....
Gitme..
Gidersen eğer, üzülürüm
Ağlar gülüşlerim
Etrafa, dört bir yana saçılır serzenişlerim
Yok olur güneşimin karanlığı aydınlatmayı henüz yenen öğrenen, aydınlatan masumiyeti
Kendimi unutur, seni anarım
Dağılırım
Parçalanır yakınırım toparlanamam hiç bir şekilde , gitme
Gidersen özlerim ben seni,
Süt içmeyi henüz ezberlemiş anaya muhtaç taze bi bebe gibi
Sana ihtiyacım olur, hasret kalırım sesine ve nefesine
Dayanamam sensizliğimin peydahladığı gayrı meşru ıslah evine
Sarılamam sensizliğin alevine, katlamamam hiç bir şekilde -katiyen- bu aşikar zulüme
Gitme..
Gidersen gökkuşağımın bütün renkleri solar, göz çukurlarımdaki aynalar yılların hatrını yorar
Yorulurum hem, duramam ayakta. Taşa takılır düşerim gamlıların çukurunda sergüzeşt bir anda
Korkarım, korkusuzluğu unuturum. Yüzleşemem gazellerimle, karşılaştığım her insana seni anlatırım
Gitmei
Yanımda olmana ihtiyacım var, dokunamam yokluğuna
Göremediğim her an, meraktan kuduruyorum aslında
Yaşamaya devam etmem için, yaşadığını bilmem gerek
Gitme..Gidersen masumiyet bekçilerim haberini getirmezler bana
Yem olurlar melek görünümlü şeytanımsı cellatlara
Gitme. Aklım almaz bu lüzumsuz gidişleri
Daralırım, paralarım kendimi
Kirpiklerim kuru görünürler de, anında ıslanırlar seni anlattığım zaman içimdeki kuytu rüzgarlara
Gitme. Gidersen küserim kendime
Konuşamam, dertleşemem hayallerimle bir daha
Savaşırım tezatlarımla, kapışırım kendimle
Yanık izleri meydana gelir göz bebeklerimde
Gitme, yoksa kahrolurum
Düşlerimi bu lanetli cihanda satıp göçerim
Sonrasında ise, katil damgası yer, sonsuzluğa giderim
Gitme, kokunu arzuluyorum ben hep gecelerimden
Merak eder matemime kilitlenirim, boyun bükerim ısdıraplı hecelerime
' O seni canından çok sevmedi, o tek bir engelde ebediyetini bırakıp gitti
Zaten hiç senin olmamıştı ki ..! ' derim.
Kafamdan masallar uydurup adını kötülerim. Şizofren damgası yerim
Başlarda bu durum sıkıcı gelir, biraz çekinirim. Fakat özümsedikçe tiryakisi haline gelirim.
Yanındayken bile seni özleyendim ben, söylesene şimdi cesaret edip de,
Ben ruhuma nasıl hesap veririm !
Gitme.. Gidersen, şehri kapatırım hüzünlerimle
Seni seven herkesi köhne bir yaz ayrılığına asar, can çekişmelerini gördükçe bu durumdan zevk duyar, son nefeslerini verdikleri anda da, mutluluğun tablosunu yakar
Geçer bir köşede zevk-ü sefa ilan ederim öylece
Ölüm çığlıkları bende mevzu yaratmaz, merak etme
Dinledikçe içime işler, düşlerimi bu çığlıkların çirkinlikleriyle süslerim
Gitme.. Polislere adını söylerim, Beni o öldürdü, tutuklayın ! derim
Kendimi mahvetmişken, seni de kötülüğe sürüklerim.
Götürdüklerinde seni, hapsederim o vakit özgürlük için uçan güvercinlerimi
Bağrıma kazınan intikamın hezeyanlarını ve doğru olmayan sözcüklerimin intikamını sana hediye ederim.
Gitme. Kelamlarla doluyum bu gece
Konuşamadıklarım, kırık cam parçaları gibi ağır ağır kanatır, acı işlenir yüreğime
Gidersen, gece susar, yalnızlığım büyür, korkularım mahremiyet kusar
Etrafımı karamsarlık hazinesi sarar, içimi sensiz yakarışların boğar
Gitme. Yoksa can alır dağların o vurdumduymaz lavları
Güneş aya kızar, dünya imkansız aşkların mezarını kazar
Gitme işte
Gidersen bakamam defterimin yüzüne, Notalar mırıldanmayı keserler nahoş ahenkler eşliğinde büzüle büzüle
Seni anarak anlattıklarım ruhumu kırbaçlayarak sırtını dönerken o muktedir buselerime
Henüz anlatmaya yeltenemediklerim ise azarlarlar beni, nemlenirler suçsuz yere
Hem.. Böyle onarılmaz yaralar açarak gitmeni istemedim ki benden
Sen olmazsan, doğmaz güneşim, ısınamam
Sen olmazsan açmaz hevesim, yeni umut fidanları yeşertip de solduramam
Çaresizliğime sırdaş olamam,
Gecenin matemi çöker üzerime, isyan ederim
Yaşamayı haram kılarım senli hecelerime, üstelik bunu başaramayacağımı adım gibi bildiğim halde
Doğru ya, bu zamana kadar neyi doğru dürüst yapabilmişim ki, kendimi ve seni dar ağacında idama mahkum edeyim giyotine bir kurşun sıkıp evrenimi değiştireyim , değil mi ?
Gidersen.. Boğazımda takılı kalır şairane tebessümlerim
Engel olamam, daha fazla direnemez bu vahşete bedenim
Sesimi duyuramam, haykırdıkça şiddetlenir bulutların kör noktasında dünyaya geliveren hecelerim
Karşı koyamam, bu lütufsuz mahşeri, beraberinde yalnız bana hediye ettiği eziyeti izledikçe kendimden geçerim
Gitme.
Yaşanmamışlıklarımız var. Onlar da, nankör bir kedi misali kalemimi tırmalar.
Yaşanılan çok az hatıra var , onlar ise gözlerime bağlı duruyorlar
Sessiz sedasız, serzenişlerinde edasız, sinmişler ucube bir şehrin insan bulunmayan şehrine, orada köleleştirilerek yaşıyorlar işte
Ben izin verdikçe, dudaktan kalbe taşıyorlar
Kirpiklerimden süzülüp yanağımda duraklarken, asıl son durağın orası olmadığını anlayıp güzlerime akıyorlar.
Gitme..
Sensiz sessiz ve nefessiz kalmak istemiyorum ben
Dudaklarının izi kalmış görkemli makberimin nüksedişlerinde
Silemiyorum onları bir türlü, gitmiyorlar. Umursamıyorlar beni, sanki bu güven sayesinde dirilen ölümlerimi bilmiyorlar.
Her güzel duyguda bana seni hatırlatan milyonlarca acım var
Parça parça eritiyorlar ruhumu her defasında
Ve, tahmin edebileceğin gibi, yarım kalıyorum tamamlanamıyorum
Fani dünyanın kati ve katı kuralları biraz daha parçaladığında beni, isyanım dönüşüyor sana
Bunlar bana müebbet ömürdeki yazısız sızılar. Eminim, sonuna kadar benimle oyalanacaklar.
Bunlar gündüzlerime kâfi diyorum, anlatabiliyor muyum !
Kelimelerim kifâyetsiz kalıyor, anlamlarım zorla tecavüze maruz kalan cani bir bebek gibi sen olmadığında
Gitme ulan işte, gitme ! Ne gerek var boş yere atışmaya,
Senin beni mesut etmeni istiyorum sarılmışken yalnızlığıma
Sadece.. Seni seviyorum işte.
Gitme..
.......
Dedim ve zahmet edip ardına bile bakmadan gittin ya, helal olsun elimden dökülen yalvarışlarıma.
Haram olsun sana ayırdığım saatlerin her bir salisesi
Yazıklar olsun bana, gideceğini bile bile dile gelmişken yüreğim
Bunları sana yazarak kendimi küçültüyorum adeta.
Benimle aynı tenezzülleri hissetmediğini kanıtladığın için, değer verince şımarıp sıkıldığın için, merakımdan sorduğum o lanetli sorularıma cevap veremediğin için ve kısa bir kaçış bahanesiyle hayatımdan defolup gittiğin için sonsuz teşekkürler.
Üzüldüğüm tek mevzu, sana ayırdığım ve uğruna boşa harcadığım zamanımdır.
Gitmen iyi oldu, insanları alıştığı düzenin dışına çıkartmamak gerekiyormuş. Aksine, benimle kalman şüphesiz ki mucize olurdu.
Bir vardın, sonradan yok oldun. Aptalca bir rüya aleminde özgürlüğün pençesine takılı kalan düşünce sistemimi kurtardığın için, ayrıca bir teşekkür ederim.
Sütten ağzım yandı, bir daha asla yoğurt yemem ben. Geçmişteki aşklarımdan payımı aldım, bir daha kimseyi sevemem zaten.
Kendimden vazgeçmeyi başardım da, bir tek senden geçmeyi beceremedim.
Ara sıra geliyorsun da aklıma, kurcalıyorsun ya hani şu beş para etmeyen sol tarafımı, önemli değil bu da geçer. Biter ustam yakında, sen nasıl beni hece hece bitirdiysen yoksul kütüphanende, Bende de biteceksin en kısa zamanda. Gönül artık yalnızlığın tahtına oturmayı kendine görev seçer .
Öylesine yazılan bir kaç satır işte.Anlamsız çoğu zaman,sade hilekâr ve lûtufkâr.Benim için,içimi döktüğüm şu kara sayfalar,senin için hiç bir önem ifade etmiyor ey sevgili yar.Sana sevmelerimi helal etmiyorum,dibine kadar haram olsun dünyan cehennemime dönüşsün.Kifayetsiz hecelerde azrailin zulmünden kaçamayıp sıkış tebessümlerinde orada biçare kal.Azabımdan çöle dönüşsün o şuursuz gönlün.Sevme,seveme ben gibi herhangi birini.Birer birer yapışsın ruhuna,yüreğime hançerle kazıdığın yara izleri
28 Ocak 2013 Pazartesi
20 Ocak 2013 Pazar
Falan filan
Bir güleyim dedim güle, bir de ne göreyim. Bülbülün derdinden dönmüş deliye. Gül artık açamıyor dallarını,, solmuş solacağı kadar ayırırken yollarını, koparırken hınçlarını. Gül artık ölemiyor bile.
Bir kere parçalanırsın da, üzerine tekrar tekrar konuşup aynı tepkileri almak daha çok yakar canını.Bir kere ölmüşsündür zaten, hatırladıkça açılır yaraların.Yine ve yeniden ölmen delirtir anılarını. Sinirlerin bozulur sonra, ağlayamazsın artık.. Kirpiklerinin öbeğinden, gözüne renk veren bebeklerinden birkaç damla su, sızdıramazsın.Çoktan yorulmuştur insani bir terim ardına sığınan gülüşlerin, gülemezsin. Tebessüm bile edemezsin hiçbir şeye. Gerçekten ölmeyi, tamamen bitmeyi arzu edersin, yapamazsın. Buna bile mecalin kalmamıştır. Sonra.. üzülürsün işte, Yudum yudum kandırdığın için gazellerini zulmedersin kendine. Karşı koyamazsın hiçbir şeye. Daralırsın, darlanırsın.
Bu, senden ilk vazgeçiliş değildir yüreğim, sen bu nedensiz yıkımlara, sebebi bilinmeyen depremlere içten içe alışkınsın. Zaten morga dönmüştür padişahların fermanlarında bile bahsettiği emellerin.Kendini parça pinçik eder oralarda kalır, ahuzarlarına takılırsın. Her bir eziyetin, her bir meziyetin dağılmıştır ucube emeklerine. Kendini toparlayamazsın.Denediğin tüm yollar çıkmaz sokaktır.Sıkışıp kalırsın cihan denen cehenneminde. Alıp bir parçanı koklarsın, dayanamazsın haline. Gözlerinden bir kaç tadımlık yağmur damlası çöreklenmiştir çoktan derinine. Kaldıramazsın, ağır gelir yaşamın, hâlâ yaşıyor olmanın yükü sana, düşersin yere. Olduğun yere kapaklanırsın, kalkamazsın. Duramazsın, ölümlerini gördükçe, film ettikçe o bahtiyar karalanmaları, tekrar tekrar öldürürsün kendini, bedenini. Nadirdir uyanık kaldığın, kimi geceler özlemin öyle çok büyür, kök salar ki gözlerinde.. Uyuyamazsın. Kimse sevmez seni, kimse değer vermez. Hor görülürsün çoğu zaman, aşağılandığını hissettikçe kendinden tiksinir, nefret eder, varlığından utanırsın. Hep bir bahane bulur senin makberini ziyaret etmeye gelen geçici hevesliler, o muntazam ziyaretten bile bunalıp mabedini mimlerler. Şişlerler ruhunun dört bir yanını. Uyanamazsın. Aslında uyumayı seversin. İşte o ender vakitlerde, eşref saatlerinde . Uyanmak istemeye bile korkar hale gelirsin. Çünkü, aklına gelenlerin başına bilhassa geleceğini, bu kötü düşünceler için uykunu mahvetmeye değmeyeceğini, uyanırsan eğer önüne çıkan engelle baş edemeyip yeni diyarlara sürükleneceğini adın gibi bilirsin. Uyursun çünkü, uykuda unuturum sanırsın. O, zaman zaman gördüğün kabusların dışında. Bahane bulurlar sürekli, sebebini dahi soramazsın.Onlar giderler, kurtuldum zannına kapılırsın. Ne yazık ki, her defasında vereceğin kararlar bütününde, hep şeri kaplayanı seçtiğin için kendine kızar, bağırırsın. Hayrı da seçsen başıma şerrin geleceğini bilirsin ya, yine de suçlanırsın başkaları tarafından. Umursamaz gibi görünüp umursarsın. Kendini, milyonlarca gözün münasebetinde, küstahlığında ve körlüğünde, gayri meşru bir bilinmemezlikten peydahlanmış olan cevapsız sorulara bırakırsın.Unutamazsın. Ruhundan utanırsın.Bir şişe kezzap döküp yakarsın sevilmek istemelerini. Alevlerin içinde kalırlar.. Kalırlar da, bir türlü yanamazlar ! İçinde erittiğin acı, yalnız seni yudumlar. Sancılarını yoğuramazsın. Onlar zaten kalıplaşıp yerleşmişlerdir bedeninin en muammalı, en rütûbetsiz, bazı anlarda en tecrübesiz ve müstehcen yerine. İçinden de öteye, en köşeye, en sevimline ve en gizli hazinene, ziynetine. Kendini düğüm düğüm yıpratırsın da, sol tarafındaki makberi kapatamazsın. Her saniyesini merak edersin de, arayıp soramazsın. Ardına bakmadan gidişidir göz pınarlarından süzülemeyenler aslında, karşı koyamazsın. Kaleminde ruhunu kaybetmiştir sezgilerin, yazamazsın. Mesaj atmayacağını, aramayacağını bildiğin halde mıhlanırsın telefonun ekranına, takılı kalırsın.. Ayrılamazsın. Saliseler işkenceye başlar sonra, durduramazsın. Bağrında kıyametler kopar, kurtulamazsın. Boğazında dilimlenir aşkın et pazarında yüreğini satan sahte kimlikleri, yutkunamazsın. Daha çok acır canın, kelimelerle anlatılamaz her hücreni yağmalamaya yeltenen zamansızlıkların. Sesini bile duymayı özlersin, boş boş saatlerce dinleyip mantıklı saçmalıklar silsilesini yaratmayı istersin de.. Konuşamazsın. Yaşadığın küçük zelzeleler zihninde öyle garip serzenişler meydana getirmiştir ki, koşamazsın. Keza, aynı şekilde anılarına karşı bir mânâ yakıştıramazsın sigaranın dumanına da. Duyamazsın onu, hiçbir şey hissedememeye başlarsın, dokunamazsın. Paylaşamazsın, senin olan bir tek sana aittir kıskanırsın.. Tadı damağında kalmıştır, ona doyamazsın. Bakışlarıyla, farklı tenlerdeki sevişmelerini sezinledikçe, sinirinden camı çerçeveyi aşağıya indirirsin de, kıskanamazsın. Yasaklanmıştır çünkü o, artık sana. Elindeki hüzün nehirlerini akıtamazsın, sahip olduğun gökyüzünün maviliğinde gökkuşağı yaratamaz, çirkinliğini yağdıramazsın. Ve o, hep kara bulutlar gezinen, ne yaparsan yap güneşi ezemeyen gökyüzünde uçamazsın. Başka bir ruha konamazsın. Onu bi dedektif gibi, kendi amacına erişemeyen bi cellat gibi, kanıt arayan yavru köpekler gibi izlersin.. İzlersin de, yanına yaklaşamazsın. Çoğu zaman saklamazsın hasretini, bundan ötürü saklanamazsın , o seni görür. Çıt çıkarmaz, en ufak bir harekette, müdahalede veya tedavide bulunmaz. Sığdıramazsın çoğu zaman içindeki özlemi ve öfkeyi edebine, atsan atamazsın ruhunu, satsan satamazsın. Belki sevmeyi bilen bir alıcısı çıkar diye düşünür, düşlerini açık arttırmaya sunarsın. Bulamazsın öyle birini, yine girdabınla bir başına kalırsın. Katlanamazsın kendine, lanetlenirsin. Duramazsın, hapsolamazsın aydınlığın pençesinde, gölgeliğe sarılmayı denersin. Gücün tükenmiştir, düştüğün çukurdan kalkamazsın. Durumunu kimseye anlatamaz, huzura ermek için yakınamazsın. Çevrende ve etrafında gördüğün her tebessümün kanadını kırmak istersin, sahip olamadığın sevinçlerin ortadan kalkmasını, adım adım ölüme doğru yol almayı amaçlarsın da, hedefine ulaşamazsın. Yılgınlığın bi yılan misali sarılmıştır boynuna, ağır ve renksiz yumruklar savurmaktadır kelimelerinin yardımıyla tıkandığı boğazına. Çaresiz ve dermansız dertlerinden feragat eder, kendini savunamazsın. Bir türlü aklanamazsın, alnına harf harf, hece hece kazınan bu yanlış hamleyi ya da manevrayı, özgürlüklerinin direnişçi kuvvetler altında gezinirken senin isteyerek seçmediğini kabul edemezsin, uğruna her şeyini feda edip temizlenmeyi, masum olmayı seçersin de, yoktur çözümü paklanamazsın. Parmaklarının ve dudaklarının arasından kurtulmayı bekleyen kölelerin yoktur, bu mantık ihalesine yenilen görüşlerini kimseye karşı kurutamazsın. Tırnaklarına kazınmıştır kötülüğün belgeseli, senden uzak durmasını emretsen de, laf dinlemez onlar, çoğu zaman haşere bi canavar timsali yerlerinde oynamazlar, yaramazdırlar. Yaranamadığın güzelliğine karşın, hançer yarılmıştır kalbinde, kımıldayamaz ve atlayamazsın.
