen bile, tüm bunlara rağmen seni anmaktan ve hissetmekten vazgeçemem.
Çünkü, her ne kadar sol yanımda bir yerleri yaralasam da, ben sana tiryaki olmuşum
Ayrılmayı beceremem.
Sen benim zihnimdeki düşüncelerimi meydana getiren , arzuladıkça çıldırmamı isteyen
Doğrularımın içindeki yanlışlıkları görmemi engelleyen bir mızrak gibisin.
Özledikçe seni, yaralanıyorum. Çektiğim sızılara rağmen, yine de inatla bağlanıyorum.
Aramızda göremediğin bir bağ var aslında, bilinmeyen.
Ve bizi koparılamayacak bir şekilde birbirimize kenetleyen..
Sen benim, cevabını hiç bir şekilde bulamadığım, gamzelerini türlü türlü cinayetlere acımadan bulaştırdığım diğer yanımsın.
Çözümsüz bir bulmaca gibi, gece gündüz rüyalarımı süsleyenimsin.
Tüm bedbahtlığına rağmen gecelerimi esirgeyemediğim tek emelimsin.
Kimi zamanlar gülüşlerimin nedensizliğini sevdiren kötü bir ecelsin.
Herşeye rağmen, sana, bana, bize..
Hainliğine, yüzsüzlüğüne, çirkinliğine rağmen..
Düşlerime ve gülüşlerime baharı getiren tek güzelliksin.
Sen benim beşinci mevsimimsin. Ömrümden ömür çalan, arada bir daraltan, beni kızdırıp bağırtan, serzenişlerimdeki sessizlikleri yanıltan,
Ufak, mızmız, yaramaz, çekilmez, haylaz mı haylaz bir meleksin.
Tek bir tebessümünle hislerimi kendinden geçiren berduş gazelimsin.
Peki ben, neden bunu yapıyorum ..?
Bilmiyorum, bilemiyorum fakat, ben her haline bağımlı kalıyorum elimde olamayarak.
Sevmek istediğim, kaderimi yazmasına özen gösterdiğim , bana ve ruhuma işleyip dokunmasına izin verdiğim, yine de ' seni seviyorum' diyemediğim tek dünyamsın.
Bana dair sen, tarifini yaparken bile yeterli harfleri bulamadığım, kullandığım kelimelerin anlamsızlığına şaştığım, mutsuzlukla savaşırken mutlulukla yarıştığım, geçmişimle barıştığım
hayallerle tanıştığım, kendimle kapıştığım, siyahında dünyalar kurup anlamsızlıklarıyla yatıştığım koyu, sisli bir gece gibisin.
Hırçınlıklarımsın, kavgalarımsın, ruhumu ömrüne adayıp, ruhunu ibadethane'm yaptığımsın. Adını kalbime aşkla kazıdığımsın. İyileşmesini istemediğim yaralarımsın.
Dünlerim bugünlerim, anların saatlerim, aşklarım ölümlerim.
Dar ağacında asılı kalan heveslerimsin. Yaşamamı sağlayan nefeslerimsin. Henüz tamamlayamadığım kelimelerimsin. Korkularımsın, barınağımsın, limanımsın.
Öyle hoş, öyle naif, öyle temizsin ki..
Bana dair sen.. anlatılması imkansız olan tek gerçeksin.
Umutsuzluksun. Çarelerimin içindeki en büyük çaresizliğimsin.
Sevgisini Tanrı'dan dilendiğim bir rüya gibi, olasılıksızsın.
İmkansızlığın adısın sen benim için.
Her saniye sesine ihtiyaç duyduğum bir müzik gibisin.
Herkesin söylediği lâkin sırf bana ait olmasını istediğim bir şarkı gibi
Herkesin gerçek olarak kabul ettiği ve bildiği,
Birtek benim canımı kızgın ateşlerde yakan, ruhumu acıtan bir düş gibi..
Sahip olamadığım sarhoşluğumun adısın sen, çöpe atmaya kıyamadığım anılarım gibi.
Beni yüceltmesi gereken acılarım gibi. Seni yazdıkça kıskançlıktan çatırdayan yazılarım gibi.
Bana göre sen, bir çiçek misali herkesin dokunduğu, beğendiği..
Birtek ben bakınca özlendiği bilen yeşermemiş bir fidan gibi
Körpeciksin, masumsun, tazesin. Hayatın gerçeklerini henüz tadamamış, bu nedenle ufak tebessümlerle mutluluğunu tamamlamış bir kelebeksin.
Herkesin bildiği aşikâr olan bir gerçek, ancak benim en özel ve öznel sırrımsın.
Bana dair sen,kalemimin yazarken hüzünlenip ağladığı birkaç yarım satırsın..
Okunduğu zaman hemencecik biten, ruhumu hayaller kervanına sürüklemeyi becerebilen birkaç ufak satırsın işte gözümde ve gönlümde.
An gelir, kelimelerim kıskanır seni kendinden.
Kızarlar bağırırlar bana, karşı çıkarlar bazen bu aşka.
' Neden hep o'nu anlatıyorsun, biziz seni dile getiren. Bizi resmen aldatıyorsun ! '
Saldırırlar cümleleriyle, kendimi vurmamı isterler düşüncelerinde.
Ben düşünce, onlar da düşer hecelerinde.
Kelimelerimin arada bir böyle şahlanmalarını görürüm.
Görürüm de, yine de seni anlatmaktan vazgeçemem..
Bana dair sen, sol yanımda taşıdığım bir hançersin.
Düşündükçe canımı yakıyorsun, ruhumu kanatıyorsun..
Kalemimle kağıdımı sinirlendirsen bile, arada bir bizi sihirlendirsen bile, tüm bunlara rağmen seni anmaktan ve hissetmekten vazgeçemem.
Çünkü, her ne kadar sol yanımda bir yerleri yaralasam da, ben sana tiryaki olmuşum
Ayrılmayı beceremem.
Sen benim zihnimdeki düşüncelerimi meydana getiren , arzuladıkça çıldırmamı isteyen
Doğrularımın içindeki yanlışlıkları görmemi engelleyen bir mızrak gibisin.
Özledikçe seni, yaralanıyorum. Çektiğim sızılara rağmen, yine de inatla bağlanıyorum.
Aramızda göremediğin bir bağ var aslında, bilinmeyen.
Ve bizi koparılamayacak bir şekilde birbirimize kenetleyen..
Sen benim, cevabını hiç bir şekilde bulamadığım, gamzelerini türlü türlü cinayetlere acımadan bulaştırdığım diğer yanımsın.
Çözümsüz bir bulmaca gibi, gece gündüz rüyalarımı süsleyenimsin.
Tüm bedbahtlığına rağmen gecelerimi esirgeyemediğim tek emelimsin.
Kimi zamanlar gülüşlerimin nedensizliğini sevdiren kötü bir ecelsin.
Herşeye rağmen, sana, bana, bize..
Hainliğine, yüzsüzlüğüne, çirkinliğine rağmen..
Düşlerime ve gülüşlerime baharı getiren tek güzelliksin.
Sen benim beşinci mevsimimsin. Ömrümden ömür çalan, arada bir daraltan, beni kızdırıp bağırtan, serzenişlerimdeki sessizlikleri yanıltan,
Ufak, mızmız, yaramaz, çekilmez, haylaz mı haylaz bir meleksin.
Tek bir tebessümünle hislerimi kendinden geçiren berduş gazelimsin.
Peki ben, neden bunu yapıyorum ..?
Bilmiyorum, bilemiyorum fakat, ben her haline bağımlı kalıyorum elimde olamayarak.
Sevmek istediğim, kaderimi yazmasına özen gösterdiğim , bana ve ruhuma işleyip dokunmasına izin verdiğim, yine de ' seni seviyorum' diyemediğim tek dünyamsın.
Bana dair sen, tarifini yaparken bile yeterli harfleri bulamadığım, kullandığım kelimelerin anlamsızlığına şaştığım, mutsuzlukla savaşırken mutlulukla yarıştığım, geçmişimle barıştığım
hayallerle tanıştığım, kendimle kapıştığım, siyahında dünyalar kurup anlamsızlıklarıyla yatıştığım koyu, sisli bir gece gibisin.
Hırçınlıklarımsın, kavgalarımsın, ruhumu ömrüne adayıp, ruhunu ibadethane'm yaptığımsın. Adını kalbime aşkla kazıdığımsın. İyileşmesini istemediğim yaralarımsın.
Dünlerim bugünlerim, anların saatlerim, aşklarım ölümlerim.
Dar ağacında asılı kalan heveslerimsin. Yaşamamı sağlayan nefeslerimsin. Henüz tamamlayamadığım kelimelerimsin. Korkularımsın, barınağımsın, limanımsın.
Öyle hoş, öyle naif, öyle temizsin ki..
Bana dair sen.. anlatılması imkansız olan tek gerçeksin.
8 Ekim 2012 Pazartesi
Ben seni sevmiyor muşum, öyle mi sevgilim ?
Ben seni sevmiyor muşum, öyle mi sevgilim ..?
Her yeni güne seninle başlamayı arzulayan, ben.
Her anını sana adamayı bir borç bilen, ben.
Her gün sırf iki dakika da olsa seni görmek için binbir türlü fırsat arayan, ben.
Bulduğu tüm imkânlarda anında yanına koşan, ben.
Her salisesini seni düşünerek geçiren, sana olan duygularını açıklamakta çekinen ben.
Sen yanımda olmayınca kendini unutan ben, elimi tuttuğunda heyecandan içi giden ben.
Sesini duyduğunda huzur bulan ben, bütün gün ' acaba başına bir iş gelir mi ? ' diye telaşlanan ben.
Sadece bir bakışına ömrünü adayan ben, seni bir yıldız misali hem çok uzak hem de en yakın gören ben,
Sessizce, yana yakıla, fedakarlıklarını yok saya saya ömrünü geçiren, ben.
Yanına adım adım gelişlerinde çocuk gibi yüzü gülen, ben.
Yağmur yağdığı zamanlarda, o masumiyetin içinde seni her zamankinden daha fazla özleyen, ben.
Bizimle ilgili türlü türlü hayaller kuran ben, bu hayallerin verdiği haz'la mutluluk duyan, ben.
Seni, beni ve ilerideki yaşantımızı hiç bıkmadan kurgulayan, ben.
Adın, herhangi birinin dilinde söylenince kıskançlığıyla savaşan, ben.
Yanındayken bile seni özleyen ben, varlığında yokluğunu hisseden, ben.
Her hücresiyle seni delicesine arzulayan, ben.
Ruhumdan sızan kanları sana göstermemek için kor ateşlerde kavrulup yanan, ben.
Saatlerini, anlarını, anılarını, yıllarını.. Herşeyini sana adayan, ben.
Varlığınla var olup, yokluğunla kaybolan, hayatının her detayını sana saklayan, ben.
Her gece rüyalarımda seni görmek ümidiyle; başımı yastığıma koyduğum ilk an ruhuma gelen, sen.
Seninleyken herşeyi, kirli geçmişleri, temiz sevmeleri, mazlum hikâyelerinin kahramanlarını unutan, ben.
Herşeye, her canlıya, her nefrete sen gözüyle bakan, ben ..!
Söylediklerinin yalan olduğunu bildiği halde, hiç tereddüt etmeden inanan, ben.
Sadece başını omzuna yasladığında bulduğu renkleri başkaları görmesin diye çırpınan, ben.
Aynı fikirde olmasak bile, zorunlu hale getirilen bu ehemmiyete onay veren, ben.
Seni kelimelerine sığdıramayıp gözyaşlarındaki pınarlardan akıtan, ben !
Güneşimdin sen benim ! Ruh evim, , bedenim !
İçimi ısıtan tek hayat kaynağım, yanındayken bulduğum huzurla ruhuna taptığım.
Çığlıklarım, haykırışlarım, yakınmalarım.. Sevincini kaybetmiş sol yanım.
Gözlerini ibadethane'm yaptığım.
Ben.. Seni sevmiyor muşum öyle mi sevgilim ?
Duyduğu en tatlı şüphede beni suçlayan, sen !
Elalemin yalanlarına inanıp benimle tartışmaya kalkışan, sen !
Onca hakaret edip, sonrasında hiçbirşey olmamış gibi yüzüme gülen, sen !
Paramparça olan kalbimi kırıp yok etmeyi başaran, sen !
Ufacık bir tartışmada 'ayrılık' kelimesini dile getiren, sen.
Tamam, kabul. Yaşananlar unutulacak kadar kolay değil.
Lâkin, bir yere kadar, Bazen gurur, aşktan önce gelir.
Buraya kadardı sabrım, üzgünüm sevgilim sınırlarını çoktaan aştın.
Saçma sapan şeylerle önce beni, sonra seni, sonra da sana olan sevgimi yobazlaştırdın.
En sonunda beni bitirdin, kendi aşk masalından gizlice kaçtın.
Seni artık sevmiyorum ben, sevgili. Kalmadı, temizlendi ruhumdaki aşk kırıntılarının yeri.
Bundan sonra sen ezelî, ben edebî !
Her yeni güne seninle başlamayı arzulayan, ben.
Her anını sana adamayı bir borç bilen, ben.
Her gün sırf iki dakika da olsa seni görmek için binbir türlü fırsat arayan, ben.
Bulduğu tüm imkânlarda anında yanına koşan, ben.
Her salisesini seni düşünerek geçiren, sana olan duygularını açıklamakta çekinen ben.
Sen yanımda olmayınca kendini unutan ben, elimi tuttuğunda heyecandan içi giden ben.
Sesini duyduğunda huzur bulan ben, bütün gün ' acaba başına bir iş gelir mi ? ' diye telaşlanan ben.
Sadece bir bakışına ömrünü adayan ben, seni bir yıldız misali hem çok uzak hem de en yakın gören ben,
Sessizce, yana yakıla, fedakarlıklarını yok saya saya ömrünü geçiren, ben.
Yanına adım adım gelişlerinde çocuk gibi yüzü gülen, ben.
Yağmur yağdığı zamanlarda, o masumiyetin içinde seni her zamankinden daha fazla özleyen, ben.
Bizimle ilgili türlü türlü hayaller kuran ben, bu hayallerin verdiği haz'la mutluluk duyan, ben.
Seni, beni ve ilerideki yaşantımızı hiç bıkmadan kurgulayan, ben.
Adın, herhangi birinin dilinde söylenince kıskançlığıyla savaşan, ben.
Yanındayken bile seni özleyen ben, varlığında yokluğunu hisseden, ben.
Her hücresiyle seni delicesine arzulayan, ben.
Ruhumdan sızan kanları sana göstermemek için kor ateşlerde kavrulup yanan, ben.
Saatlerini, anlarını, anılarını, yıllarını.. Herşeyini sana adayan, ben.
Varlığınla var olup, yokluğunla kaybolan, hayatının her detayını sana saklayan, ben.
Her gece rüyalarımda seni görmek ümidiyle; başımı yastığıma koyduğum ilk an ruhuma gelen, sen.
Seninleyken herşeyi, kirli geçmişleri, temiz sevmeleri, mazlum hikâyelerinin kahramanlarını unutan, ben.
Herşeye, her canlıya, her nefrete sen gözüyle bakan, ben ..!
Söylediklerinin yalan olduğunu bildiği halde, hiç tereddüt etmeden inanan, ben.
Sadece başını omzuna yasladığında bulduğu renkleri başkaları görmesin diye çırpınan, ben.
Aynı fikirde olmasak bile, zorunlu hale getirilen bu ehemmiyete onay veren, ben.
Seni kelimelerine sığdıramayıp gözyaşlarındaki pınarlardan akıtan, ben !
Güneşimdin sen benim ! Ruh evim, , bedenim !
İçimi ısıtan tek hayat kaynağım, yanındayken bulduğum huzurla ruhuna taptığım.
Çığlıklarım, haykırışlarım, yakınmalarım.. Sevincini kaybetmiş sol yanım.
Gözlerini ibadethane'm yaptığım.
Ben.. Seni sevmiyor muşum öyle mi sevgilim ?
Duyduğu en tatlı şüphede beni suçlayan, sen !
Elalemin yalanlarına inanıp benimle tartışmaya kalkışan, sen !
Onca hakaret edip, sonrasında hiçbirşey olmamış gibi yüzüme gülen, sen !
Paramparça olan kalbimi kırıp yok etmeyi başaran, sen !
Ufacık bir tartışmada 'ayrılık' kelimesini dile getiren, sen.
Tamam, kabul. Yaşananlar unutulacak kadar kolay değil.
Lâkin, bir yere kadar, Bazen gurur, aşktan önce gelir.
Buraya kadardı sabrım, üzgünüm sevgilim sınırlarını çoktaan aştın.
Saçma sapan şeylerle önce beni, sonra seni, sonra da sana olan sevgimi yobazlaştırdın.
En sonunda beni bitirdin, kendi aşk masalından gizlice kaçtın.
Seni artık sevmiyorum ben, sevgili. Kalmadı, temizlendi ruhumdaki aşk kırıntılarının yeri.
Bundan sonra sen ezelî, ben edebî !
18 Eylül 2012 Salı
anlamsızlık sanatı.
Ben aslında..
Seni sevmiyorum.
Seni anlatırken kalemimden süzülen damlaları seviyorum.
Gecenin kör karanlığında kendini tehlikeye atan cümlelerimi seviyorum.
Ellerimden süzülen gölgeleri seviyorum.
Harflerimin duyulmayan ve asla duyulamayacak olan serzenişlerini seviyorum.
Noktalama işaretlerimin anlamsız yerlerde durmalarını seviyorum.
Kelimelerindeki tatlı hüzünleri saklamaya çalışan kalemimin gayretleriyle hayata tutunuyorum.
Seni anlatmayı yasakladığım sayfalarımın, sana açılmak için çırpınışlarını görüyorum.
Defterimin ve dertlerimin hıçkırıklarını,
Bu hıçkırıkları gizlemeye çalıştıkları zamanlar büründükleri beyaz yalanları seviyorum.
Uçmayı meslek edinen özgür bir kuş gibi huzuru bulmalarını seviyorum.
Ben, seni sevmiyorum !
Kalemimin seni anlattığı zamanlardaki memnuniyetini, kimi zaman da masumiyetini seviyorum
Seni anlattığımda mutluluk kavramının en yüksek mertebesine ulaşmalarını seviyorum.
Kalemimin, kağıdımın ve defterimin benimle buluşup beni dinlemesini,
O kahrolan, yalandan yere masum takılan düşüncelerini seviyorum.
Onların katil düşlerini, saçma lâkin içimi bir hoş eden gülümsemelerini
Derdimi ağlattığımda hiç ses çıkarmadan dinlemelerini seviyorum
Onları duymamı, sırdaşları olmamı istemelerini seviyorum.
Ben, seni sevmiyorum ki.. Her an onlarla seni konuşuyorum.
Kendimi ve seni anlatırken yorulmuyorum, hiç sıkılmıyorum onlara dertlerimi fısıldarken
Çünkü, bendeki sen'i en iyi onlar biliyor.
Bendeki ben'i en iyi onlar tanıyor ve en önemlisi,
Onlar benim yok olmamı istemiyor.
Yazdıkça yaz ' diyorlar.
Hatta bazen yazmadığım zamanlarda bana kızıyorlar, şüpheye düşmüyorlar.
Onlardan uzaklaşınca merak edip sebebini arıyorlar, beni suçlamıyorlar.
Benim onları düşündüğüm gibi, onlar da beni düşünüyor, kırmıyorlar hayallerimi.
Kalemim ona dokunduğum her saniyenin bedelini, bana seni sorarak çıkarıyor.
Defterim ' bu cümleler yetmez bana, daha uzun cümleler kur, satırlarımı ağlat' diyor.
Ben, her ne kadar içimdeki seni vahşi bir şekilde vurup öldürmüş olsam da,
Onlar inadına bendeki seni ayakta tutuyor.
Ben, seni sevmiyorum aslında.
Tercümanı olmayan duygularımı akıtmayı başardığım zamanlar ruhumun uykuya dalmasını seviyorum.
Hecelerimin sana ihtiyaç duyup senden vazgeçememelerini
Aşkı ve nefreti aynı anda yaşamayı seçmelerini
Kalbimin tam ortasında oluşan, derinlere kazınan aşk kırıntılarını
Paramparça olan düşlerimin sıkı bir dala tutunamayışını
Bunca sevilmeden sonra ruhumda meydana getirdiğin o silinmez kan pıhtısını seviyorum.
Sana dair beslediğim acıları, unutmaya çalıştıkça utanmadan zihnime yerleşen anıları..
Seni her defasında yüreğimden koparamayışımı seviyorum.
Kalemimin ve defterimin birbirlerine olan aşkını
Defterimin, her hecemin ve her harfimin ruhuna tapışını
Onların kor bir düğüm misali birbirlerine olan bağlılığını
Ayrılmaya çalışsalar da asla kopamayışlarını, ruhunun bir yıldız misali gözlerimi aydınlatışını
Bana her bakışında yaşama dair aydınlatılışımı
Bazen sana kızıp düşsel hükümlerimin haykırışlarını, çığlık atıp ortalığı yakışlarını seviyorum.
Benim çektiğim garip fakat gerekli acıyı onların da paylaşmalarını seviyorum.
Bana ait olan her ayrıntının giyotine asılı idam mahkumu hesabı bedenimi daraltışını,
Bana seni hayal ettirmelerini, her an yanımda olmasını istediğim ırmak gözlerini,
Benimsemeyip kötülediğim her hareketinde kat be kat aşık oluşumu seviyorum.
Günleri, geceleri, kısa kelimelerden oluşan anlam yüklü cümlelerimi
Adını söylemeye çalışırken bile ruhumun heyecanla titreyip
Kendinden geçmesini, kemanımdan süzülen ezgilerin sana doğru gelmesini, kapalı kapılarının ardındaki saklı gerçekleri çözümleyişimi, imkansızı betimleyişimi seviyorum.
Ben.. Kısaca..
.......
Seni sevmeyi seviyorum işte, vazgeçemediğim. En azılı rüyalarımı gamzeleriyle süslediğim.
Hayatım, diğer yarım, var oluş sebebim, herbişeyim.
Seni sevmiyorum.
Seni anlatırken kalemimden süzülen damlaları seviyorum.
Gecenin kör karanlığında kendini tehlikeye atan cümlelerimi seviyorum.
Ellerimden süzülen gölgeleri seviyorum.
Harflerimin duyulmayan ve asla duyulamayacak olan serzenişlerini seviyorum.
Noktalama işaretlerimin anlamsız yerlerde durmalarını seviyorum.
Kelimelerindeki tatlı hüzünleri saklamaya çalışan kalemimin gayretleriyle hayata tutunuyorum.
Seni anlatmayı yasakladığım sayfalarımın, sana açılmak için çırpınışlarını görüyorum.
Defterimin ve dertlerimin hıçkırıklarını,
Bu hıçkırıkları gizlemeye çalıştıkları zamanlar büründükleri beyaz yalanları seviyorum.
Uçmayı meslek edinen özgür bir kuş gibi huzuru bulmalarını seviyorum.
Ben, seni sevmiyorum !
Kalemimin seni anlattığı zamanlardaki memnuniyetini, kimi zaman da masumiyetini seviyorum
Seni anlattığımda mutluluk kavramının en yüksek mertebesine ulaşmalarını seviyorum.
Kalemimin, kağıdımın ve defterimin benimle buluşup beni dinlemesini,
O kahrolan, yalandan yere masum takılan düşüncelerini seviyorum.
Onların katil düşlerini, saçma lâkin içimi bir hoş eden gülümsemelerini
Derdimi ağlattığımda hiç ses çıkarmadan dinlemelerini seviyorum
Onları duymamı, sırdaşları olmamı istemelerini seviyorum.
Ben, seni sevmiyorum ki.. Her an onlarla seni konuşuyorum.
Kendimi ve seni anlatırken yorulmuyorum, hiç sıkılmıyorum onlara dertlerimi fısıldarken
Çünkü, bendeki sen'i en iyi onlar biliyor.
Bendeki ben'i en iyi onlar tanıyor ve en önemlisi,
Onlar benim yok olmamı istemiyor.
Yazdıkça yaz ' diyorlar.
Hatta bazen yazmadığım zamanlarda bana kızıyorlar, şüpheye düşmüyorlar.
Onlardan uzaklaşınca merak edip sebebini arıyorlar, beni suçlamıyorlar.
Benim onları düşündüğüm gibi, onlar da beni düşünüyor, kırmıyorlar hayallerimi.
Kalemim ona dokunduğum her saniyenin bedelini, bana seni sorarak çıkarıyor.
Defterim ' bu cümleler yetmez bana, daha uzun cümleler kur, satırlarımı ağlat' diyor.
Ben, her ne kadar içimdeki seni vahşi bir şekilde vurup öldürmüş olsam da,
Onlar inadına bendeki seni ayakta tutuyor.
Ben, seni sevmiyorum aslında.
Tercümanı olmayan duygularımı akıtmayı başardığım zamanlar ruhumun uykuya dalmasını seviyorum.
Hecelerimin sana ihtiyaç duyup senden vazgeçememelerini
Aşkı ve nefreti aynı anda yaşamayı seçmelerini
Kalbimin tam ortasında oluşan, derinlere kazınan aşk kırıntılarını
Paramparça olan düşlerimin sıkı bir dala tutunamayışını
Bunca sevilmeden sonra ruhumda meydana getirdiğin o silinmez kan pıhtısını seviyorum.
Sana dair beslediğim acıları, unutmaya çalıştıkça utanmadan zihnime yerleşen anıları..
Seni her defasında yüreğimden koparamayışımı seviyorum.
Kalemimin ve defterimin birbirlerine olan aşkını
Defterimin, her hecemin ve her harfimin ruhuna tapışını
Onların kor bir düğüm misali birbirlerine olan bağlılığını
Ayrılmaya çalışsalar da asla kopamayışlarını, ruhunun bir yıldız misali gözlerimi aydınlatışını
Bana her bakışında yaşama dair aydınlatılışımı
Bazen sana kızıp düşsel hükümlerimin haykırışlarını, çığlık atıp ortalığı yakışlarını seviyorum.
Benim çektiğim garip fakat gerekli acıyı onların da paylaşmalarını seviyorum.
Bana ait olan her ayrıntının giyotine asılı idam mahkumu hesabı bedenimi daraltışını,
Bana seni hayal ettirmelerini, her an yanımda olmasını istediğim ırmak gözlerini,
Benimsemeyip kötülediğim her hareketinde kat be kat aşık oluşumu seviyorum.
Günleri, geceleri, kısa kelimelerden oluşan anlam yüklü cümlelerimi
Adını söylemeye çalışırken bile ruhumun heyecanla titreyip
Kendinden geçmesini, kemanımdan süzülen ezgilerin sana doğru gelmesini, kapalı kapılarının ardındaki saklı gerçekleri çözümleyişimi, imkansızı betimleyişimi seviyorum.
Ben.. Kısaca..
.......
Seni sevmeyi seviyorum işte, vazgeçemediğim. En azılı rüyalarımı gamzeleriyle süslediğim.
Hayatım, diğer yarım, var oluş sebebim, herbişeyim.
24 Ağustos 2012 Cuma
..
Seni sevmek..
Yanan bir ateşe hiç korkmadan,yıkılmadan dokunup ilmihâl misali okunmak gibi
Duygu denilen acizane mahremlerin isteklice ortaya dökülmesi gibi
Bir idam mahkumunun dar ağacına asılacağı günü beklemesi gibi
Seni sevmek.. İmkansızı başarmak gibi.
Her yeni güne yeni umutlarla başlamak gibi
Her gece düşlerime seni saklamak gibi
Seni saklamayı başarabildiğim o ucube kuytu köşelerde,yakalanacağımı bile bile saklanmak gibi
Seni sevmek.. Bir mucize gibi.
Her saniye seni düşünmek gibi,
Aşk denilen mükemmelliği ruhumda ve hücrelerimde her an hissetmek gibi
Hesap sorarken sana, azarlarken en çirkin yazılarımla,
Gözlerine baktığım dakikalarda sevildiğimi bilmek gibi
Sevildiğimi bilmek ve bundan asla vazgeçememek gibi..
Seni sevmek.. Bütün kötü hislerimi sana hapsetmek gibi
Sadece ihtiyaç duyduğumda değil,her an yanımda olduğunu bilmek gibi
Yahya Kemal'in roman yazması,Mevlana'nın çilehane'ye saklanması,
Nedim'in aşklarından kaçması gibi.
Seni sevmek..Kalbimde olan yerinin beynimin en ücra köşelerine sığınması gibi
Seni harf harf, kelime kelime anlatmaya çalışırken çektiğim işkenceye ömrümü adamak gibi
Sana dair hiçbirşey yazamamak, seni yaşayamayıp kahrolmak..
Lâkin en sonunda şair olmakla suçlanmak gibi
Yalnızca seni kıskanmak gibi seni sevmek.
İçtiğin sigaranın dudaklarına değmesi,dumanının ciğerlerine işlemesi
O anda hissettiğin huzuru benimsemek gibi seni sevmek
Seni sevmek.. Asla paylaşamamak demek.
Gözlerine bakmadan, tenine dokunmadan, ellerini tutmadan yaşayamamak demek.
Seni sevmek, sensizken ölmek demek.
Yanımda olamadığın her an, tiryakisi olduğum gözlerini düşlemek demek.
Ruhuma seni gömmek demek, bensiz adım attığın her yeri yakıp yıkmayı istemek demek
Seni sevmek, ben'i hissetmek gibi, ıssız bir adada bulduğum en tatlı huzur demek
Öyle birşey ki seni sevmek, bazen gözlerimdeki sevincim, bazen dudaklarımdaki hıçkırıklarım,
Ve bazen de kelimelere sığdıramayıp,
Kimi zaman rüyalara kimi zaman kağıtlara kazıdığım demek.
Adını tüm dünyaya hiç korkmadan haykırabilmek demek
Çocukluğumdaki masumiyetlerim, gençliğimdeki günahkârlıklarım demek
Seni sevmek..Hiçbir şeyden yılmamak demek
Kendimden geçip sendeki benliğime kavuşmak demek
Kısaca seni sevmek..
Bütün ukalalığım,yalnızlığım,hatalarım,söylemekten çekindiğim bir yıldız masalı gibi görünen sözlerim
Boğazıma takılan hıçkırıklarım,çocukluğumdaki hırçınlıklarım..
Avuçlarımdaki varlığın,yüzlerce yıllık korkularım,
Gün ışığına çıkaramadığım duygularıımı yolmak demek.
Seni sevmek.. Kelimelerle anlatılamaz bir durum,
Bunu sadece ve sadece yaşamak gerek.
Yanan bir ateşe hiç korkmadan,yıkılmadan dokunup ilmihâl misali okunmak gibi
Duygu denilen acizane mahremlerin isteklice ortaya dökülmesi gibi
Bir idam mahkumunun dar ağacına asılacağı günü beklemesi gibi
Seni sevmek.. İmkansızı başarmak gibi.
Her yeni güne yeni umutlarla başlamak gibi
Her gece düşlerime seni saklamak gibi
Seni saklamayı başarabildiğim o ucube kuytu köşelerde,yakalanacağımı bile bile saklanmak gibi
Seni sevmek.. Bir mucize gibi.
Her saniye seni düşünmek gibi,
Aşk denilen mükemmelliği ruhumda ve hücrelerimde her an hissetmek gibi
Hesap sorarken sana, azarlarken en çirkin yazılarımla,
Gözlerine baktığım dakikalarda sevildiğimi bilmek gibi
Sevildiğimi bilmek ve bundan asla vazgeçememek gibi..
Seni sevmek.. Bütün kötü hislerimi sana hapsetmek gibi
Sadece ihtiyaç duyduğumda değil,her an yanımda olduğunu bilmek gibi
Yahya Kemal'in roman yazması,Mevlana'nın çilehane'ye saklanması,
Nedim'in aşklarından kaçması gibi.
Seni sevmek..Kalbimde olan yerinin beynimin en ücra köşelerine sığınması gibi
Seni harf harf, kelime kelime anlatmaya çalışırken çektiğim işkenceye ömrümü adamak gibi
Sana dair hiçbirşey yazamamak, seni yaşayamayıp kahrolmak..
Lâkin en sonunda şair olmakla suçlanmak gibi
Yalnızca seni kıskanmak gibi seni sevmek.
İçtiğin sigaranın dudaklarına değmesi,dumanının ciğerlerine işlemesi
O anda hissettiğin huzuru benimsemek gibi seni sevmek
Seni sevmek.. Asla paylaşamamak demek.
Gözlerine bakmadan, tenine dokunmadan, ellerini tutmadan yaşayamamak demek.
Seni sevmek, sensizken ölmek demek.
Yanımda olamadığın her an, tiryakisi olduğum gözlerini düşlemek demek.
Ruhuma seni gömmek demek, bensiz adım attığın her yeri yakıp yıkmayı istemek demek
Seni sevmek, ben'i hissetmek gibi, ıssız bir adada bulduğum en tatlı huzur demek
Öyle birşey ki seni sevmek, bazen gözlerimdeki sevincim, bazen dudaklarımdaki hıçkırıklarım,
Ve bazen de kelimelere sığdıramayıp,
Kimi zaman rüyalara kimi zaman kağıtlara kazıdığım demek.
Adını tüm dünyaya hiç korkmadan haykırabilmek demek
Çocukluğumdaki masumiyetlerim, gençliğimdeki günahkârlıklarım demek
Seni sevmek..Hiçbir şeyden yılmamak demek
Kendimden geçip sendeki benliğime kavuşmak demek
Kısaca seni sevmek..
Bütün ukalalığım,yalnızlığım,hatalarım,söylemekten çekindiğim bir yıldız masalı gibi görünen sözlerim
Boğazıma takılan hıçkırıklarım,çocukluğumdaki hırçınlıklarım..
Avuçlarımdaki varlığın,yüzlerce yıllık korkularım,
Gün ışığına çıkaramadığım duygularıımı yolmak demek.
Seni sevmek.. Kelimelerle anlatılamaz bir durum,
Bunu sadece ve sadece yaşamak gerek.
7 Ağustos 2012 Salı
..
Ben.. katil oldum bu gece.
Dilimden süzülüp pişmanlığımı ifade edemeyecek sırlarımı döktüğüm yalnız gece
Kalemimden dökülüp umutsuzluğumu ifade edecek, yeri gediğinde tek bir hece
Yokluğunu varlığa çevirmeye çalıştım sinsice
Beceremedim elbette, dağlardan kıyıya vuran kanadı kırık bir kuş gibi kalakaldım öylece..
Yine canı yanan,acı çeken, yine bülbül gibi feryat eden, gül misali sevgi dilenen, ben oldum !
Çektiği acıları yalnızca kendisi bilen, zamanla o acıları bile seven tek kişiyim ben.
Mutluluğa adanmış iki masum gözden muhteşem caniler yeşerten ben oldum.
Ben katil oldum yine bu gece. Şahsına münhasır, edepsiz bir yüreği gönülden sevince.
Varlığında sensizliği yaşarken, her gece yolunu gözlemekten harap ve bitap düşerken,
Uykunun anlamını unuturken, yaşananları düşündükçe için için ağlarken ..
Yüreğime, bedenime seni unutturmaya çalışırken,
Katil oldum yine bu gece sevgilim..sebepsiz yere..
Ben aşkı sadece gözlerde aradım
Ben aşkı sadece senin ruhunda tatmaya çalıştım.
Ben aşkı bir yıldız misali, geceleri gökyüzünde parıldayan
Ulaşılması güş ve bazen imkânsız olan,
Lâkin günü gelince diğer yıldızlar gibi yüreklerden kaymayan bir duygu olarak gördüm..
Ve ben, yine bu gece katil oldum sevgilim
Çünkü, varlığımı oluşturan aşkı sende bulacağımı düşündüm.
Emindim,kararlıydım,yanılmayacaktım.
Sonunu bildiğim bir rüyaya dalmayacaktım, dipsiz kuyularda kalmayacaktım.
Sonsuzluğun peşinde koşmaya kalkışmayacak, yarım yamalak bir yola çıkmayacaktım..!
Gel gör ki, ne beden anladı bu dili, ne de ruh ele geçirebildi varoluş nedenini.
Yanılmayacağımdan eminken, yanıldım.Aşkı sende bulduğuma dair zihnimi kandırdım.
Yokluğunla , vuslatınla kahroup yandım. Yarım yamalak bir uçurumun ortsında tek başıma kalakaldım.
Olmayan bir duygunun varlığına inanıp hayatı ve gerçekleri yoksaydım.
Ne sana söz geçirebildim, ne ruhuma hükmedebildim,
Okyanusun en derin sularına ruhumu saldım ve onu orada bıraktım.
Yoruldum anlıyor musun ? kendimle savaşıp yenilmekten usandım !
Asla kabul olmayacak bu duaya amin dediğim için sol yanıma kızdım, adını sildim oradan, tamamen kazıdım. Bir yolsuzluğa yuvarlanır gibi kendimden habersiz kayboldum, daraldım.
Gözümün önündeki gerçekleri gördüm, afalladım.
Dağlara, taşlara, duyana duymayana ' ben onu sevmiyordum zaten ! ' diye bağırdım.
Çığlık attım, haykırdım.Attığım çığlıklarda kendimi boğdum..
Güzel adına kurduğum düşleri kıskandım, karaladım.
Zamanında haklı bulduğum saçma sanı'larımın haksızlığını kanıtladım.
Herşeye bir son vermeye çalıştım, lâkin başaramadım.
Dalarken geçmiş günlere, anılara, kıymetlere , verdiğim değerlere, yoksaydığım gerçeklere..
Denizin en kuytu barınağında emelimi bulup hayalini kurduğum için,
Ben yine katil oldum sevgilim.
Çünkü sonunda hem seni hem de kendimi yoketmeyi başardım !
Sarıldım, yokluğunla seviştim ağladım.
Seni aldattığım için her hücreme darıldım.
Ve beynimi kontrolden çıkardım, söylenen her masum yalana fütursuzca inandım.
Ve kalbimi.. Sandık sandık içinde pek çok kilit koyup kapattım
Anahtarlar mı ..? Onları en kötü hücrelerime bağladım ve serbest bıraktım.
Tek bir anahtar bütün sandıkları açacak
Fakat ne anahtarı ne de sandıkları bulmayı başarıp imkânsıza kavuşan asla olmayacak !
Dilimden süzülüp pişmanlığımı ifade edemeyecek sırlarımı döktüğüm yalnız gece
Kalemimden dökülüp umutsuzluğumu ifade edecek, yeri gediğinde tek bir hece
Yokluğunu varlığa çevirmeye çalıştım sinsice
Beceremedim elbette, dağlardan kıyıya vuran kanadı kırık bir kuş gibi kalakaldım öylece..
Yine canı yanan,acı çeken, yine bülbül gibi feryat eden, gül misali sevgi dilenen, ben oldum !
Çektiği acıları yalnızca kendisi bilen, zamanla o acıları bile seven tek kişiyim ben.
Mutluluğa adanmış iki masum gözden muhteşem caniler yeşerten ben oldum.
Ben katil oldum yine bu gece. Şahsına münhasır, edepsiz bir yüreği gönülden sevince.
Varlığında sensizliği yaşarken, her gece yolunu gözlemekten harap ve bitap düşerken,
Uykunun anlamını unuturken, yaşananları düşündükçe için için ağlarken ..
Yüreğime, bedenime seni unutturmaya çalışırken,
Katil oldum yine bu gece sevgilim..sebepsiz yere..
Ben aşkı sadece gözlerde aradım
Ben aşkı sadece senin ruhunda tatmaya çalıştım.
Ben aşkı bir yıldız misali, geceleri gökyüzünde parıldayan
Ulaşılması güş ve bazen imkânsız olan,
Lâkin günü gelince diğer yıldızlar gibi yüreklerden kaymayan bir duygu olarak gördüm..
Ve ben, yine bu gece katil oldum sevgilim
Çünkü, varlığımı oluşturan aşkı sende bulacağımı düşündüm.
Emindim,kararlıydım,yanılmayacaktım.
Sonunu bildiğim bir rüyaya dalmayacaktım, dipsiz kuyularda kalmayacaktım.
Sonsuzluğun peşinde koşmaya kalkışmayacak, yarım yamalak bir yola çıkmayacaktım..!
Gel gör ki, ne beden anladı bu dili, ne de ruh ele geçirebildi varoluş nedenini.
Yanılmayacağımdan eminken, yanıldım.Aşkı sende bulduğuma dair zihnimi kandırdım.
Yokluğunla , vuslatınla kahroup yandım. Yarım yamalak bir uçurumun ortsında tek başıma kalakaldım.
Olmayan bir duygunun varlığına inanıp hayatı ve gerçekleri yoksaydım.
Ne sana söz geçirebildim, ne ruhuma hükmedebildim,
Okyanusun en derin sularına ruhumu saldım ve onu orada bıraktım.
Yoruldum anlıyor musun ? kendimle savaşıp yenilmekten usandım !
Asla kabul olmayacak bu duaya amin dediğim için sol yanıma kızdım, adını sildim oradan, tamamen kazıdım. Bir yolsuzluğa yuvarlanır gibi kendimden habersiz kayboldum, daraldım.
Gözümün önündeki gerçekleri gördüm, afalladım.
Dağlara, taşlara, duyana duymayana ' ben onu sevmiyordum zaten ! ' diye bağırdım.
Çığlık attım, haykırdım.Attığım çığlıklarda kendimi boğdum..
Güzel adına kurduğum düşleri kıskandım, karaladım.
Zamanında haklı bulduğum saçma sanı'larımın haksızlığını kanıtladım.
Herşeye bir son vermeye çalıştım, lâkin başaramadım.
Dalarken geçmiş günlere, anılara, kıymetlere , verdiğim değerlere, yoksaydığım gerçeklere..
Denizin en kuytu barınağında emelimi bulup hayalini kurduğum için,
Ben yine katil oldum sevgilim.
Çünkü sonunda hem seni hem de kendimi yoketmeyi başardım !
Sarıldım, yokluğunla seviştim ağladım.
Seni aldattığım için her hücreme darıldım.
Ve beynimi kontrolden çıkardım, söylenen her masum yalana fütursuzca inandım.
Ve kalbimi.. Sandık sandık içinde pek çok kilit koyup kapattım
Anahtarlar mı ..? Onları en kötü hücrelerime bağladım ve serbest bıraktım.
Tek bir anahtar bütün sandıkları açacak
Fakat ne anahtarı ne de sandıkları bulmayı başarıp imkânsıza kavuşan asla olmayacak !
21 Temmuz 2012 Cumartesi
Öyle böyle, garip.
Ben yazıyorum çünkü, yazarken kelimelerimle sevişiyorum.
Çünkü onların sessizliğinde boğuluyorum ve kalemimin ruhuna tapıyorum adeta.
Kalemimin yazma isteğini gördükçe onu daha çok seviyorum, bu duruma sessizce seviniyorum.
Çığlık atıp, olanları zihnime gömüyorum.
Kelimelerimin masum olmayı denemelerine hayran kalıyorum.
Seviyorum işte.. Çünkü onlar çok masumlar ve haddinden fazla saf'lar.
Onlar sadece beni anlatmayı vazgeçilemez bir görev olarak biliyorlar.
Dilimiz olsa da konuşsak diyorlar bazen.
Kimi zaman benimle muhabbet ediyorlar,
'Yalnızlığına aşık olma, biz varız. Seni yaşar ve yaşatırız. Kirli hapishanenden çık !.. '
diyorlar. En azından onlar beni iyi tanıyorlar.
Başlarında azılı bir cellat olmasına rağmen doğruyu söylemekten vazgeçmiyorlar.
Asla ölmekten korkmuyorlar, pahalı bir şaşkınlık verircesine çok cesurlar.
Çünkü, ben var oldukça yaşamlarını sürdürecekler hayata karşı umutsuzca bakan iki göz kıyısında..
Yalnızlığımda boğulmamayı, düşlerimi bıçaklamayı, bir hançer misali aklıma kazınan yazgıyı, umutlu olmayı, hayalleri, kaygıyı, umursamamayı..
Tüm bunları bir kenara atmaya çalıştığımda sanki çığlık atıyorlar..
' Susma, sesin çıkmasa da susma ! Anlat biraz, dök içindeki sızlanışı bana.
Yalnızca yaz ve kelimelerini yani bizi canlandır.Sana ait olan her ne varsa, herşeyini sadece bizimle anlamlandır.
Asla kimseye kızma, duyma. Sana bir şey söylense de söylenmese de duyma.
Çünkü sen söylenenleri duydukça, her kelime yüreğine vurdukça, çektiğin acı kuvvetleniyor adeta, yapma..
Dalma, bakma dışarı, sen bir tek bize anlat içindeki yaşanmışlıkları.
Boşver gitsin, at bir kuyuya çırpınıp ezilsin o maznun 'hayal kırıklıkları '.
Gerekirse ağlat kalemini, kandır kelimelerini.
Saklama.. Her zaman bize anlat, duymamalı kimseler dalgasız denizde boğulan sözcüklerini.
Her ne kadar sana bazı anıları hatırlatsak da, bizi suçlama.
Bilseydin günah olduğunu, sever miydin öyle birini ?
Sevemezdin tabiiki..
Aşkını yüreğinin en derin köşesine sıkıştırıp, çektiğin acıyla yaşar giderdin oysaki..
Diğerleri.. Sevmek zorunda değiller ki seni.
Nefretini kan kusma, kabul olmayacak dualardan medet umma hiçbir zaman, asla.
Herkes yaşamaktayken sen kendini ölü sanma.
Ruhun ölmüş olsa da, sensizliği yaşatıyoruz biz sana.. Sakın bize kırılma.
Ve en önemlisi, acını anımsatan cümleleri sarfettiğimiz için, darılma.
Gözlerin akan ırmaklar gibi dolu dolu olsa da, alınıp da ağlama.
Saçma sapan hayallere dalma, biz seni yaşatıyoruz sana, ol bunun farkında !
Gerçekteki sen, yalnızca bize aitsin, bu yüzden her hücrenden kendini yasakla .. '
.................................
Kelimelerim..
Benim değer verdiğim, her sırrımı gizlediğim, yazmak için özendiğim,
Bazen sevip kimi zaman da nefretimden delirdiğim ..
Onlar, benim mücadele kaynağım.. Onlar benim varoluşlarım, olmazsa olmazlarım.
İmkansız düşüncelerimi astığım, ölümlerini şehvetlice yazdığım sayısız cellatlarım..
Onlar benim tiryaki misali içtiğim sigaralarım,
Kimi zaman düşmanlarım, kimi zaman kahroluşlarım..
Keşke, sizler de duyabilseydiniz beni benim sizleri duyabildiğim gibi
Haklı bulmaktayım esasında bu gizli gerçekleri
En içten dileklerimle inanıyorum ben sizlere, lâkin göremiyorum artık geleceğimi..
Ben yazıyorum çünkü, sizlerdeki duygusuzluğu seviyorum.
Suskunluğunuzdaki anlayışları seviyorum.
Her an, içinde bir katil olmayı barındıran günahsızlığınıza bayılıyorum.
Ben yazıyorum çünkü..
Sizlere dokununca bulduğum huzuru, bakıp okuduğumda gözlerimin doluşunu
Dipsiz bir kuyuya hapsoluşumu seviyorum.
Ruhumun sizinle karşılaşmamak için köşe bucak kaçışlarını izliyorum
Ve bu durumdan inanılmaz derecede zevk alıyorum.
Kendi ruhumla girdiğim ufacık savaştan mağlup çıkıyorum, kendime yeniliyorum.
Kendime yaptığım gibi, sizi asla yarım bırakıp sizden kopamıyorum.
Çünkü, bunu her deneyişimde, bendeki sahte hazineyi sakladığınız için size daha çok aşkla bağlanıyorum..
Günün birinde bensiz kalacaksınız, bunu çok iyi biliyorsunuz ve biliyorum..
