Bir güleyim dedim güle, bir de ne göreyim. Bülbülün derdinden dönmüş deliye. Gül artık açamıyor dallarını,, solmuş solacağı kadar ayırırken yollarını, koparırken hınçlarını. Gül artık ölemiyor bile.
Bir kere parçalanırsın da, üzerine tekrar tekrar konuşup aynı tepkileri almak daha çok yakar canını.Bir kere ölmüşsündür zaten, hatırladıkça açılır yaraların.Yine ve yeniden ölmen delirtir anılarını. Sinirlerin bozulur sonra, ağlayamazsın artık.. Kirpiklerinin öbeğinden, gözüne renk veren bebeklerinden birkaç damla su, sızdıramazsın.Çoktan yorulmuştur insani bir terim ardına sığınan gülüşlerin, gülemezsin. Tebessüm bile edemezsin hiçbir şeye. Gerçekten ölmeyi, tamamen bitmeyi arzu edersin, yapamazsın. Buna bile mecalin kalmamıştır. Sonra.. üzülürsün işte, Yudum yudum kandırdığın için gazellerini zulmedersin kendine. Karşı koyamazsın hiçbir şeye. Daralırsın, darlanırsın.
Bu, senden ilk vazgeçiliş değildir yüreğim, sen bu nedensiz yıkımlara, sebebi bilinmeyen depremlere içten içe alışkınsın. Zaten morga dönmüştür padişahların fermanlarında bile bahsettiği emellerin.Kendini parça pinçik eder oralarda kalır, ahuzarlarına takılırsın. Her bir eziyetin, her bir meziyetin dağılmıştır ucube emeklerine. Kendini toparlayamazsın.Denediğin tüm yollar çıkmaz sokaktır.Sıkışıp kalırsın cihan denen cehenneminde. Alıp bir parçanı koklarsın, dayanamazsın haline. Gözlerinden bir kaç tadımlık yağmur damlası çöreklenmiştir çoktan derinine. Kaldıramazsın, ağır gelir yaşamın, hâlâ yaşıyor olmanın yükü sana, düşersin yere. Olduğun yere kapaklanırsın, kalkamazsın. Duramazsın, ölümlerini gördükçe, film ettikçe o bahtiyar karalanmaları, tekrar tekrar öldürürsün kendini, bedenini. Nadirdir uyanık kaldığın, kimi geceler özlemin öyle çok büyür, kök salar ki gözlerinde.. Uyuyamazsın. Kimse sevmez seni, kimse değer vermez. Hor görülürsün çoğu zaman, aşağılandığını hissettikçe kendinden tiksinir, nefret eder, varlığından utanırsın. Hep bir bahane bulur senin makberini ziyaret etmeye gelen geçici hevesliler, o muntazam ziyaretten bile bunalıp mabedini mimlerler. Şişlerler ruhunun dört bir yanını. Uyanamazsın. Aslında uyumayı seversin. İşte o ender vakitlerde, eşref saatlerinde . Uyanmak istemeye bile korkar hale gelirsin. Çünkü, aklına gelenlerin başına bilhassa geleceğini, bu kötü düşünceler için uykunu mahvetmeye değmeyeceğini, uyanırsan eğer önüne çıkan engelle baş edemeyip yeni diyarlara sürükleneceğini adın gibi bilirsin. Uyursun çünkü, uykuda unuturum sanırsın. O, zaman zaman gördüğün kabusların dışında. Bahane bulurlar sürekli, sebebini dahi soramazsın.Onlar giderler, kurtuldum zannına kapılırsın. Ne yazık ki, her defasında vereceğin kararlar bütününde, hep şeri kaplayanı seçtiğin için kendine kızar, bağırırsın. Hayrı da seçsen başıma şerrin geleceğini bilirsin ya, yine de suçlanırsın başkaları tarafından. Umursamaz gibi görünüp umursarsın. Kendini, milyonlarca gözün münasebetinde, küstahlığında ve körlüğünde, gayri meşru bir bilinmemezlikten peydahlanmış olan cevapsız sorulara bırakırsın.Unutamazsın. Ruhundan utanırsın.Bir şişe kezzap döküp yakarsın sevilmek istemelerini. Alevlerin içinde kalırlar.. Kalırlar da, bir türlü yanamazlar ! İçinde erittiğin acı, yalnız seni yudumlar. Sancılarını yoğuramazsın. Onlar zaten kalıplaşıp yerleşmişlerdir bedeninin en muammalı, en rütûbetsiz, bazı anlarda en tecrübesiz ve müstehcen yerine. İçinden de öteye, en köşeye, en sevimline ve en gizli hazinene, ziynetine. Kendini düğüm düğüm yıpratırsın da, sol tarafındaki makberi kapatamazsın. Her saniyesini merak edersin de, arayıp soramazsın. Ardına bakmadan gidişidir göz pınarlarından süzülemeyenler aslında, karşı koyamazsın. Kaleminde ruhunu kaybetmiştir sezgilerin, yazamazsın. Mesaj atmayacağını, aramayacağını bildiğin halde mıhlanırsın telefonun ekranına, takılı kalırsın.. Ayrılamazsın. Saliseler işkenceye başlar sonra, durduramazsın. Bağrında kıyametler kopar, kurtulamazsın. Boğazında dilimlenir aşkın et pazarında yüreğini satan sahte kimlikleri, yutkunamazsın. Daha çok acır canın, kelimelerle anlatılamaz