Sen zaten düşünceleri doğmayan sinsi, nankör bir mahlukatsın, hayallerindeki kıvılcımı padişahının şarabıyla şahine döndürüp yatıştıramazsın.
....
O seni, senin onu sevdiğin kadar hiç bir zaman sevmedi. O seni, senin onu özlediğin kadar hiç bir zaman özlemedi. O seni, Senin onu silemediğin gibi tek bir kalemde sildi ve gitti ! Bu gam, bu dert, bu tasa bu keder, İnim inim inleterek ömrümü zehirler ve umarım çarçabuk bu bedeni yok eder. Biri gelip alsın bendeki şu muzdarip eceli, ruh kalmadı artık, düşünceler bedevi. Terk etti ve vazgeçti dünlerinden, kahırlarla dolmaya başladı her kıymeti. Kahroldu, kahrettikçe mahvetti geleceğini. Biri gelip alsın şu bendeki canlı cenazeyi .
Bir kere parçalanırsın da, üzerine tekrar tekrar konuşup aynı tepkileri almak daha çok yakar canını.Bir kere ölmüşsündür zaten, hatırladıkça açılır yaraların.Yine ve yeniden ölmen delirtir anılarını. Sinirlerin bozulur sonra, ağlayamazsın artık.. Kirpiklerinin öbeğinden, gözüne renk veren bebeklerinden birkaç damla su, sızdıramazsın.Çoktan yorulmuştur insani bir terim ardına sığınan gülüşlerin, gülemezsin. Tebessüm bile edemezsin hiçbir şeye. Gerçekten ölmeyi, tamamen bitmeyi arzu edersin, yapamazsın. Buna bile mecalin kalmamıştır. Sonra.. üzülürsün işte, Yudum yudum kandırdığın için gazellerini zulmedersin kendine. Karşı koyamazsın hiçbir şeye. Daralırsın, darlanırsın.
Bu, senden ilk vazgeçiliş değildir yüreğim, sen bu nedensiz yıkımlara, sebebi bilinmeyen depremlere içten içe alışkınsın. Zaten morga dönmüştür padişahların fermanlarında bile bahsettiği emellerin.Kendini parça pinçik eder oralarda kalır, ahuzarlarına takılırsın. Her bir eziyetin, her bir meziyetin dağılmıştır ucube emeklerine. Kendini toparlayamazsın.Denediğin tüm yollar çıkmaz sokaktır.Sıkışıp kalırsın cihan denen cehenneminde. Alıp bir parçanı koklarsın, dayanamazsın haline. Gözlerinden bir kaç tadımlık yağmur damlası çöreklenmiştir çoktan derinine. Kaldıramazsın, ağır gelir yaşamın, hâlâ yaşıyor olmanın yükü sana, düşersin yere. Olduğun yere kapaklanırsın, kalkamazsın. Duramazsın, ölümlerini gördükçe, film ettikçe o bahtiyar karalanmaları, tekrar tekrar öldürürsün kendini, bedenini. Nadirdir uyanık kaldığın, kimi geceler özlemin öyle çok büyür, kök salar ki gözlerinde.. Uyuyamazsın. Kimse sevmez seni, kimse değer vermez. Hor görülürsün çoğu zaman, aşağılandığını hissettikçe kendinden tiksinir, nefret eder, varlığından utanırsın. Hep bir bahane bulur senin makberini ziyaret etmeye gelen geçici hevesliler, o muntazam ziyaretten bile bunalıp mabedini mimlerler. Şişlerler ruhunun dört bir yanını. Uyanamazsın. Aslında uyumayı seversin. İşte o ender vakitlerde, eşref saatlerinde . Uyanmak istemeye bile korkar hale gelirsin. Çünkü, aklına gelenlerin başına bilhassa geleceğini, bu kötü düşünceler için uykunu mahvetmeye değmeyeceğini, uyanırsan eğer önüne çıkan engelle baş edemeyip yeni diyarlara sürükleneceğini adın gibi bilirsin. Uyursun çünkü, uykuda unuturum sanırsın. O, zaman zaman gördüğün kabusların dışında. Bahane bulurlar sürekli, sebebini dahi soramazsın.Onlar giderler, kurtuldum zannına kapılırsın. Ne yazık ki, her defasında vereceğin kararlar bütününde, hep şeri kaplayanı seçtiğin için kendine kızar, bağırırsın. Hayrı da seçsen başıma şerrin geleceğini bilirsin ya, yine de suçlanırsın başkaları tarafından. Umursamaz gibi görünüp umursarsın. Kendini, milyonlarca gözün münasebetinde, küstahlığında ve körlüğünde, gayri meşru bir bilinmemezlikten peydahlanmış olan cevapsız sorulara bırakırsın.Unutamazsın. Ruhundan utanırsın.Bir şişe kezzap döküp yakarsın sevilmek istemelerini. Alevlerin içinde kalırlar.. Kalırlar da, bir türlü yanamazlar ! İçinde erittiğin acı, yalnız seni yudumlar. Sancılarını yoğuramazsın. Onlar zaten kalıplaşıp yerleşmişlerdir bedeninin en muammalı, en rütûbetsiz, bazı anlarda en tecrübesiz ve müstehcen yerine. İçinden de öteye, en köşeye, en sevimline ve en gizli hazinene, ziynetine. Kendini düğüm düğüm yıpratırsın da, sol tarafındaki makberi kapatamazsın. Her saniyesini merak edersin de, arayıp soramazsın. Ardına bakmadan gidişidir göz pınarlarından süzülemeyenler aslında, karşı koyamazsın. Kaleminde ruhunu kaybetmiştir sezgilerin, yazamazsın. Mesaj atmayacağını, aramayacağını bildiğin halde mıhlanırsın telefonun ekranına, takılı kalırsın.. Ayrılamazsın. Saliseler işkenceye başlar sonra, durduramazsın. Bağrında kıyametler kopar, kurtulamazsın. Boğazında dilimlenir aşkın et pazarında yüreğini satan sahte kimlikleri, yutkunamazsın. Daha çok acır canın, kelimelerle anlatılamaz her hücreni yağmalamaya yeltenen zamansızlıkların. Sesini bile duymayı özlersin, boş boş saatlerce dinleyip mantıklı saçmalıklar silsilesini yaratmayı istersin de.. Konuşamazsın. Yaşadığın küçük zelzeleler zihninde öyle garip serzenişler meydana getirmiştir ki, koşamazsın. Keza, aynı şekilde anılarına karşı bir mânâ yakıştıramazsın sigaranın dumanına da. Duyamazsın onu, hiçbir şey hissedememeye başlarsın, dokunamazsın. Paylaşamazsın, senin olan bir tek sana aittir kıskanırsın.. Tadı damağında kalmıştır, ona doyamazsın. Bakışlarıyla, farklı tenlerdeki sevişmelerini sezinledikçe, sinirinden camı çerçeveyi aşağıya indirirsin de, kıskanamazsın. Yasaklanmıştır çünkü o, artık sana. Elindeki hüzün nehirlerini akıtamazsın, sahip olduğun gökyüzünün maviliğinde gökkuşağı yaratamaz, çirkinliğini yağdıramazsın. Ve o, hep kara bulutlar gezinen, ne yaparsan yap güneşi ezemeyen gökyüzünde uçamazsın. Başka bir ruha konamazsın. Onu bi dedektif gibi, kendi amacına erişemeyen bi cellat gibi, kanıt arayan yavru köpekler gibi izlersin.. İzlersin de, yanına yaklaşamazsın. Çoğu zaman saklamazsın hasretini, bundan ötürü saklanamazsın , o seni görür. Çıt çıkarmaz, en ufak bir harekette, müdahalede veya tedavide bulunmaz. Sığdıramazsın çoğu zaman içindeki özlemi ve öfkeyi edebine, atsan atamazsın ruhunu, satsan satamazsın. Belki sevmeyi bilen bir alıcısı çıkar diye düşünür, düşlerini açık arttırmaya sunarsın. Bulamazsın öyle birini, yine girdabınla bir başına kalırsın. Katlanamazsın kendine, lanetlenirsin. Duramazsın, hapsolamazsın aydınlığın pençesinde, gölgeliğe sarılmayı denersin. Gücün tükenmiştir, düştüğün çukurdan kalkamazsın. Durumunu kimseye anlatamaz, huzura ermek için yakınamazsın. Çevrende ve etrafında gördüğün her tebessümün kanadını kırmak istersin, sahip olamadığın sevinçlerin ortadan kalkmasını, adım adım ölüme doğru yol almayı amaçlarsın da, hedefine ulaşamazsın. Yılgınlığın bi yılan misali sarılmıştır boynuna, ağır ve renksiz yumruklar savurmaktadır kelimelerinin yardımıyla tıkandığı boğazına. Çaresiz ve dermansız dertlerinden feragat eder, kendini savunamazsın. Bir türlü aklanamazsın, alnına harf harf, hece hece kazınan bu yanlış hamleyi ya da manevrayı, özgürlüklerinin direnişçi kuvvetler altında gezinirken senin isteyerek seçmediğini kabul edemezsin, uğruna her şeyini feda edip temizlenmeyi, masum olmayı seçersin de, yoktur çözümü paklanamazsın. Parmaklarının ve dudaklarının arasından kurtulmayı bekleyen kölelerin yoktur, bu mantık ihalesine yenilen görüşlerini kimseye karşı kurutamazsın. Tırnaklarına kazınmıştır kötülüğün belgeseli, senden uzak durmasını emretsen de, laf dinlemez onlar, çoğu zaman haşere bi canavar timsali yerlerinde oynamazlar, yaramazdırlar. Yaranamadığın güzelliğine karşın, hançer yarılmıştır kalbinde, kımıldayamaz ve atlayamazsın.
Sen zaten düşünceleri doğmayan sinsi, nankör bir mahlukatsın, hayallerindeki kıvılcımı padişahının şarabıyla şahine döndürüp yatıştıramazsın.
....
O seni, senin onu sevdiğin kadar hiç bir zaman sevmedi. O seni, senin onu özlediğin kadar hiç bir zaman özlemedi. O seni, Senin onu silemediğin gibi tek bir kalemde sildi ve gitti ! Bu gam, bu dert, bu tasa bu keder, İnim inim inleterek ömrümü zehirler ve umarım çarçabuk bu bedeni yok eder. Biri gelip alsın bendeki şu muzdarip eceli, ruh kalmadı artık, düşünceler bedevi. Terk etti ve vazgeçti dünlerinden, kahırlarla dolmaya başladı her kıymeti. Kahroldu, kahrettikçe mahvetti geleceğini. Biri gelip alsın şu bendeki canlı cenazeyi .
18 Ocak 2013 Cuma
Eskilerden
Diri olsan rüyama girerdin, artık sen bir ölüsün. Varlığın yok olma sebebimdi, ruhumda sadece çözümsüz bir buğusun. Gözlerin hayatımın anlamıydı, sırf bu yüzden görülmez bi yorumsuz. Hislerin matemimin yaratıcısıydı, anladım ki sen ruhuma ilmek ilmek işlenen tuzaksız bir pususun. Ben ise.. Yarım yamalak bir durumda, yalnızlığın uçurumunda kendimi asarak, sana dair kurduğum hayallerin boğuluşunu izlemekteyim. Her hatrıma gelişinde, bir sigara daha yakıp ölümü gözlemekteyim. Can çekişip ölmeyi bir türlü beceremeyen duygularımın heveslerini azad edememekteyim. Onları resmetmeye çekinmekteyim. Paha biçilemeyen o sakin mutsuzluklarıma değer biçmekteyim. Hayata dair içimi karanlıklaştıran her düşüncemi çaresizliğimden geçirip sarhoş etmekteyim. Kendime bile açıklamaya korksam da, sanırım seni özlemekteyim. Hayalini değil, seni seyretmek istemekteyim. Beni bu hale getirdiğin için, sana teşekkür edememekteyim. Çünkü sen, düşlerime dair anlamsızlaştığım anlarda, onları yok etmeyi başardığım ender ve pahalı zamanlarda karşıma çıkıp, inanmadığım bir yalana beni masumca inandırıp, fedakârlıklarımdan beraber atlayıp sonsuzlaşmanın düşüncesini kurarken, bu düşün yalnızca seninle gerçekleşmesini arzu eden ruhumu ortada bırakan tek kişisin. Kısaca, tüm bu yaşananlardan sonra, artık sen de herkes gibisin ! Sana değil, kendime kızıyorum ben. Beni yeniden kandıracağını bildiğim halde, her yeni güne şeytanla antlaşma yaparak başlamaktan bıktım. Zihnimi yobazlaştırmayı başardığımı sandım, sanrılarımla yozlaştım. Senin cümlelerine değil, kendi saçmalıklarıma barındım, yolsuzlaştım. Aşkın nehrinden geçmeyi denerken, suyun ortasında boğuldum, o halde kalakaldım. Ne geriye dönüş yapabildim, ne de ileriye tırmandım. İşte bu yüzden inançlı olmayı seçtim, yapmamam gerekirmiş hata bende imiş, yanıldım. Asla kimseye göstermeyeceğim, bu benim sırrım, bir tek bana ait kalacak sana dair büyüttüğüm sevgim ve nefretim. Sana içten içe bağımlı kalan nefsimi, ve elden düşüremediğim nefretimi sakladığım pencerenin kenarındaki yırtık defterimi çıkardım sandığımdan, onları aralayıp duygularımı özgür bıraktım. Hürriyetlerine kavuşturdum ben onları, onlar ise kendilerini serbest bıraktıkça beni yaraladı, kanlandım. Gerçeğimdeki duvarları birer birer yıkıp bana beni unutturmayı çok güzel becerdin,bundan ötürü sana hayran kaldım. Bir aptal gibi, azrailden medet ummamam gerektiği seyrine kapıldım, en yakınımdan, sırdaşımdan, yalnızlığımdan vazgeçerek sana yenildim. Ona ihanet ettim. bunu yaparken pek de istekliydim.Yine acı çeken ben oldum, niye umutlarını söndüren bendim ¿ Sonuç olarak kendini unutan, bir kaç gereksiz tebessümün zehrini yutan, ve yarım bırakılan bir masal tadında yaşamaya çalışan aciz bir beden. Yeni anılarla dolup, eskilerini maziye gömen, sönükleşen. Adım adım, liğme liğme aşk denen oyunun marifetlerini gördükçe, anlamsızlığı altında ezilen. Gamlı kahkalarında gömüldüğü hasretinden sezilen. Doğruları inkâr edip, gerçek dışı ürünleri yani yalanları kabul eden. Günden güne eriyen, tükenen. Belki unuturum ' deyip kalemiyle sözleşen. Meleklerin maznunluğunda, günahlarıyla silinen. Kendi kendine söyleşen, beddualarına söz geçiremediğinde işkenceye yönelen. İşlediği cinayetler dahilinde suçsuz oluğuna kanaat getirip sevinen. Bir bütün gibi görünüp bakışlarını tamamlayacak gücü bulamayan, yarım bırakıp halleden. Görmeyi, duymayı, bilmeyi, sevmeyi, mucizelerden tat almayı, acıyı hissetmeyi.. Adam gibi beceremeyen. Uykularını en tatlı yerinde bölen kâbuslarına herhangi bir mânâ yükleyemeyen. Kiniyle nefretiyle yüzleşmekten çekinen. Ben işte, sadece ben.. Senden sonra gelebileceğim en mükemmel konum budur muhtemelen. Yine de, seviyorum seni. Her anımı sana yazarak, yazmadığım şiirlerimi okuyarak, karanlıkta mum ışığı arayarak, mabedimde resmini yakarak, yeni serzenişler yaratarak, düşlerimi hıçkırarak, kendimi kamçılayarak, anlamsızlığımı kırbaçlayarak, gözlerinin sahteliğine saatlerce dalarak, bu riyakar seraptan uyanmadığımı sanarak, heveslerimde sayıklayarak, seni özleyerek, her an sana bakarak.. Gamzelerime adını karalayarak.. Bundan ötürü yetim kalarak. Seviyorum işte, tüm bunlara rağmen seviyorum seni kendime engel olamayarak !
Kendime katil diyemiyorum, lakin düşlerimi öldürmekten de vazgeçemiyorum. Bu bir muamma mıdır, bir tezat ya da ünlü olan adıyla çelişki ? Hayır üstadım, bu yalnızca mantığımın hislerimde ele geçirdiği mazlum bir ilişki.
Kendime katil diyemiyorum, lakin düşlerimi öldürmekten de vazgeçemiyorum. Bu bir muamma mıdır, bir tezat ya da ünlü olan adıyla çelişki ? Hayır üstadım, bu yalnızca mantığımın hislerimde ele geçirdiği mazlum bir ilişki.
7 Ocak 2013 Pazartesi
Biraz daha derin sulara mı dalsam, Yok yok boğulurum ben, en güzeli olduğum gibi kalsam. Bu da sorunlu olur, sıkılırım kendimden
Bir eylül 1991 tarihi. Bir cumartesi günü birincil tekil herhangi bir şahsın anlatımına ve varsayımlarına göre açmışım gözlerimi dünya denen kahrolası yaşanılması gereksiz olan vedaya. Ve bundan tam 547,5 gün sonra ölmek üzere iken son anda kurtarılmışım ( Çok gerekliydi sanki ! )
Geçmişi pek hatırlayamıyorum, çocukluğum güzel değildi çünkü. Herkes dışarıda oyun oynarken ben hastaneye giderdim. Doktor abileri ablaları sırf benimle ilgilendikleri için haddinden fazla severdim.
İlgi manyağı olduğum taa o zamanlardan belli idi. Sadece bana huzur verenin ilglsini isterdim. Öyle herkesi ve herşeyi sevmem. Yanlış olurdu bu, o yüzden kenarı geçer etrafımdaki düşünceleri izlerdim. Kıskanırdım hem de, hastalık derecesinde bağımlılık yaratırdı bu his bende. Bana ait olan bir tek benim kalmalıydı, paylaşamazdım kimseyle.Sessizdim bir de. İğnelerden korkmazdım, acı çekmek hoşuma giderdi. Kan alınacağı zaman bile, sırf 'nasıl da ürkmüyor şu cesarete bak hele ' desinler diye gıkımı çıkarmazdım. Sonraları alıştım zaten, artık hiç acı vermemeye başladılar. Hatta ve hatta hoşuma bile gitmeye.
Sonraları okul dönemleri başladı. Hiç bir zaman diğerleri gibi bi öğrenci olmadım. Kendi kendimin öğretmeniydim zaten ben, sus. Sesini çıkarma, konuşma. Yorum yapma. Terslenirsin, üzülürsün sonra. Hatalı ise hatasını söyle, gerçeği açıklamaktan asla ve asla korkma '
Ne bileyim öyle oyun oynadığım arkadaşlarım olmadı hiç. Saklambaç oynamanın tadını çıkaramadım. Şaka yapmanın, gezmenin tozmanın. Derslerimi düşünürdüm hep, belgeleri . Takdir belgesi alıp annemi sevindirmeyi. Hani mutlu olurdu da, hoşuna giderdi belki.
Suskundum genelde, susmayı severdim. Konuşmaktan korkardım. Hislerimi kırgınlıklarımı hep kendime saklardım. Birilerine bir şeyler anlatamazdım, çekinirdim. Zaten hiçkimse de bu zamana kadar neyin var senin, nedir problemin ? ' diye sormadı.
Böyle sorulmaya sorulmaya daha çok içime kapandım. Acaba dedim , acaba sorun bende mi ? Kimsenin tavuğuna kışt demez iken, gözünün üstünde neden kaşın var diye sormaz iken problem neden bende olsundu ki ? İnsanların hayatı hakkında yorum yaparsanız suçlu oluyorsunuz, yorum yapmazsanız da suçlu oluyorsunuz. Herkesin yaptığı kendinedir ' dedim, konuşmaya konuşmaya bir on yıl geçirdim.
O kadar da içime kapanık değildim esasında , tek problemim ilk adımın atılmasıydı. Bana bir adım gelene ben 15 adım gittim, gitmemem gerekiyormuş sonraları öğrendim.
Dediğim gibi, bundan bi 10 sene öncesine dair hatırladığım çok bir şey yok.
Sonra lise dönemleri başladı. Okulu severdim. Derslerimi hocalarımı. Hepsini değil tabi, içlerinden birkaçını. Sonraları sıkılmaya başladım. Okuldan soğudum. sanki oraya bir şeyler öğrenmek için değil de, ömürlerini boş konuşarak hak edenin emeğini alamaması için gelenler vardı. Arada bir eğlence elbette gerekli, hoş sohbetlerle zaman geçirenleri de hep kıskandım. Ben onlar gibi değildim çünkü, ben asla öyle olamazdım ! Bir yandan da emek hırsızlıkları vardı, bu kötüydü. Onun da etkisiyle kendime iyice donuk kaldım. Böyle kızlar, erkekler. Şakalaşmalar. Bir kızın bir erkekle tabiri caiz ise 'kanka' konumunda iken ne paylaşabileceğine hiç bir zaman akıl-sır erdiremedim. Böyle davrananlar, hep itici geldi bana. Bana göre yanlış bi davranıştı, fakat onlara göre gayet sıradandı. Saygı gösterdim, umursamadım. Kim kiminle ne yapıyor ne ediyor diye önemsemedim.
Çünkü biliyordum, insanlar yalnızca senden faydalanacakları zaman yanında olurlar. Sonrasında ise hep yalnızsındır.
Bunlar,benim açımdan böyleydi.( Ve hâlâ öyle ) Ben saygı gösteriyorsam onların da bana saygı göstermesi gerekliydi. Zaten fikirlerimi beyan etme konusunda pek de becerikli değildim. Konuşmamayı tercih ederdim. Sürekli susan bir insanla ne konuşulabilirdi ki ? Düşündükçe onlara da hak verdim. Sigaram en yakın arkadaşımdı. Normal insanların yaptığı tek şey'den biriydi sigara içmek benim için. En azından keş'lik konusunda hemfikir olabilirdik.Bu konuda normal olabilirdim. Aslında, tek güvendiğim şeydi benim için. En azından içindeki zehirlerin amacının beni öldürmek olduğunu biliyordum. Tadını da seviyordum. Canımı yaktığı için bu da hoşuma gidiyordu ve içiyordum. Emeli, süründüre süründüre beni öldürmekti, adım gibi biliyordum. Genelde sigaralarımla dertleşirdim, ancak bu şekilde yaşamaya çalışmak bana huzur verirdi.
Sonra, kulak aşinası olduğum sözcükler. ' Ben onu seviyorum, O da beni seviyor. Çok güzel zamanlar geçiriyoruz ve birbirimizi kıskanıyoruz ' lar. Buna eklenebilecek tonlarca şey var da, neyse kalsın. Bunları duya duya kendimle savaşmaya başladım. Ulan dedim, o onu seviyor. Bu bunu seviyor. Benim dünyadaki amacım ne ? Beni neden kimse sevmiyor. Neden yaklaşılmıyor bana. Tamam dedim diğerleri gibi süslü püslü değilim. Onlar gibi sevecen de değilim. Ama, kimseyi yemiyorum sonuçta. Neden dedim ? Ve sonunda da kafayı yedim. Hep kendimi aşağıladım, her zaman kusur bende ' dedim. İçime kustum riyakar tebessümlerimi. Sinirli, ketum, çekilmez kaprisli bi insan oldum. Ve halimden memnunum. Mutsuzluklarımla mutluyum. Bir amacım bir gizemim yok. Sevindiğimde etrafıma kahkahalar savurdum, üzüldüğümde sinirimden sitemler yağdırdım, kudurdum. Yavaş yavaş yok ettim bende olması gerekenleri.
Herkesin benden önce sevdiği biri vardı tabii. Geçmişinde yaşadığı anılarını gizlediği, acılarını evcilleştirdiği, şimdi sorsan ' değersiz biri ' dediği, ama içten içe onun hayalini bile özlediği, sevmelerini evcilleştirdiği herhangi biri. Tuhaf, çok tuhaf doğrusu.Nedense diğerleri gibi insanın uyumadan önce düşündüğü, merak ettiği biri olmadım. Ben hep unutulan oldum, hiç unutmadım.Yalnızca masum bir tebessümün bana ait olarak kalmasını istedim. Nefes almayı bile sevemediğim şu üç yıldaki 1095 güne fazla geldi demekki isteklerim.Kimsenin unutamadığı olamadım hiç bir zaman diliminde. Yapmacık gülüşlerden de uzak kaldım bizzat , kâfi fikirlerimce.
Bedenen 21 yaşında olmama rağmen, buna alışık ve de aşikârım, ruhumu sorarsan.. Çoktaan yaşlandım. Karasrızlık labirentlerimdeki bulutsuz ve karlı özlemlerimden sıyrılamadım. Yazın ortasında kışı yaşadım. Hatayı üzerime atmaktan bir türlü kurtulamadım. Herkes temizdi, herkes sıradan. Herkesin yaşamaya alıştığı yangınları vardı içerisinde, islerini yakınındakine bulaştırmayı başaramadan. Bense hayatı rahatsız eden martısı olmayan bir gökyüzü, ırmağındaki suları kuruyan sersefil bir diyardım. İçindeki börtü böceklerin ölümüne, yaşamın entrikalarına sadık kalamayan. Çocukların bile dinlemekten zevk alamayacakları sonu intiharla biten istenmeyen katıksız bir masaldım. Sigarama sarıldım, dumanıyla hayallerimi ağarttım. Sonunda ben de ruhunu satan karamsarlar ülkesine katıldım. Neden ? diye sormayacağım, soramıyorum artık. Daha ne kadar dayanabilirim bu amaçsızlığıma, onu da açıkcası bilemiyorum.
Çelişkili mantığımı içimdeki seslerin eşliğinde katmerledim, birer birer kaçtı heveslerim benden. Ne 'kal' diyebildim, ne de gitmelerine karşı koyabildim. Yenildim işte, içinde ovaları taşıyan bir yük gemisiydim, karaya vurunca ümitsizliklerim, istemeden, engel olmayı denemeyi düşünemeden devrildim.
Arada bir aklıma geliyor geçmişteki bir takım hayal-meyal sızıntılarım. Bazıları iyi, genelinde kötülük peydahlıyor benim tecrübesiz semalarım. Dikiş tutmuyor yaralarım, ruhumu kirletmeye çalışıyorlar karanlıklarındaki sultanlarıyla. Acıyor canım, bazı geceler uykusuzluğumun en tatlı yerinde saplıyorlar kılıçlarını beton mavzerleriyle. Kanıyorlar, kanatıyorlar, sonunda da hedeflerine ulaşmanın verdiği o muhteşem haz ile yaralı bırakıp gidiyorlar.
Hâlâ bir cevap bulabilmiş değilim kelimesiz sorularıma. Ama artık çözüm aramıyorum. Yani kendime eskisi kadar çok soru sormuyorum. Cevabım yarım yamalak beliriveriyor gözlerimde, belki de ben sevmeyi bilmiyorum. Her zaman ilgi bende olsun istemek, sıkıyor bir zamandan sonra insanı. Düşlere, düşüşlere ve düşünüşlere elbetteki saygım var.
Hani, tamam normal bi insan değilim bunu da kabul ediyorum. Ama biri beni sevecek ya da ben birini seveceğim diye basitleşmemeyi tercih ediyorum. Değişim kötü bir alışkanlıktır. İnsanı olduğu gibi kabul etmek gerekir. Kendimi bildim bileli, standarttır düşüncelerim. Geniş bi alana, hayal gücüne ve amaca sahip değilim. Halimi seviyorum, benim halimden sen rahatsız oluyorsan, o senin problemin.Benimle alakan olamaz, sevgilerimi sunuyorum.
Aslında, daha kapsamlı ve adam akıllı bi şekilde yazmak gerekirdi bu yazıyı da, neyse üşendim. İşime de gelmiyor şimdi, kendimle ilgili aktarabileceğim pek bir şey yok. Canım sıkıldığı için, uydurma saçmalıklar yazıyorum. Duygular aptalcadır ve terk edilmelidir ' varyasyonunu zihinsel olarak kabul ettiğim için, içimde biriken kan pıhtılarını az biraz da olsa yazarak akıttığım için, bir tek bu konuda mantıklı düşünebiliyorum. -Ki, görüldüğü üzere bunda da pek bir becerim olmadığı ortada.
Neyi nasıl düşünmem gerektiğini karıştırıyorum şu sıralar. Ama kızmalarım ve kırmalarım verdiğim değerler yüzünden. Bunu beni tam anlamıyla tanıyan iki-üç kişi ancak anlar.
Geçmişi pek hatırlayamıyorum, çocukluğum güzel değildi çünkü. Herkes dışarıda oyun oynarken ben hastaneye giderdim. Doktor abileri ablaları sırf benimle ilgilendikleri için haddinden fazla severdim.
İlgi manyağı olduğum taa o zamanlardan belli idi. Sadece bana huzur verenin ilglsini isterdim. Öyle herkesi ve herşeyi sevmem. Yanlış olurdu bu, o yüzden kenarı geçer etrafımdaki düşünceleri izlerdim. Kıskanırdım hem de, hastalık derecesinde bağımlılık yaratırdı bu his bende. Bana ait olan bir tek benim kalmalıydı, paylaşamazdım kimseyle.Sessizdim bir de. İğnelerden korkmazdım, acı çekmek hoşuma giderdi. Kan alınacağı zaman bile, sırf 'nasıl da ürkmüyor şu cesarete bak hele ' desinler diye gıkımı çıkarmazdım. Sonraları alıştım zaten, artık hiç acı vermemeye başladılar. Hatta ve hatta hoşuma bile gitmeye.
Sonraları okul dönemleri başladı. Hiç bir zaman diğerleri gibi bi öğrenci olmadım. Kendi kendimin öğretmeniydim zaten ben, sus. Sesini çıkarma, konuşma. Yorum yapma. Terslenirsin, üzülürsün sonra. Hatalı ise hatasını söyle, gerçeği açıklamaktan asla ve asla korkma '
Ne bileyim öyle oyun oynadığım arkadaşlarım olmadı hiç. Saklambaç oynamanın tadını çıkaramadım. Şaka yapmanın, gezmenin tozmanın. Derslerimi düşünürdüm hep, belgeleri . Takdir belgesi alıp annemi sevindirmeyi. Hani mutlu olurdu da, hoşuna giderdi belki.
Suskundum genelde, susmayı severdim. Konuşmaktan korkardım. Hislerimi kırgınlıklarımı hep kendime saklardım. Birilerine bir şeyler anlatamazdım, çekinirdim. Zaten hiçkimse de bu zamana kadar neyin var senin, nedir problemin ? ' diye sormadı.
Böyle sorulmaya sorulmaya daha çok içime kapandım. Acaba dedim , acaba sorun bende mi ? Kimsenin tavuğuna kışt demez iken, gözünün üstünde neden kaşın var diye sormaz iken problem neden bende olsundu ki ? İnsanların hayatı hakkında yorum yaparsanız suçlu oluyorsunuz, yorum yapmazsanız da suçlu oluyorsunuz. Herkesin yaptığı kendinedir ' dedim, konuşmaya konuşmaya bir on yıl geçirdim.
O kadar da içime kapanık değildim esasında , tek problemim ilk adımın atılmasıydı. Bana bir adım gelene ben 15 adım gittim, gitmemem gerekiyormuş sonraları öğrendim.
Dediğim gibi, bundan bi 10 sene öncesine dair hatırladığım çok bir şey yok.
Sonra lise dönemleri başladı. Okulu severdim. Derslerimi hocalarımı. Hepsini değil tabi, içlerinden birkaçını. Sonraları sıkılmaya başladım. Okuldan soğudum. sanki oraya bir şeyler öğrenmek için değil de, ömürlerini boş konuşarak hak edenin emeğini alamaması için gelenler vardı. Arada bir eğlence elbette gerekli, hoş sohbetlerle zaman geçirenleri de hep kıskandım. Ben onlar gibi değildim çünkü, ben asla öyle olamazdım ! Bir yandan da emek hırsızlıkları vardı, bu kötüydü. Onun da etkisiyle kendime iyice donuk kaldım. Böyle kızlar, erkekler. Şakalaşmalar. Bir kızın bir erkekle tabiri caiz ise 'kanka' konumunda iken ne paylaşabileceğine hiç bir zaman akıl-sır erdiremedim. Böyle davrananlar, hep itici geldi bana. Bana göre yanlış bi davranıştı, fakat onlara göre gayet sıradandı. Saygı gösterdim, umursamadım. Kim kiminle ne yapıyor ne ediyor diye önemsemedim.
Çünkü biliyordum, insanlar yalnızca senden faydalanacakları zaman yanında olurlar. Sonrasında ise hep yalnızsındır.
Bunlar,benim açımdan böyleydi.( Ve hâlâ öyle ) Ben saygı gösteriyorsam onların da bana saygı göstermesi gerekliydi. Zaten fikirlerimi beyan etme konusunda pek de becerikli değildim. Konuşmamayı tercih ederdim. Sürekli susan bir insanla ne konuşulabilirdi ki ? Düşündükçe onlara da hak verdim. Sigaram en yakın arkadaşımdı. Normal insanların yaptığı tek şey'den biriydi sigara içmek benim için. En azından keş'lik konusunda hemfikir olabilirdik.Bu konuda normal olabilirdim. Aslında, tek güvendiğim şeydi benim için. En azından içindeki zehirlerin amacının beni öldürmek olduğunu biliyordum. Tadını da seviyordum. Canımı yaktığı için bu da hoşuma gidiyordu ve içiyordum. Emeli, süründüre süründüre beni öldürmekti, adım gibi biliyordum. Genelde sigaralarımla dertleşirdim, ancak bu şekilde yaşamaya çalışmak bana huzur verirdi.
Sonra, kulak aşinası olduğum sözcükler. ' Ben onu seviyorum, O da beni seviyor. Çok güzel zamanlar geçiriyoruz ve birbirimizi kıskanıyoruz ' lar. Buna eklenebilecek tonlarca şey var da, neyse kalsın. Bunları duya duya kendimle savaşmaya başladım. Ulan dedim, o onu seviyor. Bu bunu seviyor. Benim dünyadaki amacım ne ? Beni neden kimse sevmiyor. Neden yaklaşılmıyor bana. Tamam dedim diğerleri gibi süslü püslü değilim. Onlar gibi sevecen de değilim. Ama, kimseyi yemiyorum sonuçta. Neden dedim ? Ve sonunda da kafayı yedim. Hep kendimi aşağıladım, her zaman kusur bende ' dedim. İçime kustum riyakar tebessümlerimi. Sinirli, ketum, çekilmez kaprisli bi insan oldum. Ve halimden memnunum. Mutsuzluklarımla mutluyum. Bir amacım bir gizemim yok. Sevindiğimde etrafıma kahkahalar savurdum, üzüldüğümde sinirimden sitemler yağdırdım, kudurdum. Yavaş yavaş yok ettim bende olması gerekenleri.
Herkesin benden önce sevdiği biri vardı tabii. Geçmişinde yaşadığı anılarını gizlediği, acılarını evcilleştirdiği, şimdi sorsan ' değersiz biri ' dediği, ama içten içe onun hayalini bile özlediği, sevmelerini evcilleştirdiği herhangi biri. Tuhaf, çok tuhaf doğrusu.Nedense diğerleri gibi insanın uyumadan önce düşündüğü, merak ettiği biri olmadım. Ben hep unutulan oldum, hiç unutmadım.Yalnızca masum bir tebessümün bana ait olarak kalmasını istedim. Nefes almayı bile sevemediğim şu üç yıldaki 1095 güne fazla geldi demekki isteklerim.Kimsenin unutamadığı olamadım hiç bir zaman diliminde. Yapmacık gülüşlerden de uzak kaldım bizzat , kâfi fikirlerimce.
Bedenen 21 yaşında olmama rağmen, buna alışık ve de aşikârım, ruhumu sorarsan.. Çoktaan yaşlandım. Karasrızlık labirentlerimdeki bulutsuz ve karlı özlemlerimden sıyrılamadım. Yazın ortasında kışı yaşadım. Hatayı üzerime atmaktan bir türlü kurtulamadım. Herkes temizdi, herkes sıradan. Herkesin yaşamaya alıştığı yangınları vardı içerisinde, islerini yakınındakine bulaştırmayı başaramadan. Bense hayatı rahatsız eden martısı olmayan bir gökyüzü, ırmağındaki suları kuruyan sersefil bir diyardım. İçindeki börtü böceklerin ölümüne, yaşamın entrikalarına sadık kalamayan. Çocukların bile dinlemekten zevk alamayacakları sonu intiharla biten istenmeyen katıksız bir masaldım. Sigarama sarıldım, dumanıyla hayallerimi ağarttım. Sonunda ben de ruhunu satan karamsarlar ülkesine katıldım. Neden ? diye sormayacağım, soramıyorum artık. Daha ne kadar dayanabilirim bu amaçsızlığıma, onu da açıkcası bilemiyorum.
Çelişkili mantığımı içimdeki seslerin eşliğinde katmerledim, birer birer kaçtı heveslerim benden. Ne 'kal' diyebildim, ne de gitmelerine karşı koyabildim. Yenildim işte, içinde ovaları taşıyan bir yük gemisiydim, karaya vurunca ümitsizliklerim, istemeden, engel olmayı denemeyi düşünemeden devrildim.
Arada bir aklıma geliyor geçmişteki bir takım hayal-meyal sızıntılarım. Bazıları iyi, genelinde kötülük peydahlıyor benim tecrübesiz semalarım. Dikiş tutmuyor yaralarım, ruhumu kirletmeye çalışıyorlar karanlıklarındaki sultanlarıyla. Acıyor canım, bazı geceler uykusuzluğumun en tatlı yerinde saplıyorlar kılıçlarını beton mavzerleriyle. Kanıyorlar, kanatıyorlar, sonunda da hedeflerine ulaşmanın verdiği o muhteşem haz ile yaralı bırakıp gidiyorlar.
Hâlâ bir cevap bulabilmiş değilim kelimesiz sorularıma. Ama artık çözüm aramıyorum. Yani kendime eskisi kadar çok soru sormuyorum. Cevabım yarım yamalak beliriveriyor gözlerimde, belki de ben sevmeyi bilmiyorum. Her zaman ilgi bende olsun istemek, sıkıyor bir zamandan sonra insanı. Düşlere, düşüşlere ve düşünüşlere elbetteki saygım var.
Hani, tamam normal bi insan değilim bunu da kabul ediyorum. Ama biri beni sevecek ya da ben birini seveceğim diye basitleşmemeyi tercih ediyorum. Değişim kötü bir alışkanlıktır. İnsanı olduğu gibi kabul etmek gerekir. Kendimi bildim bileli, standarttır düşüncelerim. Geniş bi alana, hayal gücüne ve amaca sahip değilim. Halimi seviyorum, benim halimden sen rahatsız oluyorsan, o senin problemin.Benimle alakan olamaz, sevgilerimi sunuyorum.
Aslında, daha kapsamlı ve adam akıllı bi şekilde yazmak gerekirdi bu yazıyı da, neyse üşendim. İşime de gelmiyor şimdi, kendimle ilgili aktarabileceğim pek bir şey yok. Canım sıkıldığı için, uydurma saçmalıklar yazıyorum. Duygular aptalcadır ve terk edilmelidir ' varyasyonunu zihinsel olarak kabul ettiğim için, içimde biriken kan pıhtılarını az biraz da olsa yazarak akıttığım için, bir tek bu konuda mantıklı düşünebiliyorum. -Ki, görüldüğü üzere bunda da pek bir becerim olmadığı ortada.
Neyi nasıl düşünmem gerektiğini karıştırıyorum şu sıralar. Ama kızmalarım ve kırmalarım verdiğim değerler yüzünden. Bunu beni tam anlamıyla tanıyan iki-üç kişi ancak anlar.
1 Ocak 2013 Salı
Saçmalık .
Yudumla..
Aldatılışını yudumla
Göz yaşının ağırlığını..
Ayrılığını, terk edilişini yalnızlığını yudumla
Etrafına görmeyen gözlerinle bakışını,
Maziyi hatırlatan hûlyalarına dalışını
Sönmüş bir ateş iken, buz dağından koparılışını..
Gökyüzünü yudumla..
Karanlığın en feci dostu olan aydınlık ile bitmek tükenmek bilmeyen o uslanmaz savaşını
Yağmurları, lodosları, meltemleri, hüzün rüzgarlarını..
Hayallerini yudumla
Kelimelerindeki karmaşıklığı
Yok etmeyi düşündüğün acımasızlığının yüz hatlarına yansıtılışını
Yaradılışını yudumla, var oluş amacının yerle bir olup toprağın altına yatırılışını
Sisli bir sonbahar gecesi, tatlı tatlı çayını içiyorken, o ufacık kar tanelerinin birbirlerine hiç dokunamadan, dokunmaya kıyamadan yer yüzüne dağılışını
Dağınık olmadığın halde toparlanamayışını, adına aşk dediğin saçmalıkla karşılaştığın zamanda kabul edemeyip tiryakilik derecesinde bağlanışını ve sonunda taşan sabrını
Var olan her emeği sinirine bulanarak nasıl da yok saydığını
Seni sen yapan nedenleri bir türlü hatırlayamayışını
Renklerin farklılığını göremeyişini, her zaman bir ahmak gibi kalışını, gamlarından kurtarılamayışını yudumla.
Taktığın maskenin arkasındaki gerçeği saklayamayışını
Beceriksizliğini, cihandaki rezilliklerden tat alamayışını (!) .
Parantez ortasında saklı kalan cümlelerinin anlamsızlığını.
Sigaranı yudumla..
İçerken hüzünlere , efkarlara, dertlere bağlı kalışını , ucu bucağı belli olmayan ummanlara sıçrayışını
Şanssızlığını yudumla.
Ruhunu dünyaya kapatışını
Hiç bitmeyecekmiş gibi sandığın ve her daim sol tarafında sakladığın aşkını yudumla
Aşksızlığınla biçare kalışını
Aykırılığı yudumla
Bir tek sana ait kılınan bu haksızlığa aldıramayışını
Yapılan tüm kötülüklere, olasılıksızlıklara rağmen bunları yüreğine sığdıramayışını
Tanrı'na yalvarışını yudumla
İçini her geçen salise bir kat daha fazla kemiren, ve seni azar azar bitiren bu aynasızlığı
Haykırışlarını yudumla.
Avaz avaz bağırdığın halde, hiç bir zaman yardımına koşulmayışını
Zihnindeki sessizlikleri bir türlü susturamayışını
Dibini göremediğin , yorulmak nedir bilmediğin uçurumlara tırmanırken düzenbazlığındaki sahteliklere karşı koyamayışını, alıştırılışını
Bin bir gaflet ile ulaştığın uçurumdan zorla atılışını
Boş hevesler uğruna bedeninin satılışını
Renkli rüyalar bulvarında kendi isteksizliğine yüzleşmekten korkup ona saldıramayışını
Diyar diyar masum buselerin varlığına kapılışını
Sigaranın dumanına kıyamayışını
Hücre karşılığı serapları çölüne saramayışını
Hiç bir gerçeği sinemine gizli gizli, en ufak sızı çekmeden alamayışını,
Düşüncelerindeki cellatları özgür bırakamayıp azad etmeyi başaramadığında
Onları benliğinden salamayışını, yolsuzluklarından bir türlü kurtulamayışını
Gözlerini gözlerinden ayıramayışını, tek bir hapiste ömürlük müebbet çektiğin halde sol yanın olmadan bir işe yaramayışını
Evrenin güzelliklerine odaklanamayışını yudumla
Acı çekmekten zevk alışını
Terk etmek zorunda kaldığın akıllı bi mecnun misali şarabını içtiğin aşkını
İnsanlar aleminin içinde kendini bulamayışını
Düşlerinin intiharını durduramayışını yudumla.
Tek bir gülücüğe hasret kalışını
Şeytan görünümlü melekler tarafından kandırılışı.
Aşkın zehrolan şarabını anıt anıt yakışını
Gözlerinden adım adım kan akışını yudumla.
O'na ait mektuplarını yazamayışını
Bedeninde beslediğin sevgiyi ona okuyamayışını
Mum alevinde yanıp kalan hayal kırıklıklarını
Saplantılarını, gerçek diye kabul ettiğin rüyalara hunharca saplanışını
Uyandırıldığında canının yanamayışını yudumla.
Adını ezbere bildiğin halde içlerinde bir yerlerde asla anamayışını
Kinini, nefretini, kıskançlığını ve kızgınlığını
O melül melül bakan namlunun ucundaki kurşunu hislerine sıkamayışını
Onun adını dilinden kalbine akıtmaya çalışırken bile saçmalayışını..
Duygularında kabuk bağlayan, bir sille gibi oraya takılı kalan ve hatta kabuk bağlayan,
Kuru bi gül misali sararıp solan lâkin asla kurumayan yaraları saramayışını ve koparamayışını
O kapaksız ve kilitsiz defterinin mührünü taşıyamayışını
Kendine doğru uçamayışını, kanatlanamayışını
Aktardığı her gereksiz hamleyi iltifat sayışını
Reddemeyişini, kulağına fısıldadığı yalanları gerçek sanışını
Şizofren bir mahkum misali kendi labirentlerinden kaçamayışını
Sırf kalemin ve sözcüklerin aynı diye, yazdığın heceleri teker teker yırtıp atışını
Yarım kalmışlığını, adanmışlığını, 'adam sanmışlığın' ı ,
Sayfasızlığını yudumla. Onlarca harf arasından bir tek onun adının baş harfine bağlanışını
İnançsızlığını, daha iyi olamayışını, kararsızlığını ve karamsarlığını
Fotoğraflar siyah beyaz olduğu zamanlar doğruyu kanıtlayamayacağına inanmışlığını
Aslını yansıtamayışını , kendi kendini tanımlayamayışını
Görünmeyenin ardındaki riyakârlığı, gölgenin boynunu asışını
Onun varlığında bile yapayalnız kalışını
Eski ve kırık bir süs eşyası misali anılarına kaldırılışını
Gündüzün güneşinin, gecenin siperinin sana ihtiyaç duymayışını ve bunların sende herhangi bir anlam ifade edemeyişini, her zaman aynı kalışını
Unutuluşunun vurdumduymazlığını, ölüler düyarındaki deliler kervanı'na yatırılışını
Karanlıklar boyu özlemekten gözüne bir damla uyku sokamayışını, huzur içinde uyuyamayışını
Satırlarındaki sitemlerine bir türlü son noktayı koyamayışını
Ruhundaki alev alev yanan sönmeyi bi türlü başaramayan kindar çatlaklarını
Yaşanmışlıklarını ve yaşayamamışlıklarını, ümit zerreciklerine tutunamayışını
Hırçınlıklarını, kaprislerini, denizin maviliğini ve dalgalarını, umutlarının içindeki bulursuzluklarını..
Bu mutsuz sonla biten sevda masalının hoşuna gitmeyen fragmanını !
Gereksiz yere heyecanlanışını, bedenindeki sevme kıpırtılarının boşa çırpınışını
Ve hiç bir sevincinin bahanesiyle kandırılamayışını yudumla !
................
Yudumla işte, etrafta içilecek çok şey var.
Ben kendimden geçtim lâkin, bir yanım sana ait hâlâ yar.
Aldatılışını yudumla
Göz yaşının ağırlığını..
Ayrılığını, terk edilişini yalnızlığını yudumla
Etrafına görmeyen gözlerinle bakışını,
Maziyi hatırlatan hûlyalarına dalışını
Sönmüş bir ateş iken, buz dağından koparılışını..
Gökyüzünü yudumla..
Karanlığın en feci dostu olan aydınlık ile bitmek tükenmek bilmeyen o uslanmaz savaşını
Yağmurları, lodosları, meltemleri, hüzün rüzgarlarını..
Hayallerini yudumla
Kelimelerindeki karmaşıklığı
Yok etmeyi düşündüğün acımasızlığının yüz hatlarına yansıtılışını
Yaradılışını yudumla, var oluş amacının yerle bir olup toprağın altına yatırılışını
Sisli bir sonbahar gecesi, tatlı tatlı çayını içiyorken, o ufacık kar tanelerinin birbirlerine hiç dokunamadan, dokunmaya kıyamadan yer yüzüne dağılışını
Dağınık olmadığın halde toparlanamayışını, adına aşk dediğin saçmalıkla karşılaştığın zamanda kabul edemeyip tiryakilik derecesinde bağlanışını ve sonunda taşan sabrını
Var olan her emeği sinirine bulanarak nasıl da yok saydığını
Seni sen yapan nedenleri bir türlü hatırlayamayışını
Renklerin farklılığını göremeyişini, her zaman bir ahmak gibi kalışını, gamlarından kurtarılamayışını yudumla.
Taktığın maskenin arkasındaki gerçeği saklayamayışını
Beceriksizliğini, cihandaki rezilliklerden tat alamayışını (!) .
Parantez ortasında saklı kalan cümlelerinin anlamsızlığını.
Sigaranı yudumla..
İçerken hüzünlere , efkarlara, dertlere bağlı kalışını , ucu bucağı belli olmayan ummanlara sıçrayışını
Şanssızlığını yudumla.
Ruhunu dünyaya kapatışını
Hiç bitmeyecekmiş gibi sandığın ve her daim sol tarafında sakladığın aşkını yudumla
Aşksızlığınla biçare kalışını
Aykırılığı yudumla
Bir tek sana ait kılınan bu haksızlığa aldıramayışını
Yapılan tüm kötülüklere, olasılıksızlıklara rağmen bunları yüreğine sığdıramayışını
Tanrı'na yalvarışını yudumla
İçini her geçen salise bir kat daha fazla kemiren, ve seni azar azar bitiren bu aynasızlığı
Haykırışlarını yudumla.
Avaz avaz bağırdığın halde, hiç bir zaman yardımına koşulmayışını
Zihnindeki sessizlikleri bir türlü susturamayışını
Dibini göremediğin , yorulmak nedir bilmediğin uçurumlara tırmanırken düzenbazlığındaki sahteliklere karşı koyamayışını, alıştırılışını
Bin bir gaflet ile ulaştığın uçurumdan zorla atılışını
Boş hevesler uğruna bedeninin satılışını
Renkli rüyalar bulvarında kendi isteksizliğine yüzleşmekten korkup ona saldıramayışını
Diyar diyar masum buselerin varlığına kapılışını
Sigaranın dumanına kıyamayışını
Hücre karşılığı serapları çölüne saramayışını
Hiç bir gerçeği sinemine gizli gizli, en ufak sızı çekmeden alamayışını,
Düşüncelerindeki cellatları özgür bırakamayıp azad etmeyi başaramadığında
Onları benliğinden salamayışını, yolsuzluklarından bir türlü kurtulamayışını
Gözlerini gözlerinden ayıramayışını, tek bir hapiste ömürlük müebbet çektiğin halde sol yanın olmadan bir işe yaramayışını
Evrenin güzelliklerine odaklanamayışını yudumla
Acı çekmekten zevk alışını
Terk etmek zorunda kaldığın akıllı bi mecnun misali şarabını içtiğin aşkını
İnsanlar aleminin içinde kendini bulamayışını
Düşlerinin intiharını durduramayışını yudumla.
Tek bir gülücüğe hasret kalışını
Şeytan görünümlü melekler tarafından kandırılışı.
Aşkın zehrolan şarabını anıt anıt yakışını
Gözlerinden adım adım kan akışını yudumla.
O'na ait mektuplarını yazamayışını
Bedeninde beslediğin sevgiyi ona okuyamayışını
Mum alevinde yanıp kalan hayal kırıklıklarını
Saplantılarını, gerçek diye kabul ettiğin rüyalara hunharca saplanışını
Uyandırıldığında canının yanamayışını yudumla.
Adını ezbere bildiğin halde içlerinde bir yerlerde asla anamayışını
Kinini, nefretini, kıskançlığını ve kızgınlığını
O melül melül bakan namlunun ucundaki kurşunu hislerine sıkamayışını
Onun adını dilinden kalbine akıtmaya çalışırken bile saçmalayışını..
Duygularında kabuk bağlayan, bir sille gibi oraya takılı kalan ve hatta kabuk bağlayan,
Kuru bi gül misali sararıp solan lâkin asla kurumayan yaraları saramayışını ve koparamayışını
O kapaksız ve kilitsiz defterinin mührünü taşıyamayışını
Kendine doğru uçamayışını, kanatlanamayışını
Aktardığı her gereksiz hamleyi iltifat sayışını
Reddemeyişini, kulağına fısıldadığı yalanları gerçek sanışını
Şizofren bir mahkum misali kendi labirentlerinden kaçamayışını
Sırf kalemin ve sözcüklerin aynı diye, yazdığın heceleri teker teker yırtıp atışını
Yarım kalmışlığını, adanmışlığını, 'adam sanmışlığın' ı ,
Sayfasızlığını yudumla. Onlarca harf arasından bir tek onun adının baş harfine bağlanışını
İnançsızlığını, daha iyi olamayışını, kararsızlığını ve karamsarlığını
Fotoğraflar siyah beyaz olduğu zamanlar doğruyu kanıtlayamayacağına inanmışlığını
Aslını yansıtamayışını , kendi kendini tanımlayamayışını
Görünmeyenin ardındaki riyakârlığı, gölgenin boynunu asışını
Onun varlığında bile yapayalnız kalışını
Eski ve kırık bir süs eşyası misali anılarına kaldırılışını
Gündüzün güneşinin, gecenin siperinin sana ihtiyaç duymayışını ve bunların sende herhangi bir anlam ifade edemeyişini, her zaman aynı kalışını
Unutuluşunun vurdumduymazlığını, ölüler düyarındaki deliler kervanı'na yatırılışını
Karanlıklar boyu özlemekten gözüne bir damla uyku sokamayışını, huzur içinde uyuyamayışını
Satırlarındaki sitemlerine bir türlü son noktayı koyamayışını
Ruhundaki alev alev yanan sönmeyi bi türlü başaramayan kindar çatlaklarını
Yaşanmışlıklarını ve yaşayamamışlıklarını, ümit zerreciklerine tutunamayışını
Hırçınlıklarını, kaprislerini, denizin maviliğini ve dalgalarını, umutlarının içindeki bulursuzluklarını..
Bu mutsuz sonla biten sevda masalının hoşuna gitmeyen fragmanını !
Gereksiz yere heyecanlanışını, bedenindeki sevme kıpırtılarının boşa çırpınışını
Ve hiç bir sevincinin bahanesiyle kandırılamayışını yudumla !
................
Yudumla işte, etrafta içilecek çok şey var.
Ben kendimden geçtim lâkin, bir yanım sana ait hâlâ yar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)