Ben sanki ruhumdaki delilikleri sizlerle atlatıyorum..
Varoluş amacınızdaki yokluğumu görüyorum
Bunu gördükçe anlamsız yaşamımı anlamlandırıp bir tek sizlerin sır'rı olarak kalmayı diliyorum ..
Bensizken sizler, annesinden ayrılan yavru bir bebe, hayata dair anlam kendi amacını arayan konak bi göçebe, rakı masasında vazgeçilemeyen bi meze, gündüzü kendime haram kılan bir gece, umutsuzluğa düşüp çözümü asla bulunamayan bir bilmece olacaksınız,
Ve böyle kalacaksınız, biliyorum.
Ancak.. Ben.. Yaşadığım sürece, sizler bensiz kalmayacaksınız
Söz veriyorum...
Çünkü onların sessizliğinde boğuluyorum ve kalemimin ruhuna tapıyorum adeta.
Kalemimin yazma isteğini gördükçe onu daha çok seviyorum, bu duruma sessizce seviniyorum.
Çığlık atıp, olanları zihnime gömüyorum.
Kelimelerimin masum olmayı denemelerine hayran kalıyorum.
Seviyorum işte.. Çünkü onlar çok masumlar ve haddinden fazla saf'lar.
Onlar sadece beni anlatmayı vazgeçilemez bir görev olarak biliyorlar.
Dilimiz olsa da konuşsak diyorlar bazen.
Kimi zaman benimle muhabbet ediyorlar,
'Yalnızlığına aşık olma, biz varız. Seni yaşar ve yaşatırız. Kirli hapishanenden çık !.. '
diyorlar. En azından onlar beni iyi tanıyorlar.
Başlarında azılı bir cellat olmasına rağmen doğruyu söylemekten vazgeçmiyorlar.
Asla ölmekten korkmuyorlar, pahalı bir şaşkınlık verircesine çok cesurlar.
Çünkü, ben var oldukça yaşamlarını sürdürecekler hayata karşı umutsuzca bakan iki göz kıyısında..
Yalnızlığımda boğulmamayı, düşlerimi bıçaklamayı, bir hançer misali aklıma kazınan yazgıyı, umutlu olmayı, hayalleri, kaygıyı, umursamamayı..
Tüm bunları bir kenara atmaya çalıştığımda sanki çığlık atıyorlar..
' Susma, sesin çıkmasa da susma ! Anlat biraz, dök içindeki sızlanışı bana.
Yalnızca yaz ve kelimelerini yani bizi canlandır.Sana ait olan her ne varsa, herşeyini sadece bizimle anlamlandır.
Asla kimseye kızma, duyma. Sana bir şey söylense de söylenmese de duyma.
Çünkü sen söylenenleri duydukça, her kelime yüreğine vurdukça, çektiğin acı kuvvetleniyor adeta, yapma..
Dalma, bakma dışarı, sen bir tek bize anlat içindeki yaşanmışlıkları.
Boşver gitsin, at bir kuyuya çırpınıp ezilsin o maznun 'hayal kırıklıkları '.
Gerekirse ağlat kalemini, kandır kelimelerini.
Saklama.. Her zaman bize anlat, duymamalı kimseler dalgasız denizde boğulan sözcüklerini.
Her ne kadar sana bazı anıları hatırlatsak da, bizi suçlama.
Bilseydin günah olduğunu, sever miydin öyle birini ?
Sevemezdin tabiiki..
Aşkını yüreğinin en derin köşesine sıkıştırıp, çektiğin acıyla yaşar giderdin oysaki..
Diğerleri.. Sevmek zorunda değiller ki seni.
Nefretini kan kusma, kabul olmayacak dualardan medet umma hiçbir zaman, asla.
Herkes yaşamaktayken sen kendini ölü sanma.
Ruhun ölmüş olsa da, sensizliği yaşatıyoruz biz sana.. Sakın bize kırılma.
Ve en önemlisi, acını anımsatan cümleleri sarfettiğimiz için, darılma.
Gözlerin akan ırmaklar gibi dolu dolu olsa da, alınıp da ağlama.
Saçma sapan hayallere dalma, biz seni yaşatıyoruz sana, ol bunun farkında !
Gerçekteki sen, yalnızca bize aitsin, bu yüzden her hücrenden kendini yasakla .. '
.................................
Kelimelerim..
Benim değer verdiğim, her sırrımı gizlediğim, yazmak için özendiğim,
Bazen sevip kimi zaman da nefretimden delirdiğim ..
Onlar, benim mücadele kaynağım.. Onlar benim varoluşlarım, olmazsa olmazlarım.
İmkansız düşüncelerimi astığım, ölümlerini şehvetlice yazdığım sayısız cellatlarım..
Onlar benim tiryaki misali içtiğim sigaralarım,
Kimi zaman düşmanlarım, kimi zaman kahroluşlarım..
Keşke, sizler de duyabilseydiniz beni benim sizleri duyabildiğim gibi
Haklı bulmaktayım esasında bu gizli gerçekleri
En içten dileklerimle inanıyorum ben sizlere, lâkin göremiyorum artık geleceğimi..
Ben yazıyorum çünkü, sizlerdeki duygusuzluğu seviyorum.
Suskunluğunuzdaki anlayışları seviyorum.
Her an, içinde bir katil olmayı barındıran günahsızlığınıza bayılıyorum.
Ben yazıyorum çünkü..
Sizlere dokununca bulduğum huzuru, bakıp okuduğumda gözlerimin doluşunu
Dipsiz bir kuyuya hapsoluşumu seviyorum.
Ruhumun sizinle karşılaşmamak için köşe bucak kaçışlarını izliyorum
Ve bu durumdan inanılmaz derecede zevk alıyorum.
Kendi ruhumla girdiğim ufacık savaştan mağlup çıkıyorum, kendime yeniliyorum.
Kendime yaptığım gibi, sizi asla yarım bırakıp sizden kopamıyorum.
Çünkü, bunu her deneyişimde, bendeki sahte hazineyi sakladığınız için size daha çok aşkla bağlanıyorum..
Günün birinde bensiz kalacaksınız, bunu çok iyi biliyorsunuz ve biliyorum..
Ben sanki ruhumdaki delilikleri sizlerle atlatıyorum..
Varoluş amacınızdaki yokluğumu görüyorum
Bunu gördükçe anlamsız yaşamımı anlamlandırıp bir tek sizlerin sır'rı olarak kalmayı diliyorum ..
Bensizken sizler, annesinden ayrılan yavru bir bebe, hayata dair anlam kendi amacını arayan konak bi göçebe, rakı masasında vazgeçilemeyen bi meze, gündüzü kendime haram kılan bir gece, umutsuzluğa düşüp çözümü asla bulunamayan bir bilmece olacaksınız,
Ve böyle kalacaksınız, biliyorum.
Ancak.. Ben.. Yaşadığım sürece, sizler bensiz kalmayacaksınız
Söz veriyorum...
17 Temmuz 2012 Salı
Bir hanife özdemir' saçmalığıdır.
Özledim..
Bir çiçeğin suya hasret kalması gibi özledim
Bir kardelenin yağmura ölümsüz bakması kadar özledim
Bir kalemin bir kağıda aşık olması kadar özledim
Bir sevgilinin onu hayata bağlayan sevgisine hasret kalması kadar özledim..
Özledim..
Sadece özledim işte !
Sana olan hasretimi saatlere gizledim..
Her sabah gazeteci kapıma bırakır gazeteyi,
Her gün.. Zilin sesini duyduğum an 'belki o'dur ' deyip, yolunu gözledim.
Bir bilebilsen bendeki o ufak yeri geldiğinde dünyayı sarsacak şiddeti olan o isteği
Belki sen de beni özlerdin.
Özlemek kelimesini yazarken bile, kalemim kendinden geçiyor.
Konuşuyor benimle adeta, hayalini gözünde canlandırıp, gülüyor masumca..
Bu düşünce bile, sana karşı daha arzulu,daha şiddetli,daha karmaşık özlem duymamı sağlıyor.
Taptığım gamzelere dokunmayı özledim..
Bilirken gelenin sen olmadığını ve olmayacağını ;
Ben yine de.. seni beklemekten ve özlemekten vazgeçmedim.
'Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur ' dediler.
Kabul etmedim, direndim
Sonunda hasretine çaresiz bir şekilde yenildim.
Dedim ya.. Ben sadece..
Sadece seni özledim işte !
Mezarlıklarda yeşeren bir gül gibi özlemim
Sahranın tam ortasında seni görür gibiyim
Sanırsın ki kendini imkânsızlıklar denizine sürükleyip hapseden bir deliyim,divaneyim.
Leyla ile Mecnun'un aşkını gerçekten yaşıyor gibiyim..
Seni özlemeyi bile özledim, düşün artık ne haldeyim !
Bülbülün güle olan aşkı, kadehlerimin meşki..
Şairlerin acıya olan şevk'i gibi..
Kedinin köpeğe olan nefreti misali sana olan özlemim..
O kadar büyük, o kadar narin ve tahmin edilecemeyecek kadar da derin..
Ölüme duyduğum hasret gibi, yaşama duyduğum nefret gibi
İmkânsızı arzulamak gibi sana dair özlemim.
Ellerini, gözlerini, bakışlarını, dudaklarını, bana mükemmel olmayı arzulatan kokunu..
Kısacası,
Sana ait olduğu halde bana armağan ettiğin 'sen'i özledim ..!
Bir çiçeğin suya hasret kalması gibi özledim
Bir kardelenin yağmura ölümsüz bakması kadar özledim
Bir kalemin bir kağıda aşık olması kadar özledim
Bir sevgilinin onu hayata bağlayan sevgisine hasret kalması kadar özledim..
Özledim..
Sadece özledim işte !
Sana olan hasretimi saatlere gizledim..
Her sabah gazeteci kapıma bırakır gazeteyi,
Her gün.. Zilin sesini duyduğum an 'belki o'dur ' deyip, yolunu gözledim.
Bir bilebilsen bendeki o ufak yeri geldiğinde dünyayı sarsacak şiddeti olan o isteği
Belki sen de beni özlerdin.
Özlemek kelimesini yazarken bile, kalemim kendinden geçiyor.
Konuşuyor benimle adeta, hayalini gözünde canlandırıp, gülüyor masumca..
Bu düşünce bile, sana karşı daha arzulu,daha şiddetli,daha karmaşık özlem duymamı sağlıyor.
Taptığım gamzelere dokunmayı özledim..
Bilirken gelenin sen olmadığını ve olmayacağını ;
Ben yine de.. seni beklemekten ve özlemekten vazgeçmedim.
'Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur ' dediler.
Kabul etmedim, direndim
Sonunda hasretine çaresiz bir şekilde yenildim.
Dedim ya.. Ben sadece..
Sadece seni özledim işte !
Mezarlıklarda yeşeren bir gül gibi özlemim
Sahranın tam ortasında seni görür gibiyim
Sanırsın ki kendini imkânsızlıklar denizine sürükleyip hapseden bir deliyim,divaneyim.
Leyla ile Mecnun'un aşkını gerçekten yaşıyor gibiyim..
Seni özlemeyi bile özledim, düşün artık ne haldeyim !
Bülbülün güle olan aşkı, kadehlerimin meşki..
Şairlerin acıya olan şevk'i gibi..
Kedinin köpeğe olan nefreti misali sana olan özlemim..
O kadar büyük, o kadar narin ve tahmin edilecemeyecek kadar da derin..
Ölüme duyduğum hasret gibi, yaşama duyduğum nefret gibi
İmkânsızı arzulamak gibi sana dair özlemim.
Ellerini, gözlerini, bakışlarını, dudaklarını, bana mükemmel olmayı arzulatan kokunu..
Kısacası,
Sana ait olduğu halde bana armağan ettiğin 'sen'i özledim ..!
15 Temmuz 2012 Pazar
Başlık ¿
İyi misin ? diye soruyorum bazen kendime.
İyiyim, gerçekten çok iyiyim hem de.
Yiyorum, içiyorum, yaşıyorum, yazıyorum..
Hayatın keyfini çıkarıyorum.
İyiyim bak, her akşam devirdiğim buruk kadehler artık bana darılıp kırılmıyorlar.
Onlar sırdaşım olup en gizli sırlarımı yazıp sadece benim görebildiğim,
Kuytu bir ormana saklandığım için bana darılmıyorlar.
Eğleniyorum, geziyorum, tozuyorum.
Konuşup gülüyorum, Kahkahalar atıyorum hatta, en içten duygularımla.
Hatırlamıyorum hiçbirşeyi.
İçtiğim sigaralar artık geçmişe dair aydınlatmıyorlar beni.
Hem ben her gece, seni düşünüp kirpiklerimden ırmaklar akmasına izin vermiyorum ki.
Seni bırakmak zorunda kaldığım için sızlanmıyorum ki.
Seni kendimden bile çok sevdiğimi söyleyemediğim için kendimle savaşmıyorum ki.
Hergün yüreğimin en ufak mahzenine kilitlediğim resmine bakmıyorum ki.
Seninle beraber sigara içmelerimi özlemiyorum ki.
Başımı omzuna yaslamak istemiyorum ki, orada saatlerce uyumayı hiç arzulamıyorum gerçekten !
Bendeki resmine baktıkça gözlerim dolmuyor, sessiz serzenişlerde bulunmuyorlar ki.
Her günüm neşe içinde geçiyor, hep gülüyorum en yalan gülüşlerimle.
İyiyim ben, hiç üzülmüyorum geçmişi hatırladıkça.
Yanında olamadığım ve yanımda olmanı engellediğim için hiç pişman değilim.
'Sen aklıma geldikçe.. ' diye başlamıyorum sözlerime.
Zaten hiç aklımdan çıkmıyorsun ki.
En güzel düşlerimi, sana adamıyorum ki.
Sigaramın dumanında senin masum gülüşlerin belirmiyor.
Ve en kötüsü.. Seni düşündükçe ruhum çok acıyor.
Yine de vazgeçemiyorum işte, ancak bu cinayeti işlemeye gücüm yetiyor.
Kanıyor yaralarım, kabuk bağlayamıyorlar bir türlü, iyileşemiyorlar.
O kadar yaşanmışlığın ardından, hep bir iz, bir neden kalıyor bende.
Bu sorular.. Aklımı hiç rahat bırakmıyorlar.
Yüzsüz bir şekilde karşıma çıkıp hesap soruyorlar.
Zaten iyileşemeyen yaralarımı daha çok kanatıp, ufak bir acı nehri oluşmasını sağlıyorlar.
Damlayan her kan pıhtısı, adeta bedenimi deliyor.
Ruhum daralıp dipsiz bir kuyuda yol alırken,Düşüncelerim sızlıyor..
Ve bedenim, bu acıya dayanamayıp ölümü arzuluyor.
İyi miyim ? diye soruyorum ruhuma bazen,
iyi miyim sence gerçekten ??
İyiyim tabii, sadece geceleri uyuyamıyorum.
İyiyim bak, yalnızca gülüyormuş gibi rol yapıyorum.
Mutluyum ' yalanına kendimi de inandırıp, mutlu olmaya çalışıyorum.
...
İyi değilim, hem de hiç iyi değilim.
Bak, yine fotoğrafını gördüm, sızladı gözlerim.
Artık yaş yerine kan gölü üretmekteyim.
Aradan sadece 2 sene geçmiş olmasına rağmen, seni hergün artan bir duyguyla özlemekteyim.
Dikkat edemiyorum hiçbir güzelliğe, her yeni söylemde daralıyor bedenim.
Aeni her gün ve her saat, bir önceki günden daha çok sevmekteyim.
Bir volkan misali patlıyor sevgim.
Benden kaçmaya başladı düşlerim, usul usul kendimden geçmekteyim
Bize dair en güzel anıları kaybettiğim için, kaderime yenilmekteyim..
Biliyor musun ? Sensiz geçen her gece, sana ağlıyor kelimelerim.
Bir tek sana mecbur ettim onları, yazdıkça duygu seline gömülüyor tonları.
Bendeki hayaller.. Hiçbir zaman açığa çıkarmadığım gizliliğimin eksik kalan notaları.
Biliyor musun ..? Mutlu gibi görünsem de hiç mutlu değilim.
Beceremiyorum bu rolü, kızıyor bu yüzden bana saatlerce cümlelerim.
Kokunu özledim, elini tutmayı, gözlerine bakmayı..
Başımı omzuna koyup en şehvetli duygularımla, bulduğum huzurla masum masum uyumayı özledim.
Biliyor musun ..?
İyiyim ' diyorum ya, aslında hiç iyi değilim !
İyiyim, gerçekten çok iyiyim hem de.
Yiyorum, içiyorum, yaşıyorum, yazıyorum..
Hayatın keyfini çıkarıyorum.
İyiyim bak, her akşam devirdiğim buruk kadehler artık bana darılıp kırılmıyorlar.
Onlar sırdaşım olup en gizli sırlarımı yazıp sadece benim görebildiğim,
Kuytu bir ormana saklandığım için bana darılmıyorlar.
Eğleniyorum, geziyorum, tozuyorum.
Konuşup gülüyorum, Kahkahalar atıyorum hatta, en içten duygularımla.
Hatırlamıyorum hiçbirşeyi.
İçtiğim sigaralar artık geçmişe dair aydınlatmıyorlar beni.
Hem ben her gece, seni düşünüp kirpiklerimden ırmaklar akmasına izin vermiyorum ki.
Seni bırakmak zorunda kaldığım için sızlanmıyorum ki.
Seni kendimden bile çok sevdiğimi söyleyemediğim için kendimle savaşmıyorum ki.
Hergün yüreğimin en ufak mahzenine kilitlediğim resmine bakmıyorum ki.
Seninle beraber sigara içmelerimi özlemiyorum ki.
Başımı omzuna yaslamak istemiyorum ki, orada saatlerce uyumayı hiç arzulamıyorum gerçekten !
Bendeki resmine baktıkça gözlerim dolmuyor, sessiz serzenişlerde bulunmuyorlar ki.
Her günüm neşe içinde geçiyor, hep gülüyorum en yalan gülüşlerimle.
İyiyim ben, hiç üzülmüyorum geçmişi hatırladıkça.
Yanında olamadığım ve yanımda olmanı engellediğim için hiç pişman değilim.
'Sen aklıma geldikçe.. ' diye başlamıyorum sözlerime.
Zaten hiç aklımdan çıkmıyorsun ki.
En güzel düşlerimi, sana adamıyorum ki.
Sigaramın dumanında senin masum gülüşlerin belirmiyor.
Ve en kötüsü.. Seni düşündükçe ruhum çok acıyor.
Yine de vazgeçemiyorum işte, ancak bu cinayeti işlemeye gücüm yetiyor.
Kanıyor yaralarım, kabuk bağlayamıyorlar bir türlü, iyileşemiyorlar.
O kadar yaşanmışlığın ardından, hep bir iz, bir neden kalıyor bende.
Bu sorular.. Aklımı hiç rahat bırakmıyorlar.
Yüzsüz bir şekilde karşıma çıkıp hesap soruyorlar.
Zaten iyileşemeyen yaralarımı daha çok kanatıp, ufak bir acı nehri oluşmasını sağlıyorlar.
Damlayan her kan pıhtısı, adeta bedenimi deliyor.
Ruhum daralıp dipsiz bir kuyuda yol alırken,Düşüncelerim sızlıyor..
Ve bedenim, bu acıya dayanamayıp ölümü arzuluyor.
İyi miyim ? diye soruyorum ruhuma bazen,
iyi miyim sence gerçekten ??
İyiyim tabii, sadece geceleri uyuyamıyorum.
İyiyim bak, yalnızca gülüyormuş gibi rol yapıyorum.
Mutluyum ' yalanına kendimi de inandırıp, mutlu olmaya çalışıyorum.
...
İyi değilim, hem de hiç iyi değilim.
Bak, yine fotoğrafını gördüm, sızladı gözlerim.
Artık yaş yerine kan gölü üretmekteyim.
Aradan sadece 2 sene geçmiş olmasına rağmen, seni hergün artan bir duyguyla özlemekteyim.
Dikkat edemiyorum hiçbir güzelliğe, her yeni söylemde daralıyor bedenim.
Aeni her gün ve her saat, bir önceki günden daha çok sevmekteyim.
Bir volkan misali patlıyor sevgim.
Benden kaçmaya başladı düşlerim, usul usul kendimden geçmekteyim
Bize dair en güzel anıları kaybettiğim için, kaderime yenilmekteyim..
Biliyor musun ? Sensiz geçen her gece, sana ağlıyor kelimelerim.
Bir tek sana mecbur ettim onları, yazdıkça duygu seline gömülüyor tonları.
Bendeki hayaller.. Hiçbir zaman açığa çıkarmadığım gizliliğimin eksik kalan notaları.
Biliyor musun ..? Mutlu gibi görünsem de hiç mutlu değilim.
Beceremiyorum bu rolü, kızıyor bu yüzden bana saatlerce cümlelerim.
Kokunu özledim, elini tutmayı, gözlerine bakmayı..
Başımı omzuna koyup en şehvetli duygularımla, bulduğum huzurla masum masum uyumayı özledim.
Biliyor musun ..?
İyiyim ' diyorum ya, aslında hiç iyi değilim !
4 Temmuz 2012 Çarşamba
' İşte ben seni, böyle.. psikopatça seviyorum '
Ben, aldığın nefesi bile kıskanıyorum.
Sırf sana benden daha yakın oluyor, iliklerine işleyip yaşamanı sağlıyor' diye.
Kıskanıyorum işte deliler gibi..
Çünkü, seni yaşatmayı başaran tek nefes ben olmak istiyorum.
İliklerine ben işleyip en derin sığınaklarında kaybolmak ve,
Asla o labirentlerden kurtulmamak istiyorum.
Çıkış yolunu bulamayıp karanlığında kaybolmayı,
Düşlerinden çıkamayıp havasızlıktan boğulmayı
Ve buna sadece sen sebep olduğun için mutluluğa sarılmayı istiyorum.
Al nefesimi, senin olsun gerekirse..
Lâkin, benden fazla ihtiyaç duyma sakın o nefese.
Tuttuğun çatalı,kaşığı,bardağı.. İçtiğin suyu bile kıskanıyorum ben.
Çünkü senin her hücren, milimi milimine sadece bana ait olmalı.
Onlara benden daha fazla dokunmak gibi bir özgürlüğün yok, bu hiçbir şekilde olmamalı.
İçtiğin sigaranın dumanını bile kıskanıyorum.
Ciğerlerine işliyor o duman
Ve sen bunu hissettikçe, fark ettikçe
Daha şehvetli içiyorsun. Hazzın artıyor ona karşı, bağımlı kalıp koparılamıyorsun .
Bakışların değişiyor, huzura konuyorsun.
Farklı bir huzur ve anlam buluyorsun o lanetlenmiş sigara dumanında.
Ben de içiyorum ve bu duyguyu çok iyi biliyorum.
Ancak bu durum günden güne benim sinirlerime dokunuyor.
Sinirlenmemi sağlıyor.
İçine çektikçe kendinden geçtiğin en muazzam, en mükemmel, en nadir ,
En görkemli koku benim kokum olsun istiyorum !
Hem, o sigaranın dudaklarına değmek gibi bir hakkı yok !
Söyle ona, gerekirse bağır çağır küfür et.
Söv içindeki tüm düşmanlıkları, rahatlat yüreğindeki mazlum aydınlıkları.
Uzak durmayı becersin artık bir şekilde senden.
Çünkü o bunu yapmayı başardığı her seferde, ruhum daralıyor benim
Kuytu bir köşede sızıp kalıyor adeta.
Kıskançlıktan saldırıp saydırıyor içindeki mahzeninde sakladığı sırlı kinleri kendine bedenim.
Deliriyorum bu zamanlarda,
İlacı bulunamayan bir hastalığın pençesinde asılı kalıp celladımı bekliyorum adeta.
Ölüme doğru sürükleniyor her dem'im.
O dudaklar benim, sana ait olan herşey benim !
Sesini kıskanıyorum, yolda yürürken dikkat çeken asaletini
Sarhoş eden gülümsemeni, insanı kendinden geçiren düşlerini
Bakışlarını, göz bebeğini, tenini..
Kabalığının ve küstahlığının yanında, bir mücevher gibi aniden parıldayıveren nezaketini seviyorum.
İşte burada mevzuu-bahis ettiğim ufak tefek detaylar,
Bana sorulduğunda 'kirli anılarım,temiz hayatım' anlamına gelen bu kavramlar;
Beni yoldan saptırıyor.
Çünkü sesini sadece ben duymak istiyorum, onu duydukça, ben mutlu ve umutlu olmalıyım.
Duydukça şehvetimi demlendirip kendimce sadakati yormalıyım.
Bana ait olmanın verdiği arzularla, ruhunun doruklarına tırmanıp huzurumu bulmalıyım.
Yalnızca ben ona hayran kalmalıyım, ömrümü ona adadığım için kendime doymalıyım, birtek ben !
İlgi çeken her bir özelliğin, dikkatle gözleri kendinde toplayan her bir hareketin
Başkalarının da seni arzulamalarına yol açıyor.
İşte bu duruma dayanamıyorum, o düşünceleri öldüremediğim zaman
Ruhumun en narin yerine keskin bir hançer saplayıp, benliğimi yaralıyorum.
Havadan,sudan,topraktan.. Geçip giden zamandan.. Bazen, kendimden bile kıskanıyorum seni ben.
Kıskandığım herşeyi, her canlıyı, her varlığı, soyut ve somut kavramları altına saklanan dünyayı..
Bunları bana yazdırdığı için kalemimi..
Ödüllendirircesine,
Yazdıklarımı silercesine, defterimi bir ağaç kovuğuna defnedercesine,
Seni gerçeklerinden ayırıp kendi tünelinde arsızlaşmanı sağlayan her rüyayı öldürürcesine,
Tamamen dünya lügatı'ndan silmek istercesine,
İşlediğim o tatlı cinayetler yüzünden pişmanlık duymayıp
'Bunu kendi adıma,isteyerek yaptım ! ' derken tebessüm edercesine..
Bir tuhaflık denizinde yüzüp duruyorum.
İşte ben seni, böyle.. psikopatça seviyorum '
Sırf sana benden daha yakın oluyor, iliklerine işleyip yaşamanı sağlıyor' diye.
Kıskanıyorum işte deliler gibi..
Çünkü, seni yaşatmayı başaran tek nefes ben olmak istiyorum.
İliklerine ben işleyip en derin sığınaklarında kaybolmak ve,
Asla o labirentlerden kurtulmamak istiyorum.
Çıkış yolunu bulamayıp karanlığında kaybolmayı,
Düşlerinden çıkamayıp havasızlıktan boğulmayı
Ve buna sadece sen sebep olduğun için mutluluğa sarılmayı istiyorum.
Al nefesimi, senin olsun gerekirse..
Lâkin, benden fazla ihtiyaç duyma sakın o nefese.
Tuttuğun çatalı,kaşığı,bardağı.. İçtiğin suyu bile kıskanıyorum ben.
Çünkü senin her hücren, milimi milimine sadece bana ait olmalı.
Onlara benden daha fazla dokunmak gibi bir özgürlüğün yok, bu hiçbir şekilde olmamalı.
İçtiğin sigaranın dumanını bile kıskanıyorum.
Ciğerlerine işliyor o duman
Ve sen bunu hissettikçe, fark ettikçe
Daha şehvetli içiyorsun. Hazzın artıyor ona karşı, bağımlı kalıp koparılamıyorsun .
Bakışların değişiyor, huzura konuyorsun.
Farklı bir huzur ve anlam buluyorsun o lanetlenmiş sigara dumanında.
Ben de içiyorum ve bu duyguyu çok iyi biliyorum.
Ancak bu durum günden güne benim sinirlerime dokunuyor.
Sinirlenmemi sağlıyor.
İçine çektikçe kendinden geçtiğin en muazzam, en mükemmel, en nadir ,
En görkemli koku benim kokum olsun istiyorum !
Hem, o sigaranın dudaklarına değmek gibi bir hakkı yok !
Söyle ona, gerekirse bağır çağır küfür et.
Söv içindeki tüm düşmanlıkları, rahatlat yüreğindeki mazlum aydınlıkları.
Uzak durmayı becersin artık bir şekilde senden.
Çünkü o bunu yapmayı başardığı her seferde, ruhum daralıyor benim
Kuytu bir köşede sızıp kalıyor adeta.
Kıskançlıktan saldırıp saydırıyor içindeki mahzeninde sakladığı sırlı kinleri kendine bedenim.
Deliriyorum bu zamanlarda,
İlacı bulunamayan bir hastalığın pençesinde asılı kalıp celladımı bekliyorum adeta.
Ölüme doğru sürükleniyor her dem'im.
O dudaklar benim, sana ait olan herşey benim !
Sesini kıskanıyorum, yolda yürürken dikkat çeken asaletini
Sarhoş eden gülümsemeni, insanı kendinden geçiren düşlerini
Bakışlarını, göz bebeğini, tenini..
Kabalığının ve küstahlığının yanında, bir mücevher gibi aniden parıldayıveren nezaketini seviyorum.
İşte burada mevzuu-bahis ettiğim ufak tefek detaylar,
Bana sorulduğunda 'kirli anılarım,temiz hayatım' anlamına gelen bu kavramlar;
Beni yoldan saptırıyor.
Çünkü sesini sadece ben duymak istiyorum, onu duydukça, ben mutlu ve umutlu olmalıyım.
Duydukça şehvetimi demlendirip kendimce sadakati yormalıyım.
Bana ait olmanın verdiği arzularla, ruhunun doruklarına tırmanıp huzurumu bulmalıyım.
Yalnızca ben ona hayran kalmalıyım, ömrümü ona adadığım için kendime doymalıyım, birtek ben !
İlgi çeken her bir özelliğin, dikkatle gözleri kendinde toplayan her bir hareketin
Başkalarının da seni arzulamalarına yol açıyor.
İşte bu duruma dayanamıyorum, o düşünceleri öldüremediğim zaman
Ruhumun en narin yerine keskin bir hançer saplayıp, benliğimi yaralıyorum.
Havadan,sudan,topraktan.. Geçip giden zamandan.. Bazen, kendimden bile kıskanıyorum seni ben.
Kıskandığım herşeyi, her canlıyı, her varlığı, soyut ve somut kavramları altına saklanan dünyayı..
Bunları bana yazdırdığı için kalemimi..
Ödüllendirircesine,
Yazdıklarımı silercesine, defterimi bir ağaç kovuğuna defnedercesine,
Seni gerçeklerinden ayırıp kendi tünelinde arsızlaşmanı sağlayan her rüyayı öldürürcesine,
Tamamen dünya lügatı'ndan silmek istercesine,
İşlediğim o tatlı cinayetler yüzünden pişmanlık duymayıp
'Bunu kendi adıma,isteyerek yaptım ! ' derken tebessüm edercesine..
Bir tuhaflık denizinde yüzüp duruyorum.
İşte ben seni, böyle.. psikopatça seviyorum '
25 Haziran 2012 Pazartesi
bir hanife özdemir saçmalığıdır. diğerleri gibi, ben gibi '
Sus be yüreğim..
Daha kaç kez anlatacaksın derdini sayfasız kağıtlara
Nereye kadar sürdürebileceksin bu ilmihâl'i haykırışlarına
Kimse görmesin diye, bir hayalin altına sıkıştırdığın gözyaşlarını saklamaktan sıkılmadın mı ??
Anlayamıyorum ki seni
Nedir bu istek, bu direniş, bu çaba ?
Yüreğini derinlerine saklamanı gerektiren lüzumsuz bir direniş değil mi bu saçma dava ?
İnatçılığının ceremesini çekmedin mi defalarca,ruhundan kan sıza sıza
Hâlâ akıllanmadın demekki !
Her geçen dakika, izin veriyorsun, şehvetin arta arta bu eziyete hunharca.
Arzularının karşılıksız olduğunu bile bile, istemekten vazgeçemiyorsun nedense.
Hâlâ neden izin veriyorsun ki, aşkı yüzünden yarım kalan ruhunun parçalanmasına.
Neden tek başına giriyorsun bu günaha ?
Daha ne kadar anlatmam gerekecek yaptıklarının ve yapmaya kalktıklarının
Herhangi bir kâr getiremeyeceğini sana !
Dile getirirken o'na dair geçmişini,
Geleceğini de bu aşka adıyorsun aptalca.
Neyin peşindesin ¿
Hangi düşünce onay verebilir bu saygısız intihara.
Her seferinde kalemini dövmekten bıkmadın mı ?
Peki, sebepsiz yere, sevmekten başka hiçbir suçun yok iken verilen bu adaletsiz ceza ?
Üstelik tüm bunlar yetmezmiş gibi övünüyorsun bir de katilliğinle umarsızca.
Kaleminin kalbini kırıyorsun artık, var bunun farkına !
Ezildi artık kağıtlarım,yanlarına kâr kalan bir parçacık umutla..
Nasıl kabul görebiliyor şaşmaktayım doğrusu
Senin tarafından böyle riyakâr bir aşka öngörülen vefa.
Herkes sefa sürüyorken, sen hâlâ çekmektesin cefa !
Var mı çaresi olmayan bu tuhaf hastalığa.. kalbinin baş ucuna yerleştirdiğin doktorda deva ?
Çilekeş olmaktan bıkmadın mı ??
Yeterince müstehcen aynı zamanda isyankâr olan,
Bu akla uymayan duygularının köşesine sığınan düşüncelerin sözcükleri fazlasıyla ukala.
Neden her defasında sol köşende, en derinlerde, uçlarda biryerlerde meydana geliyor bu fırtına.
Kime göre, neden, niye.. Hadi bana açıkla.
Bir nefeste uçur cevaplarını suratıma,
Etrafa yay o bomboş kağıtları,'işte cevapların bunlar' de, çık karşıma.
Savur hilekârlığını alnıma, boğazıma tık cümlelerimi..
Konuşmamı yasakla, düşünmemi yasakla.
Karşılık bulma ihtimâli bile olmayan bu oyuna daha kaç kez izin vereceksin.
Susarak söyle, mantıklı suallerini ilk fırsatta sun karamsarlığıma.
Ne kadar da yüzsüzsün ! Artık gelmesen diyorum uykularıma.
Pek çok masal dinledim ben, aynı kurguları bana anlatma.
Her desafında ruhum inleyerek o'nu hatırladığımda,
Benimle inatlaşıp o'nu rüyalarıma sokma !
Hayat öpücüğünü altın tepsiyle önüme koyup bana zulm etmeye yeltenen günahlarını,
Düşlerime sunma.
Sorma ruhuma.. O'nu artık gömdüm ben farklı sayfaları olan en yıkık defterimin arasına.
Kim olduğunu, nerede yaşadığını, niye benimle savaştığını,
Neden ruhumda bir bıçak yarası taşıdığımı, öldürdüğüm halde nasıl yaşadığını, sorma !
O zaten senin yanından koparılırken çoktan müsaade etmişti bu görgüsüz intihara.
Senin elin kan ağlarken, kalemin kağıdın ve defterin o'na tiryaki misali bağlıydı.
Ve o kimsesiz ruhu, sadece senin tapınağın'dı.
...
Ve O , bir hain gibi giderken suratına bakıp atıyordu kahkaha !
Hani tüm kapıları açan bir anahtarın vardı ??
Ne oldu şimdi ona, görünemiyor mu yoksa ulu orta ?
O da mı yalnız bıraktı seni, korkuttun mu onu arsızca ?
Kirlettin mi, ellerin değmeden, savunmasına bile izin vermeden.. usulca ?
Sadece yalnızlığının doğru bir arkadaş olacağını söylememiş miydim ben sana.
Peki, ruhunda açtığı o ufacık, izinin kapanması bile mümkün olmayan şiddetli yara ?
Niçin taptın ki o iki gühankâr bakışa, haberim olmadan nasıl da oldun müptela.
Bu muazzam aşkı kim koydu önüne, sen de diğerleri gibi hemen inandın değil mi rüzgara.
Onun her esişinde ruhuna vardın, onu gördün yanında.
Onun oldun onu istedin.
Sana önceden anlam arz eden her detayı yok edip 'Birtek sen varsın' dedin ona.
O ise, gülücükleriyle süslediği yalanlarını bir ummanda rüyana savurup
Ortak etti seni bu 'felek' denilen sahte oyuna.
Bundan sonra en içten dileklerimle armağan olarak verebileceğim tek bir cümlem var sana
'Kendimden çok sevdiğim,biriciğim, herşeyim.. elveda ! '
Daha kaç kez anlatacaksın derdini sayfasız kağıtlara
Nereye kadar sürdürebileceksin bu ilmihâl'i haykırışlarına
Kimse görmesin diye, bir hayalin altına sıkıştırdığın gözyaşlarını saklamaktan sıkılmadın mı ??
Anlayamıyorum ki seni
Nedir bu istek, bu direniş, bu çaba ?
Yüreğini derinlerine saklamanı gerektiren lüzumsuz bir direniş değil mi bu saçma dava ?
İnatçılığının ceremesini çekmedin mi defalarca,ruhundan kan sıza sıza
Hâlâ akıllanmadın demekki !
Her geçen dakika, izin veriyorsun, şehvetin arta arta bu eziyete hunharca.
Arzularının karşılıksız olduğunu bile bile, istemekten vazgeçemiyorsun nedense.
Hâlâ neden izin veriyorsun ki, aşkı yüzünden yarım kalan ruhunun parçalanmasına.
Neden tek başına giriyorsun bu günaha ?
Daha ne kadar anlatmam gerekecek yaptıklarının ve yapmaya kalktıklarının
Herhangi bir kâr getiremeyeceğini sana !
Dile getirirken o'na dair geçmişini,
Geleceğini de bu aşka adıyorsun aptalca.
Neyin peşindesin ¿
Hangi düşünce onay verebilir bu saygısız intihara.
Her seferinde kalemini dövmekten bıkmadın mı ?
Peki, sebepsiz yere, sevmekten başka hiçbir suçun yok iken verilen bu adaletsiz ceza ?
Üstelik tüm bunlar yetmezmiş gibi övünüyorsun bir de katilliğinle umarsızca.
Kaleminin kalbini kırıyorsun artık, var bunun farkına !
Ezildi artık kağıtlarım,yanlarına kâr kalan bir parçacık umutla..
Nasıl kabul görebiliyor şaşmaktayım doğrusu
Senin tarafından böyle riyakâr bir aşka öngörülen vefa.
Herkes sefa sürüyorken, sen hâlâ çekmektesin cefa !
Var mı çaresi olmayan bu tuhaf hastalığa.. kalbinin baş ucuna yerleştirdiğin doktorda deva ?
Çilekeş olmaktan bıkmadın mı ??
Yeterince müstehcen aynı zamanda isyankâr olan,
Bu akla uymayan duygularının köşesine sığınan düşüncelerin sözcükleri fazlasıyla ukala.
Neden her defasında sol köşende, en derinlerde, uçlarda biryerlerde meydana geliyor bu fırtına.
Kime göre, neden, niye.. Hadi bana açıkla.
Bir nefeste uçur cevaplarını suratıma,
Etrafa yay o bomboş kağıtları,'işte cevapların bunlar' de, çık karşıma.
Savur hilekârlığını alnıma, boğazıma tık cümlelerimi..
Konuşmamı yasakla, düşünmemi yasakla.
Karşılık bulma ihtimâli bile olmayan bu oyuna daha kaç kez izin vereceksin.
Susarak söyle, mantıklı suallerini ilk fırsatta sun karamsarlığıma.
Ne kadar da yüzsüzsün ! Artık gelmesen diyorum uykularıma.
Pek çok masal dinledim ben, aynı kurguları bana anlatma.
Her desafında ruhum inleyerek o'nu hatırladığımda,
Benimle inatlaşıp o'nu rüyalarıma sokma !
Hayat öpücüğünü altın tepsiyle önüme koyup bana zulm etmeye yeltenen günahlarını,
Düşlerime sunma.
Sorma ruhuma.. O'nu artık gömdüm ben farklı sayfaları olan en yıkık defterimin arasına.
Kim olduğunu, nerede yaşadığını, niye benimle savaştığını,
Neden ruhumda bir bıçak yarası taşıdığımı, öldürdüğüm halde nasıl yaşadığını, sorma !
O zaten senin yanından koparılırken çoktan müsaade etmişti bu görgüsüz intihara.
Senin elin kan ağlarken, kalemin kağıdın ve defterin o'na tiryaki misali bağlıydı.
Ve o kimsesiz ruhu, sadece senin tapınağın'dı.
...
Ve O , bir hain gibi giderken suratına bakıp atıyordu kahkaha !
Hani tüm kapıları açan bir anahtarın vardı ??
Ne oldu şimdi ona, görünemiyor mu yoksa ulu orta ?
O da mı yalnız bıraktı seni, korkuttun mu onu arsızca ?
Kirlettin mi, ellerin değmeden, savunmasına bile izin vermeden.. usulca ?
Sadece yalnızlığının doğru bir arkadaş olacağını söylememiş miydim ben sana.
Peki, ruhunda açtığı o ufacık, izinin kapanması bile mümkün olmayan şiddetli yara ?
Niçin taptın ki o iki gühankâr bakışa, haberim olmadan nasıl da oldun müptela.
Bu muazzam aşkı kim koydu önüne, sen de diğerleri gibi hemen inandın değil mi rüzgara.
Onun her esişinde ruhuna vardın, onu gördün yanında.
Onun oldun onu istedin.
Sana önceden anlam arz eden her detayı yok edip 'Birtek sen varsın' dedin ona.
O ise, gülücükleriyle süslediği yalanlarını bir ummanda rüyana savurup
Ortak etti seni bu 'felek' denilen sahte oyuna.
Bundan sonra en içten dileklerimle armağan olarak verebileceğim tek bir cümlem var sana
'Kendimden çok sevdiğim,biriciğim, herşeyim.. elveda ! '
5 Haziran 2012 Salı
Bir sigara..
Bir sigara içimlik daha kal yanımda
Lütfen,gerçekten ihtiyacım var buna
Alışmam için zamanla yokluğuna,
Bi sigara içimlik daha kal yanımda.
'Hiç gitmeyeceğim sevdiğim' de.
'Gözlerini gözlerimden asla ayırmayacağım ruh evim' de.
'Hep seninim,seninleyim,yanındayım.. Senin seveninim' de.
Kal yanımda ve bana yalan söyle.
Hadi.. Yanımdaymış rolü yap.
Seni seviyorum' duygusuna kapıl..
Hadi, kolaysa alıştır bu bedeni yokluğuna !
Hiç olmayacağız bir daha ! ' diye düşünmekten alıkoy beni.
Uzat ellerini..İhtiyacım var bir zamanlar 'vazgeçilmezlerimiz' olan yalanlarına
Sesine ihtiyacım var, her an seni duyup rahatlamaya
İçtiğim sigaralar gibi kokunu içime atmaya..
Sana dokunmaya ihtiyacım var !
Ve en önemlisi ; her an gözlerine bakmaya,
Bize dair hem saçma sapan hem de en tatlı hayalleri kurmaya..
Zihnimin senli hücrelerinin sensiz kalmamaya ihtiyacı var !
Bir şekilde katlanılabilir mi sence bu duruma ??
'Sevdiğim' deyip boynuna sarılmaya ihtiyacım var.
Hadi.. Son arzum bu; bi sigara içimlik daha yanımda kal..
Son kez göreyim bari seni, yakışmadığını düşündüğüm aslında hep kıskandığım gamzelerini..
İtici gelen fakat ruhumu bir hoş eden gülümsemeni...
Arzuladığım seni son kez görmeye ihtiyacım var.
Hadi tapınağım ,kırma beni,
Üzme bu boynu bükük ruhani bedeni
Tamamen kaybolduğunda belki ruhum yeniden olur edebi.
Lütfen,bi sigara içimlik daha kal yanımda !
Mutsuz olsam da mutlu olmamı sağla.
Ağladığımda gülmemi sağla, esprilerinle saçmala.
Yine ve yeniden hatırlat beni bana !
Sensizken de hayatın var olduğunu kanıtla,
Bütün ümitlerimin böyle.. bir anda yok olamayacağını söyle.
'Artık doğum günlerinde sürprizler yapmayacağım' de .
Her yeni güne benimle uyanmayacaksın ' de.
Kız kulesi'ne gidip, denize bakıp gözlerinde kaybolmayacağım' de.
Gözlerim hayal ve yaşam kaynağın olamayacak artık ' de.
Söyle.. Birşeyler söyle !
Hayata güzel bir şekilde bakmamın imkansız olmadığını anlat..
...
Verdiğimiz sözleri tutacaktık hani ??
Bu sefer sözümü tutup inanacağım sana sevgilim.
Tüm bu olanlara inanmak, ölümü seçmek aslında..
Bu satırlar sessiz çığlıklarımın en derin,en ağır darılışıdır sana.
Beceremeyeceğimi bile bile,söz veriyorum seni unutmaya !
Lütfen,gerçekten ihtiyacım var buna
Alışmam için zamanla yokluğuna,
Bi sigara içimlik daha kal yanımda.
'Hiç gitmeyeceğim sevdiğim' de.
'Gözlerini gözlerimden asla ayırmayacağım ruh evim' de.
'Hep seninim,seninleyim,yanındayım.. Senin seveninim' de.
Kal yanımda ve bana yalan söyle.
Hadi.. Yanımdaymış rolü yap.
Seni seviyorum' duygusuna kapıl..
Hadi, kolaysa alıştır bu bedeni yokluğuna !
Hiç olmayacağız bir daha ! ' diye düşünmekten alıkoy beni.
Uzat ellerini..İhtiyacım var bir zamanlar 'vazgeçilmezlerimiz' olan yalanlarına
Sesine ihtiyacım var, her an seni duyup rahatlamaya
İçtiğim sigaralar gibi kokunu içime atmaya..
Sana dokunmaya ihtiyacım var !
Ve en önemlisi ; her an gözlerine bakmaya,
Bize dair hem saçma sapan hem de en tatlı hayalleri kurmaya..
Zihnimin senli hücrelerinin sensiz kalmamaya ihtiyacı var !
Bir şekilde katlanılabilir mi sence bu duruma ??
'Sevdiğim' deyip boynuna sarılmaya ihtiyacım var.
Hadi.. Son arzum bu; bi sigara içimlik daha yanımda kal..
Son kez göreyim bari seni, yakışmadığını düşündüğüm aslında hep kıskandığım gamzelerini..
İtici gelen fakat ruhumu bir hoş eden gülümsemeni...
Arzuladığım seni son kez görmeye ihtiyacım var.
Hadi tapınağım ,kırma beni,
Üzme bu boynu bükük ruhani bedeni
Tamamen kaybolduğunda belki ruhum yeniden olur edebi.
Lütfen,bi sigara içimlik daha kal yanımda !
Mutsuz olsam da mutlu olmamı sağla.
Ağladığımda gülmemi sağla, esprilerinle saçmala.
Yine ve yeniden hatırlat beni bana !
Sensizken de hayatın var olduğunu kanıtla,
Bütün ümitlerimin böyle.. bir anda yok olamayacağını söyle.
'Artık doğum günlerinde sürprizler yapmayacağım' de .
Her yeni güne benimle uyanmayacaksın ' de.
Kız kulesi'ne gidip, denize bakıp gözlerinde kaybolmayacağım' de.
Gözlerim hayal ve yaşam kaynağın olamayacak artık ' de.
Söyle.. Birşeyler söyle !
Hayata güzel bir şekilde bakmamın imkansız olmadığını anlat..
...
Verdiğimiz sözleri tutacaktık hani ??
Bu sefer sözümü tutup inanacağım sana sevgilim.
Tüm bu olanlara inanmak, ölümü seçmek aslında..
Bu satırlar sessiz çığlıklarımın en derin,en ağır darılışıdır sana.
Beceremeyeceğimi bile bile,söz veriyorum seni unutmaya !
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)