her hücreni yağmalamaya yeltenen zamansızlıkların. Sesini bile duymayı özlersin, boş boş saatlerce dinleyip mantıklı saçmalıklar silsilesini yaratmayı istersin de.. Konuşamazsın. Yaşadığın küçük zelzeleler zihninde öyle garip serzenişler meydana getirmiştir ki, koşamazsın. Keza, aynı şekilde anılarına karşı bir mânâ yakıştıramazsın sigaranın dumanına da. Duyamazsın onu, hiçbir şey hissedememeye başlarsın, dokunamazsın. Paylaşamazsın, senin olan bir tek sana aittir kıskanırsın.. Tadı damağında kalmıştır, ona doyamazsın. Bakışlarıyla, farklı tenlerdeki sevişmelerini sezinledikçe, sinirinden camı çerçeveyi aşağıya indirirsin de, kıskanamazsın. Yasaklanmıştır çünkü o, artık sana. Elindeki hüzün nehirlerini akıtamazsın, sahip olduğun gökyüzünün maviliğinde gökkuşağı yaratamaz, çirkinliğini yağdıramazsın. Ve o, hep kara bulutlar gezinen, ne yaparsan yap güneşi ezemeyen gökyüzünde uçamazsın. Başka bir ruha konamazsın. Onu bi dedektif gibi, kendi amacına erişemeyen bi cellat gibi, kanıt arayan yavru köpekler gibi izlersin.. İzlersin de, yanına yaklaşamazsın. Çoğu zaman saklamazsın hasretini, bundan ötürü saklanamazsın , o seni görür. Çıt çıkarmaz, en ufak bir harekette, müdahalede veya tedavide bulunmaz. Sığdıramazsın çoğu zaman içindeki özlemi ve öfkeyi edebine, atsan atamazsın ruhunu, satsan satamazsın. Belki sevmeyi bilen bir alıcısı çıkar diye düşünür, düşlerini açık arttırmaya sunarsın. Bulamazsın öyle birini, yine girdabınla bir başına kalırsın. Katlanamazsın kendine, lanetlenirsin. Duramazsın, hapsolamazsın aydınlığın pençesinde, gölgeliğe sarılmayı denersin. Gücün tükenmiştir, düştüğün çukurdan kalkamazsın. Durumunu kimseye anlatamaz, huzura ermek için yakınamazsın. Çevrende ve etrafında gördüğün her tebessümün kanadını kırmak istersin, sahip olamadığın sevinçlerin ortadan kalkmasını, adım adım ölüme doğru yol almayı amaçlarsın da, hedefine ulaşamazsın. Yılgınlığın bi yılan misali sarılmıştır boynuna, ağır ve renksiz yumruklar savurmaktadır kelimelerinin yardımıyla tıkandığı boğazına. Çaresiz ve dermansız dertlerinden feragat eder, kendini savunamazsın. Bir türlü aklanamazsın, alnına harf harf, hece hece kazınan bu yanlış hamleyi ya da manevrayı, özgürlüklerinin direnişçi kuvvetler altında gezinirken senin isteyerek seçmediğini kabul edemezsin, uğruna her şeyini feda edip temizlenmeyi, masum olmayı seçersin de, yoktur çözümü paklanamazsın. Parmaklarının ve dudaklarının arasından kurtulmayı bekleyen kölelerin yoktur, bu mantık ihalesine yenilen görüşlerini kimseye karşı kurutamazsın. Tırnaklarına kazınmıştır kötülüğün belgeseli, senden uzak durmasını emretsen de, laf dinlemez onlar, çoğu zaman haşere bi canavar timsali yerlerinde oynamazlar, yaramazdırlar. Yaranamadığın güzelliğine karşın, hançer yarılmıştır kalbinde, kımıldayamaz ve atlayamazsın.
Sen zaten düşünceleri doğmayan sinsi, nankör bir mahlukatsın, hayallerindeki kıvılcımı padişahının şarabıyla şahine döndürüp yatıştıramazsın.
....
O seni, senin onu sevdiğin kadar hiç bir zaman sevmedi. O seni, senin onu özlediğin kadar hiç bir zaman özlemedi. O seni, Senin onu silemediğin gibi tek bir kalemde sildi ve gitti ! Bu gam, bu dert, bu tasa bu keder, İnim inim inleterek ömrümü zehirler ve umarım çarçabuk bu bedeni yok eder. Biri gelip alsın bendeki şu muzdarip eceli, ruh kalmadı artık, düşünceler bedevi. Terk etti ve vazgeçti dünlerinden, kahırlarla dolmaya başladı her kıymeti. Kahroldu, kahrettikçe mahvetti geleceğini. Biri gelip alsın şu bendeki canlı cenazeyi .
Öylesine yazılan bir kaç satır işte.Anlamsız çoğu zaman,sade hilekâr ve lûtufkâr.Benim için,içimi döktüğüm şu kara sayfalar,senin için hiç bir önem ifade etmiyor ey sevgili yar.Sana sevmelerimi helal etmiyorum,dibine kadar haram olsun dünyan cehennemime dönüşsün.Kifayetsiz hecelerde azrailin zulmünden kaçamayıp sıkış tebessümlerinde orada biçare kal.Azabımdan çöle dönüşsün o şuursuz gönlün.Sevme,seveme ben gibi herhangi birini.Birer birer yapışsın ruhuna,yüreğime hançerle kazıdığın yara izleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder