Git. Sen de git. Bu koca şehirde ruhsuz bir umman büyüklüğünün içindeki kalabalık denen insanlar aleminde bırak beni. Nasıl olsa onların varlığı, benim en sadık yâr'im olan ruhumdaki karamsarlığı rahatsız etmiyor. Onlar dokunmuyorlar bana, onlar beni bilmiyor .
Yazamıyorum bak tam elli beş gündür. Kalemim unutmuş kendini, nereye sürüklenmesi gerektiğini çözümleyemiyor. Hecelerim yolsuzluğa kapatmış masumiyetlerini, isteyerek haciz etmişler heveslerini, çirkin bi evlilik akdinin sönüşünü izlerlerken, melül melül bakıyorlar yaşanmışlıklarına . Geçmişi hüzünle izliyorlar, ancak bu şekilde geri dönebiliyorlar adına Cihan denen aynasızlığa. Artık tamamen sessizliğimle konuşmak istiyorum. Bir tek onu duymak ona güvenmek istiyorum. Bilakis, benimle söyleşmekten asla sıkılmayacak tek gerçek o, bunu biliyorum. Eminim ve hatta, görüyorum .
Ağır bir pişmanlık duyuyorum çünkü yaptıklarımdan dolayı. Evet, pişmanım fazlasıyla. Ve bunu kabul ediyorum. Vardığım kararlardan, savurduğum tavırlardan, gördüğümü sandığım rüyalardan dolayı. Hevesim kalmadığı için bu yorgunluğa karşı. Hayata karşı amaçsızlığımla direndim her seferinde. Ve yine, yanılmadım muhtemel düşüncelerimde. Artık inanmıyorum, düştüğümde kalkacağıma. Her seferinde bir parça daha azalıyor çünkü ruhum. Her seferinde biraz daha hızlı düşüyorum. Ve yok olurum belki ' Diyorum. Bu sefer tamamen kurtulurum. Hayır, olmuyor istediğim gibi. Neyi istediysem hiç bir zaman olmamıştı ki . Neden istiyordum bilmiyorum, daha fazla acı çekmek mi ? Zamanla.. Ah bu zaman. Sadece geçip duruyor. Hiç bir yarayı iyileştiremiyor. Akrep yelkovanı kovalarken ömür de biraz biraz bitiyor. İşte o zaman, sen de bitiyorsun. Zamanın seni hiç önemsemeden geçmesine hiddetleniyorsun hatta bazen. Hakkın varmış gibi, onu karalamaya çalışıyorsun . Ve bunu zoraki bi şekilde başarıyorsun. Artık zaman, senin düşmanın oluyor. Üstünü çizdikçe, ömrünü köreltiyorsun .Kendini karaladığın, bir hiç uğruna yıprattığın yetmiyormuş gibi zamana laf atıyorsun. Sanki hep sen suçlusun, sanki hep sen mahkum.
Zamanla dedim, isteklerimden vazgeçtim. Çünkü biliyorum, istesem de olmayacak. En iyisi artık hiçbir şey istememek diyorum. Daha katmerli acılara, kendime yaptığım acımalara, ruhumu saran sancılara hiç mi hiç gerek yok artık. Geçmişten kalanlardan kurtulamadım çünkü, iyileşemedim hâlâ. Hastayım sönüyorum. Uykum geldiği için değil, bazı anıları unutmak için artık uyuyorum.
Eskisi gibi düşüncelerimi kalemimin etkisiyle kelimelerimden süzüp yırtık bir kağıt köşesine aktaramıyor olmam hadsizleşerek sıkıyor canımı. Bir şeyler düğümleniyor düşlerimde hatırlayınca geçmişteki anılarımı. Ne çok seviyormuşum be, nasıl da feda etmişim ecdadımı. Yok olmuş O'nun için aldığım her nefes , kirpiklerimden süzülen yağmur damlaları yavaş yavaş sömürüyor tüm varlığımı. Kendine iyi bak ' demeyeceğim. Zaten benim için sürdürmüyorsun yaşantını. Hiç bir hedef kalmamış bende, çoktaan kapatmışım aşk buseleri saçan gölgesiz ışıklarımı. Karamsarlıktayım çünkü, hiç bir bedel unutturamıyor bana karanlığın hapsindeki o müptezel hazzı.
Nasıl da sevmişim seni ..! Renkleri, dünyayı, kendini güzellikleri ve çirkinlikleri göremeyen bir âmâ gibi. Etrafındaki gürültülerin farkında olmayan, bebeklerin ağlaması nasıl bir şeydir diye bilmeyen, evrenin en mükemmel şarkılarını duyamayan bir sağır gibi . Konuşmak için can atıp , olasılıksızlığında boğulan körpe bi ceylan , bir dilsiz bir lâl gibi .
Ne çok sevmişim seni.. Yolunu gözleyen, merakından ölen, ruhundaki çukurlara gömülen bir deli gibi. Gelmeyeceğini bildiği halde, beklemekten bıkmayan usanmayan tatlı bir kabus gibi. Hayatımı mahvedişim bir tek sana mahsus gibi. Masal gibi, aşk gibi, ben gibi ..!
Bir kere kırıldım ya, yeniden tamirim yok benim. -Ki zaten parçalanmıştım, toparlanışım zor benim.
Bir kere üzüldüm ya, yeniden gülesim yok benim. Mutsuzluğu dibine kadar tattım, yeniden mutluluğa inancım dar benim.
Olmayan şeyler bana huzur vermiyor, soyutluklarınla değil somutluklarınla dur karşımda-çık karşıma.
Kendine iyi bakma, bu bir bitiş değil. Kendimden vazgeçişimdir .
Kendine iyi bakma .. Seni sevdiğim halde duygularımı sol yanımdan istemeyerek ayırışımdır bu benim..
Kendine iyi bakma.. Sen nasıl olsa bensiz yaşamayı çok iyi bilirsin !
Ara sıra hatırla beni sevgilim.. Nacizane suskun yüreğimin tek emelidir bu önemsiz satırlardaki bedbaht serzenişlerim . Yok ettim defterlerimi, herhangi bir anlamım yok benim.
Seni anlattığım yazılarımı oku, kalemimi ağlattığım sızılarımı oku. Senden.. Bu yaşananlara rağmen, senden nasıl da kopamadığımı oku.
Seni hâlâ seviyor değilim, sadece kızgınım biraz. Kızgınlık bir sevgi ifadesi değil midir zaten ? Değildir bu saatten sonra. Sana dair sevmelerim çok az . Üzerine alınma sakın yazdıklarımı, düşünce bakımından dalgınım biraz. Arsızım bugünlerde, fazlasıyla da yorgun.. İşte bu tuhaf nedenden ötürü hislerim yobaz . Sözcüklerim kifayetsiz ve yitik , gülümsemelerim az. Her yüreğe sığmaz bu darlık, her kağıt kaldıramaz. Dile gelse duvarlar, düşlerimi yağdıramaz. Hücrelerimin kalbi ipekten hayal misali .. Bu tövbekâr sitemim kaleme hece yazdıramaz.
Yeter ulan, yeter. Benim içimdekileri sana monte etseler , hayatını askıya al deseler. Bakalım nereye kadar dayanabilirsin düşündüklerinle savaşmaya. İsteklerinden kaçmaya, bi korkak misali saklanmaya, arzularını yıkmaya, benliğini yakmaya. Konuşma ya, yorum yapma benim hakkımda ! Bildiklerimi yeniden duymaktan bıktım. Sürekli kendimi suçlamaktan usandım. Anlayabiliyor musun beni ¿
Hiiç sanmıyorum, aslına bakarsan anlayabileceğini de düşünmüyorum. Önemseme, boş ver gitsin. Okuyunca bunları ' delinin biridir ' dersin . O nedenle, üstü kalsın geçmişte havaya attığım tebessümlerimin. Benim yerimde olsan, elbetteki farklı dönüşleri denersin.
Karantina altına al nefeslerini, belki o zaman bulabilirsin bendeki yerini. Çözebilirsin o zaman -belki- neden gülüşlerimi hapsettiğimi.
Öylesine yazılan bir kaç satır işte.Anlamsız çoğu zaman,sade hilekâr ve lûtufkâr.Benim için,içimi döktüğüm şu kara sayfalar,senin için hiç bir önem ifade etmiyor ey sevgili yar.Sana sevmelerimi helal etmiyorum,dibine kadar haram olsun dünyan cehennemime dönüşsün.Kifayetsiz hecelerde azrailin zulmünden kaçamayıp sıkış tebessümlerinde orada biçare kal.Azabımdan çöle dönüşsün o şuursuz gönlün.Sevme,seveme ben gibi herhangi birini.Birer birer yapışsın ruhuna,yüreğime hançerle kazıdığın yara izleri
28 Aralık 2012 Cuma
21 Aralık 2012 Cuma
Karmaşık duygular silsilesi part 2 .
Saatler geçip duruyor, herkes bir şeyler söylüyor. Kimse susmayı bilmiyor. Sonra kızınca , ben suçlu oluyorum. Sonra.. kızınca, ben azar işitiyorum. Aklımı karıştırıyor herşey. Sanırım sessiz sakin bir yerde bir kaç gün kafa dinlemeye ihtiyacım var. Zaten pek de kalabalık değil bulunduğum badire, fakat olanlar da beynimi sıkıştırıyor. Gereksiz yere sinirlendiğim düşünülüyor, ben o şekilde düşünmüyorum. Gereksiz olsa, sinirlenmem. Bu durumda, benim durumum gerekli oluyor. Anlatabiliyor muyum ? Hiç sanmıyorum anlayabildiğinizi. Tam anlamıyla anlamak için benim yerime geçmeniz gerekiyor. Iıım kem küm, eee şeey. Muhtemelen bu da imkansız. En iyisi kalın siz olduğunuz gibi. Detaylı bilgi veremem, ama bu zamana kadar yazdıklarımdan ' aşık bir kız, sevdiğine kavuşamamış da dertlerini sıkıntılarını kağıda-kaleme aktarmış ' dediğinizi duyar gibi oluyorum. Fakat şu var, ben aşka inanmıyorum . Saçmalıktır bunlar. O şekilde düşünmeniz için bu izlenimi ben yaratıyorum. Gerçekten aşkı biliyor muyum, bilebilir
miyim ? Tabii ki evet. Fakat, inanmayı istemiyorum. Korkmaktan bile korkar hale geldi ruhum, özümsemek yerine kaçmayı tercih ediyorum . Ben çıkmaz sokaklara sapmaktan yorulmayacağım, fakat o illa ki bir yerlerde pes edecek, ruhuma ızdırap yüklemekten vazgeçecek, biliyorum ....
Çünkü, tükendim. Düşüncelerim ve sezgilerim zedelendi. Çoğu zaman da, edepsizleşti. Ruhumu kemirdi adına '
Sen ' dediğim asla ve kati bir şekilde erişemediğim, göremediğim dokunamadığım ve bilemediğim muazzam bir kavram.. beynimi kemirdi ! Bunu yaparken de bana sorması gerekliydi. Sormadı elbette ne yapması gerektiğini. Ya da benim ne istediğimi sormayı bir kere bile denemedi. Çiğnedi benliğimi, zihnimi tüketti. Ve sonunda da muradına erdi. Sevindi içten içe, benim isteklerimin dahilindeki gözlemlerim ona göre yersizdi .
Özetle anlatmak gerekliyse eğer bu durumu, şöyle açıklayayım. Ben, bana ait olmayan bir kaç düşünceyi kalemime yansıtıyorum. Hepsi bu. Duygu mu mantık mı denilince, üzerine basa basa sö
ylüyorum. Kesinlikle mantık.Aslında mantığınız olmasa hissedemezsiniz. Herhangi bir olay karşısında nasıl davranmanız gerektiğini bilemezsiniz. Bunu mantığınıza anlatır, ölçüp biçer, gerekirse onunla akde girer, eninde sonunda bir sonuç elde edersiniz. Örnek vermek gerekirse - hani sürekli aşıkmış gibi rol yapan birinin örneği de böyle olmalı diye düz bir mantık yürüttüm şu anda parantez içinde - Kendi halinde bir bayansınız. Biri hayatınıza giriyor, hayatınıza girme şekli de yazılarınız vesilesi ile oluyor. Neyse. Aradan biraz zaman geçiyor. Siz ona alıştığınız için bağlanmış durumdasınız. Yalnızca ihtiyaç duyuyorsunuz. Halimi hatrımı soran, benimle ilgilenen biri var diyerek seviniyorsunuz. Bu alışkanlık tiryakilik haline dönüşüyor. Mantığınız var, hisleriniz yok. Ona alışıyor onu istiyorsunuz. Bu her zaman güzel gidecek değil ya, bir şey oluyor. Kendinizi mutlu sandığınız için pişmanlık duyuyorsunuz. Herhangi bir nedenden dolayı birbirinizden kopuyorsunuz. Seviyorumlar ölüyorum'lar havada uçuşuyor. Mantıklı olsaydınız, bunu kabul etmezdiniz. Hisleri de mantık yönettiğine göre, kabul ediyorsunuz. Çünkü mantığınıza göre, mutluluk mantığınıza uyuyor. Hep bir uyum hep bir istek peşindesiniz. Ve ayrılıyorsunuz. Üzülmeniz, hislerinizden dolayı mı ? Yoksa, tiryakilik derecesinde bağlılık yapan birinin bir daha asla olmayacağı düşüncesi mi ? Sonrasında kızıyorsunuz, nefret ediyorsunuz, düşünüyorsunuz. Düşünmeniz elbetteki normal. Düşünmemeniz anormal olurdu. Çünkü hiçbir tiryaki, bağımlısı olduğu maddeyi bırakırken 'tamam, bıraktım seni ' demez. Öyle pat diye bırakamaz, imkansızdır bu çünkü. Canı çeker, ruhu ister. Alışmış olduğu o maddeye ihtiyaç duyar. Yavaş yavaş terk eder ve sonunda kurtulur. Ayrılık sonrasında üzülmeniz de mantığınız sonucu gizlediğiniz hislerinizin aynada, daha doğrusu sizin suratınızda yansıması. Nefret etmek, kin tutmak, gaddar olmak, kötü olmak. Ya da bunların tam tersi sevmek ve sevilmek, iyi biri olmak. Bunların hepsi mantığınızın size oynadığı bir oyun. Eğer kişiliğiniz tam olarak oturmuşsa, ne olmanız gerektiğini ya da nasıl biri olmanız gerektiğini çoktan belirlemişsinizdir. Ben şahsen bencil biriyim. Ve bir o kadar da kötü. Çünkü hep kendimi düşünürüm. Çünkü hep, kendi
mi düşündükçe onu düşünürüm. Bana ait bir şeyi mi var ? Hayııır, yok. Ama O'nda bana ait çok şey var. İnançlarım var mesela, ümitlerim var. Bağımlıığın var O'na.
Aşka inanmak mı, ilk görüşte aşık olmak mı ?
Dalga mı geçiyorsunuz Allah aşkına. İlk görüşte aşk mı olur, nasıl bir safsatadır bu, nasıl bir karmaşa. Kargaşa. Neymiş efendim, ilk görüşte aşık olmuş da, vay efendim gördüğü zamanlarda elleri titriyormuş da ayakları yerden kesiliyormuş da, öyleymiş ve böyleymiş. Yahu, ayaklarının yerden kesilmesi mantıksal olarak uçuyorsun anlamına gelir. Buna göre her aşık olan canlı, bu kelimeyi söylediğinde uçtuğunu iddia ediyor demektir. Cümlem de saçma, ortaya atılan laf da saçma. Herhangi bir zaman diliminde, herhangi bir kişiyi şans eseri görürsünüz. Hoşlandığınız şey, onun ruhu değildir. Dış görüşünü fiziksel özellikleri , boyu kilosu, yakalayabilirseniz eğer ruhunuzu cezbeden gülüşleri, ve var ise yüreğinizi heyecanlandıran gamzeleri. İlk görüşte dış görünüşünü beğenirsiniz. Yüzü hoşunuza gider, gözleri dudakları elleri. Vesaire vesaire işte. Tanımak istersiniz. Ve anında bir lamba yanar karanlığınızda, ' acaba tekrar görebilecek miyim ? Acaba tanışma fırsatı bulabilecek miyim ¿ '
...
İlk anlarda çekinir, yanına yaklaşamazsınız. Terslenme korkusu diye bir şey vardır. Cesaretinizi toplayıp yanına yaklaştığınızda, bir kaç güzel sözcük ile amacınızı ortaya koyduğunuzda devamı gelir. Cesaretlendiniz, yanına gittiniz ve konuştunuz. Zamanla sesi hoşunuza gider, Onun kahkahaları sizin de gülmenize meyil eder. Tanırsınız, tanıdıkça bağlanırsınız. Tabii ki herkes birbirine bağlanmak zorunda değildir, çünkü insanlar konuştukca karşılarındakini gözlemler. Hoşunuza gitmeyen kafanıza uymayan bir özelliğini öğrendiğiniz zaman, konuşmayı kesersiniz ve yolunuza devam edersiniz. Aksini düşünürsek eğer, sesini duydukça bir hoş oluyorsa içiniz, gözlerine baktıkça gidiyorsa benliğiniz, elini tutarken bile çekiniyor iseniz, hevesleniyor, her an görmek istiyor, beraber uyumak ve sonsuzluğa da beraber uyanmak istiyor iseniz kalbi anlamda aşıksınız demek değildir bu. Bunun adı sevgidir. Çünkü onu doğrularıyla, yanlışlarıyla, hatalarıyla, sevinçleriyle üzüntüleriyle, sitemleriyle, karamsarlıklarıyla, iyiliğinde kötülüğünde, hastalığında, haykırışlarında, serzenişlerinde, intikamlarıyla kabul etmektesiniz. Etmeniz de gerekir. Çünkü seviyorsanız, ne kadar gaddar bile olsa söz diyemezsiniz. Kızamazsınız ve kıyamazsınız. Çünkü bilirsiniz, hiç kimse durduk yere kötülük yapmaz. Ve kötülüğün tadını alamayan bir canlı da durup dururken iyi olmaz.
Nitekim seven insan, sevdiği insanı değiştirmeye çalışmaz tam aksi onu olduğu gibi kabul eder .
Kıskançlık denen bir kavram var. Ben bu kavramı acayip çok severim arkadaş. İnsan sevdiğini kıskanır, insan sevdiğine önem verir. Kıskançlığın abartılması sorun eden bazı kişilikler var. Ne oldu yavrum , biri seni senden çok sevince zoruna mı gitti ? Yapma diyorsa sana, adam akıllı açıklamasını da yapıyorsa, neden ayak uyduramazsın ki bu duruma. Ben şahsen, kıskanılmayı severim. Kıskanmayı heleee , daha bir başka severim. Çünkü bir şey bana ait ise, öyle kalmalıdır ve öyle kalacaktır. Ben ölene kadar ..! Kimsenin dokunmasını , görmesini , konuşmasını, tabiri caiz ise halka açık olmasını istemem. Bana açık olacaksın aslanım sen, başkalarına değil bir tek bana. Evini barkını, ruhunu, sevdiğini ve haddinden fazla sevildiğin için kıskanılmayı kabul edeceksin. Sorun haline getirmeyeceksin bunu da. Sen de seviyorsan, aynı şekilde düşüncelerini biçimlendireceksin. İki gülüşe bir ömür sevgi diye bir şey yok, yok öyle yağma.
İlk görüşte aşık oldum diyenlere sormak istiyorum, ruhunu görebildiniz mi ? İnançlarını çözümleyebildiniz mi. Bedensel amaçlar uğruna bu masum cümleyi kirletmeyi kimden gördünüz de test etmek istediniz ? Kalbinin derinliklerine inebilmeyi hangi arada becerebildiniz ? Görebildiniz mi oradaki hayal kırıklıklarını, onarılmaz çukurları, onulmaz sızıntıları, dinmeyen ağrıları ve anıları ya da yaraları ¿
Ruhunu hissetmeniz gerekir bir insanı sevebilmeniz için, tenini değil. Belki de sırf bu yüzden ruhunu hissetmeyi benimsedim, sarıldım rüyalarımdaki O'na karşı.
Bu cümlenin yerine, ' Abi bi kızı / erkeği gördüm. Fiziksel özellikleri çok hoşuma gitti. Tekrar göresim var, tanıdıkça sevesim var ' denilse, daha doğru olacak belki de.
O bir kaç dakikada bunu nasıl becerebiliyorsunuz. Allah aşkına söyleyin de, deneyeceğim bizzat. Vallaha lan, yeminlen bak.
Aktarmak istediğim, kendimce anlatmayı beceremediğim mesele ise ; bedensel amaçlar uğruna aşka çöp atılmasın. Hani ne kadar inanmıyor olsam da, ileride bir gün deliler gibi seveceğim.İnanmaya çalışıyorum buna parantez içinde -pek beceremesem de - Bendeki yıkılmaz duvarları biraz zorlanarak kırmayı başarabilen biri elbette olacak .
Mutlu olmanız için üzülmeniz gerekir, sevinmeniz için ağlamanız. Unutmayın, hava kararmadığı zamanlarda güneş doğmaz. Telleri kopuk bir gitar adam akıllı ses çıkaramaz. Herşey bir bedel karşılığında meydana gelir, ödeyebilenler mutluluğa erişir ödeyemeyenler de kendi aralarında dedikodu yapar, söyleşir .
miyim ? Tabii ki evet. Fakat, inanmayı istemiyorum. Korkmaktan bile korkar hale geldi ruhum, özümsemek yerine kaçmayı tercih ediyorum . Ben çıkmaz sokaklara sapmaktan yorulmayacağım, fakat o illa ki bir yerlerde pes edecek, ruhuma ızdırap yüklemekten vazgeçecek, biliyorum ....
Çünkü, tükendim. Düşüncelerim ve sezgilerim zedelendi. Çoğu zaman da, edepsizleşti. Ruhumu kemirdi adına '
Sen ' dediğim asla ve kati bir şekilde erişemediğim, göremediğim dokunamadığım ve bilemediğim muazzam bir kavram.. beynimi kemirdi ! Bunu yaparken de bana sorması gerekliydi. Sormadı elbette ne yapması gerektiğini. Ya da benim ne istediğimi sormayı bir kere bile denemedi. Çiğnedi benliğimi, zihnimi tüketti. Ve sonunda da muradına erdi. Sevindi içten içe, benim isteklerimin dahilindeki gözlemlerim ona göre yersizdi .
Özetle anlatmak gerekliyse eğer bu durumu, şöyle açıklayayım. Ben, bana ait olmayan bir kaç düşünceyi kalemime yansıtıyorum. Hepsi bu. Duygu mu mantık mı denilince, üzerine basa basa sö
ylüyorum. Kesinlikle mantık.Aslında mantığınız olmasa hissedemezsiniz. Herhangi bir olay karşısında nasıl davranmanız gerektiğini bilemezsiniz. Bunu mantığınıza anlatır, ölçüp biçer, gerekirse onunla akde girer, eninde sonunda bir sonuç elde edersiniz. Örnek vermek gerekirse - hani sürekli aşıkmış gibi rol yapan birinin örneği de böyle olmalı diye düz bir mantık yürüttüm şu anda parantez içinde - Kendi halinde bir bayansınız. Biri hayatınıza giriyor, hayatınıza girme şekli de yazılarınız vesilesi ile oluyor. Neyse. Aradan biraz zaman geçiyor. Siz ona alıştığınız için bağlanmış durumdasınız. Yalnızca ihtiyaç duyuyorsunuz. Halimi hatrımı soran, benimle ilgilenen biri var diyerek seviniyorsunuz. Bu alışkanlık tiryakilik haline dönüşüyor. Mantığınız var, hisleriniz yok. Ona alışıyor onu istiyorsunuz. Bu her zaman güzel gidecek değil ya, bir şey oluyor. Kendinizi mutlu sandığınız için pişmanlık duyuyorsunuz. Herhangi bir nedenden dolayı birbirinizden kopuyorsunuz. Seviyorumlar ölüyorum'lar havada uçuşuyor. Mantıklı olsaydınız, bunu kabul etmezdiniz. Hisleri de mantık yönettiğine göre, kabul ediyorsunuz. Çünkü mantığınıza göre, mutluluk mantığınıza uyuyor. Hep bir uyum hep bir istek peşindesiniz. Ve ayrılıyorsunuz. Üzülmeniz, hislerinizden dolayı mı ? Yoksa, tiryakilik derecesinde bağlılık yapan birinin bir daha asla olmayacağı düşüncesi mi ? Sonrasında kızıyorsunuz, nefret ediyorsunuz, düşünüyorsunuz. Düşünmeniz elbetteki normal. Düşünmemeniz anormal olurdu. Çünkü hiçbir tiryaki, bağımlısı olduğu maddeyi bırakırken 'tamam, bıraktım seni ' demez. Öyle pat diye bırakamaz, imkansızdır bu çünkü. Canı çeker, ruhu ister. Alışmış olduğu o maddeye ihtiyaç duyar. Yavaş yavaş terk eder ve sonunda kurtulur. Ayrılık sonrasında üzülmeniz de mantığınız sonucu gizlediğiniz hislerinizin aynada, daha doğrusu sizin suratınızda yansıması. Nefret etmek, kin tutmak, gaddar olmak, kötü olmak. Ya da bunların tam tersi sevmek ve sevilmek, iyi biri olmak. Bunların hepsi mantığınızın size oynadığı bir oyun. Eğer kişiliğiniz tam olarak oturmuşsa, ne olmanız gerektiğini ya da nasıl biri olmanız gerektiğini çoktan belirlemişsinizdir. Ben şahsen bencil biriyim. Ve bir o kadar da kötü. Çünkü hep kendimi düşünürüm. Çünkü hep, kendi
mi düşündükçe onu düşünürüm. Bana ait bir şeyi mi var ? Hayııır, yok. Ama O'nda bana ait çok şey var. İnançlarım var mesela, ümitlerim var. Bağımlıığın var O'na.
Aşka inanmak mı, ilk görüşte aşık olmak mı ?
Dalga mı geçiyorsunuz Allah aşkına. İlk görüşte aşk mı olur, nasıl bir safsatadır bu, nasıl bir karmaşa. Kargaşa. Neymiş efendim, ilk görüşte aşık olmuş da, vay efendim gördüğü zamanlarda elleri titriyormuş da ayakları yerden kesiliyormuş da, öyleymiş ve böyleymiş. Yahu, ayaklarının yerden kesilmesi mantıksal olarak uçuyorsun anlamına gelir. Buna göre her aşık olan canlı, bu kelimeyi söylediğinde uçtuğunu iddia ediyor demektir. Cümlem de saçma, ortaya atılan laf da saçma. Herhangi bir zaman diliminde, herhangi bir kişiyi şans eseri görürsünüz. Hoşlandığınız şey, onun ruhu değildir. Dış görüşünü fiziksel özellikleri , boyu kilosu, yakalayabilirseniz eğer ruhunuzu cezbeden gülüşleri, ve var ise yüreğinizi heyecanlandıran gamzeleri. İlk görüşte dış görünüşünü beğenirsiniz. Yüzü hoşunuza gider, gözleri dudakları elleri. Vesaire vesaire işte. Tanımak istersiniz. Ve anında bir lamba yanar karanlığınızda, ' acaba tekrar görebilecek miyim ? Acaba tanışma fırsatı bulabilecek miyim ¿ '
...
İlk anlarda çekinir, yanına yaklaşamazsınız. Terslenme korkusu diye bir şey vardır. Cesaretinizi toplayıp yanına yaklaştığınızda, bir kaç güzel sözcük ile amacınızı ortaya koyduğunuzda devamı gelir. Cesaretlendiniz, yanına gittiniz ve konuştunuz. Zamanla sesi hoşunuza gider, Onun kahkahaları sizin de gülmenize meyil eder. Tanırsınız, tanıdıkça bağlanırsınız. Tabii ki herkes birbirine bağlanmak zorunda değildir, çünkü insanlar konuştukca karşılarındakini gözlemler. Hoşunuza gitmeyen kafanıza uymayan bir özelliğini öğrendiğiniz zaman, konuşmayı kesersiniz ve yolunuza devam edersiniz. Aksini düşünürsek eğer, sesini duydukça bir hoş oluyorsa içiniz, gözlerine baktıkça gidiyorsa benliğiniz, elini tutarken bile çekiniyor iseniz, hevesleniyor, her an görmek istiyor, beraber uyumak ve sonsuzluğa da beraber uyanmak istiyor iseniz kalbi anlamda aşıksınız demek değildir bu. Bunun adı sevgidir. Çünkü onu doğrularıyla, yanlışlarıyla, hatalarıyla, sevinçleriyle üzüntüleriyle, sitemleriyle, karamsarlıklarıyla, iyiliğinde kötülüğünde, hastalığında, haykırışlarında, serzenişlerinde, intikamlarıyla kabul etmektesiniz. Etmeniz de gerekir. Çünkü seviyorsanız, ne kadar gaddar bile olsa söz diyemezsiniz. Kızamazsınız ve kıyamazsınız. Çünkü bilirsiniz, hiç kimse durduk yere kötülük yapmaz. Ve kötülüğün tadını alamayan bir canlı da durup dururken iyi olmaz.
Nitekim seven insan, sevdiği insanı değiştirmeye çalışmaz tam aksi onu olduğu gibi kabul eder .
Kıskançlık denen bir kavram var. Ben bu kavramı acayip çok severim arkadaş. İnsan sevdiğini kıskanır, insan sevdiğine önem verir. Kıskançlığın abartılması sorun eden bazı kişilikler var. Ne oldu yavrum , biri seni senden çok sevince zoruna mı gitti ? Yapma diyorsa sana, adam akıllı açıklamasını da yapıyorsa, neden ayak uyduramazsın ki bu duruma. Ben şahsen, kıskanılmayı severim. Kıskanmayı heleee , daha bir başka severim. Çünkü bir şey bana ait ise, öyle kalmalıdır ve öyle kalacaktır. Ben ölene kadar ..! Kimsenin dokunmasını , görmesini , konuşmasını, tabiri caiz ise halka açık olmasını istemem. Bana açık olacaksın aslanım sen, başkalarına değil bir tek bana. Evini barkını, ruhunu, sevdiğini ve haddinden fazla sevildiğin için kıskanılmayı kabul edeceksin. Sorun haline getirmeyeceksin bunu da. Sen de seviyorsan, aynı şekilde düşüncelerini biçimlendireceksin. İki gülüşe bir ömür sevgi diye bir şey yok, yok öyle yağma.
İlk görüşte aşık oldum diyenlere sormak istiyorum, ruhunu görebildiniz mi ? İnançlarını çözümleyebildiniz mi. Bedensel amaçlar uğruna bu masum cümleyi kirletmeyi kimden gördünüz de test etmek istediniz ? Kalbinin derinliklerine inebilmeyi hangi arada becerebildiniz ? Görebildiniz mi oradaki hayal kırıklıklarını, onarılmaz çukurları, onulmaz sızıntıları, dinmeyen ağrıları ve anıları ya da yaraları ¿
Ruhunu hissetmeniz gerekir bir insanı sevebilmeniz için, tenini değil. Belki de sırf bu yüzden ruhunu hissetmeyi benimsedim, sarıldım rüyalarımdaki O'na karşı.
Bu cümlenin yerine, ' Abi bi kızı / erkeği gördüm. Fiziksel özellikleri çok hoşuma gitti. Tekrar göresim var, tanıdıkça sevesim var ' denilse, daha doğru olacak belki de.
O bir kaç dakikada bunu nasıl becerebiliyorsunuz. Allah aşkına söyleyin de, deneyeceğim bizzat. Vallaha lan, yeminlen bak.
Aktarmak istediğim, kendimce anlatmayı beceremediğim mesele ise ; bedensel amaçlar uğruna aşka çöp atılmasın. Hani ne kadar inanmıyor olsam da, ileride bir gün deliler gibi seveceğim.İnanmaya çalışıyorum buna parantez içinde -pek beceremesem de - Bendeki yıkılmaz duvarları biraz zorlanarak kırmayı başarabilen biri elbette olacak .
Mutlu olmanız için üzülmeniz gerekir, sevinmeniz için ağlamanız. Unutmayın, hava kararmadığı zamanlarda güneş doğmaz. Telleri kopuk bir gitar adam akıllı ses çıkaramaz. Herşey bir bedel karşılığında meydana gelir, ödeyebilenler mutluluğa erişir ödeyemeyenler de kendi aralarında dedikodu yapar, söyleşir .
18 Aralık 2012 Salı
Karmakarışık oldum yine bu gece. Seni andırıyor bana ait olan her düşünce.
Benim elim tutmaz ayağım tutmaz
Başımda dinmeyen bir ağrı
Susmayı istiyorum artık, ölümüne susmak
Zihnimi kurcalayan düşüncelerden kurtulmak
Geçmiyor ruhumdaki aşk kırıntıları
Her zamanki gibi, yine bendim hatalı
Zihnimdeki berduştluk kapatamıyor artık anılarımı
Niye hep ben yarım bırakılıyorum, neden benim gülüşlerim yaralı
Çok sevdiğim biri ben istemeden sonlandırdı benim bitmez sandığım rüyamı.
Öyle çok daraldım ki,
Duvarlar da üstüme geliyor
Ve ben, uçsuz bucaksız bir şehirde gözlerinin derinliğinde bekliyorum seni.
Kayalar ' Konuşsana ! ' diyor.
Yüreğimin anlatamadığını sözcüklerimle nasıl dile getirebilirim ki
Ben sadece ' Seni seviyorum ' demedim.
Bir kaç kere denedim, gerçekten sevdiğim için az ve öz söylemeyi denedim.
Yapamadım bunu, diyemedim. Çekindim !
Duyduklarıma, ruhuma, gözlerime sanki bir perde indirdim
Ya karşılığı olmazsa, ya yarım kalırsam ' diye düşünerek kendimi yedim, bitirdim.
Pek çok kere yüce Tanrı ' dan yardım dilendim.
Ben aslında.. Sigaramı değil, seni içtim.
Sadece seni yüreğime ilmek ilmek işledim
Yalnızca seni rüyalarımda sevmeyi düşledim
Sırf senli düşüncelerimi çözülmesi imkânsız bir bulmaca misali ruhumda birleştirdim.
Yaşadıklarım ve yaşayacaklarımın, dünlerim ile yarınlarımın bir tek sana ait olmasını istedim.
Hayatın acımasızlığına karşı, ben hep tek başıma direndim !
Yalnızca.. O iki cümleyi, dudaklarıma hükmedip söyleyemedim
Bir türlü , dipsiz bi kuyudan akıp giden zaman gibi sana koşmalarına izin veremedim.
Sana anlatamadım bendeki seni, sözcüklerim amaçlarına ulaşmaya çalışırlarken ben hep onları gizledim.
Korumaya çalıştım onları, yavaş yavaş yok etmeye çalıştım, beceremedim lâkin sana hissettirmedim.
Sen bakışlarımda gizliydin, ' Gözlerime baktığın zamanlarda anlayacak ve kavrayacaksın bendeki saklı hazineyi ömrüm ' diyemedim.
Ben duygularımı sahte bir mahzene kilitledim, herşey oradaydı.
Sen vardın, ben vardım. Ve en önemlisi ' Biz ' vardık !
Bedenlerimizi değil ruhlarımızı kapıştırdık.Ruhumuzla sevdik, sevildik, varız dedik.
Düşüncelerimize anlamlar yükledik.
Çünkü, gerçek anlamda sevmeyi başarabilmiştik.
Fakat, sahip olduğumuz güzlerimiz hayal dünyamızdaki düşlerimizi yıktı.
Bendeki arzulu cinayetleri tekrar tekrar öldürdün sen.
Zaten yaşamıyordum, canlı canlı toprağın altına koydun beni sen.
Geçmişimdeki hatalarımın faili meçhul haini , sen !
Sen sevgilim, zamanında çok sevdiğim ve hâlâ sevmeye devam ettiğim
Benimle olsan da olmasan da bundan sonra hiç fark etmez.
Bir çok kızgınlık ve kırgınlık adadım sana, tüm bunlara rağmen bendeki yerini hiç kimse değiştiremez.
Nefret ve sevgi arasında ince bir köprüdeyim.
Unutulmanın verdiği sızıyla ruhumu gömmekteyim.
Şimdi ise, mazlum bi yok oluşun sürüklenişi var rüyalarımda.
Artık görmüyorum, duymuyorum ve bilmiyorum.
Seviyor muyum ya da sevmiyor muyum, anlam veremiyorum.
Kolay unutursun beni, çünkü ben çok kötü biriyim !
Hâlâ seni bekliyorum zayıf bi ucube gibi..
Yazıklar olsun bana, ne kadar da kinliyim .
Başımda dinmeyen bir ağrı
Susmayı istiyorum artık, ölümüne susmak
Zihnimi kurcalayan düşüncelerden kurtulmak
Geçmiyor ruhumdaki aşk kırıntıları
Her zamanki gibi, yine bendim hatalı
Zihnimdeki berduştluk kapatamıyor artık anılarımı
Niye hep ben yarım bırakılıyorum, neden benim gülüşlerim yaralı
Çok sevdiğim biri ben istemeden sonlandırdı benim bitmez sandığım rüyamı.
Öyle çok daraldım ki,
Duvarlar da üstüme geliyor
Ve ben, uçsuz bucaksız bir şehirde gözlerinin derinliğinde bekliyorum seni.
Kayalar ' Konuşsana ! ' diyor.
Yüreğimin anlatamadığını sözcüklerimle nasıl dile getirebilirim ki
Ben sadece ' Seni seviyorum ' demedim.
Bir kaç kere denedim, gerçekten sevdiğim için az ve öz söylemeyi denedim.
Yapamadım bunu, diyemedim. Çekindim !
Duyduklarıma, ruhuma, gözlerime sanki bir perde indirdim
Ya karşılığı olmazsa, ya yarım kalırsam ' diye düşünerek kendimi yedim, bitirdim.
Pek çok kere yüce Tanrı ' dan yardım dilendim.
Ben aslında.. Sigaramı değil, seni içtim.
Sadece seni yüreğime ilmek ilmek işledim
Yalnızca seni rüyalarımda sevmeyi düşledim
Sırf senli düşüncelerimi çözülmesi imkânsız bir bulmaca misali ruhumda birleştirdim.
Yaşadıklarım ve yaşayacaklarımın, dünlerim ile yarınlarımın bir tek sana ait olmasını istedim.
Hayatın acımasızlığına karşı, ben hep tek başıma direndim !
Yalnızca.. O iki cümleyi, dudaklarıma hükmedip söyleyemedim
Bir türlü , dipsiz bi kuyudan akıp giden zaman gibi sana koşmalarına izin veremedim.
Sana anlatamadım bendeki seni, sözcüklerim amaçlarına ulaşmaya çalışırlarken ben hep onları gizledim.
Korumaya çalıştım onları, yavaş yavaş yok etmeye çalıştım, beceremedim lâkin sana hissettirmedim.
Sen bakışlarımda gizliydin, ' Gözlerime baktığın zamanlarda anlayacak ve kavrayacaksın bendeki saklı hazineyi ömrüm ' diyemedim.
Ben duygularımı sahte bir mahzene kilitledim, herşey oradaydı.
Sen vardın, ben vardım. Ve en önemlisi ' Biz ' vardık !
Bedenlerimizi değil ruhlarımızı kapıştırdık.Ruhumuzla sevdik, sevildik, varız dedik.
Düşüncelerimize anlamlar yükledik.
Çünkü, gerçek anlamda sevmeyi başarabilmiştik.
Fakat, sahip olduğumuz güzlerimiz hayal dünyamızdaki düşlerimizi yıktı.
Bendeki arzulu cinayetleri tekrar tekrar öldürdün sen.
Zaten yaşamıyordum, canlı canlı toprağın altına koydun beni sen.
Geçmişimdeki hatalarımın faili meçhul haini , sen !
Sen sevgilim, zamanında çok sevdiğim ve hâlâ sevmeye devam ettiğim
Benimle olsan da olmasan da bundan sonra hiç fark etmez.
Bir çok kızgınlık ve kırgınlık adadım sana, tüm bunlara rağmen bendeki yerini hiç kimse değiştiremez.
Nefret ve sevgi arasında ince bir köprüdeyim.
Unutulmanın verdiği sızıyla ruhumu gömmekteyim.
Şimdi ise, mazlum bi yok oluşun sürüklenişi var rüyalarımda.
Artık görmüyorum, duymuyorum ve bilmiyorum.
Seviyor muyum ya da sevmiyor muyum, anlam veremiyorum.
Kolay unutursun beni, çünkü ben çok kötü biriyim !
Hâlâ seni bekliyorum zayıf bi ucube gibi..
Yazıklar olsun bana, ne kadar da kinliyim .
16 Aralık 2012 Pazar
Bla bla bla.
İsyanım sana değil, kendime
Beni anlatan her kelimeye, düşlerimi sana bağlayan her cümleme.Hecelerimi ağlatan her derdime
Seni yazmaktan bıkmayan o kara mizahlı defterime
Gürül gürül akan çileli gülüşlerime
Seni.. Bendeki ufacık ' kalp ' denen hücrede muhafaza eden herşeyime.
İsyanım sana değil, kendime
Keşke ' demekten bıkmayan, boğazına ince bir kemer takıldığı halde , günahsız matemleriyle ömrü boyunca sessizlikte takılı kalan dilime.
Ruhunu ruhuma adayan zihnime. Gözlerindeki kelepçelere. Dağa, aya, güneşe..
Özgürlüğün tadına bakan her sahteliğe
Bir öykü misali mutsuzlukla sonlandırılan,uçurumun kenarinda asılı kalan yüreğime.
Yarım kalan bedenime. Gelmeyeceğini bile bile, beklemekten sıkılmayan ,
Yollarına inatla çiçeklerini koparıp gördüklerini feryat- figân ağlatan yok sayan, körleşen gözlerime.
Ölümün sıcak şehvetini kendinden geçercesine her an yanında saklı tutan, onu ve seni arzulayan ellerime.
Seni sevme düşüncesini hayat felsefesi yapıp özlem kelimesini duyduğu an emeline sım sıkı, daha sıkı bir şekilde sarılan gönlüme.
Masum gülüşlerine, asaletine, gözlerinin içine
Sırf seni anlatacağım diye uzuun uzun cümleler kurup saçmalamaktan zevk alan, kendini rüyalara saplayan kalemime.
Seni amaçsızca sevmemdeki beceriksizliğime.
Ardından döktüğüm her göz yaşıma, aşkıma sevgime.
Adını duyduğu an kendini unutup bir volkan misali uzaklara dalıp giden kirpiklerime.
Özlemenin kıymetini adı gibi benimseyen , seni her an yanımda hissettiren hayallerime.
Günün 24 saatini ruhunla anlamlandırmamı sağlayan evrene
Üzerimize kalıp gibi asılan hikâyelere, bizi ayırmaya çalışan cinayetlere.
Seni benden kopartmak için yapılan düzenbazlıklara, akla sığmayıp gerçekmiş gibi var sayılan rezilliklere.
En değerli varlığımı benden almaya çalışıp beceremeyince yenilgiyi kaldıramayan sözde efendiliklere Her gece, her salise uyuyamayıp hayalini kurduğumda, özlemekten vazgeçemediğim o mahsun gamzelere
Hayattaki tek dayanağım olan senli emellerime, ölümü yalnızca seninle karşılıksız ve şehvetli bir şekilde arzulayan mehtapsız gecelerime.
Sensizlik cehennemin farklı bir adı.. Kalmıyor hayatın tuzu biberi, sarhoş eden tadı.. Duyabilseydi eskiler sendeki adı, onlar da tanımlamakta gücenirlerdi bu mücevher misali sahip olunamayan sevdayı.
Bana kıyamet azabını yaşatan son sözlerine.
Uğruna köhne bir kuyuda şahlandırdığım, öldüremediğim lâkin yaşatamadığım sözlerime.
Yıldılzarın gizemine, ay'a hâlâ yaşıyor oluşuma,
Ben, neden seni sevdim ki böyle, kaybolmasını asla istemediğim bir rûya gibi içten içe
Sigaram vardı, çakmağım vardı, boğazıma sarılıp benden intikan almaya çalışan yalnızlığım vardı..
Hayal kırıklıklarım, umutsuzluklarım vardı ğek çok
Ben.. Onları unutup nasıl da seni sevdim ¿
Artık hiç bir anlam ifade etmiyor dünyanın o derbeder güzelliği ile gecenin caniliği
Saatin farkında bile değilim
Aylar günler Beni umursamadan bitiyor
En son, mutluluğumu ayrılık geçiyordu.. Yalnız bu kalmış buğulu gözlerimde
İsyanım sana değil, kendime
Ayrılığın kadehini müptezel bir şekilde yüreğime armağan edişine
Bir kez olsun ardına bakmadan, beni cihanda bırakıp gidişine
Binlerce kez ' seni seviyorum ' deyişime.
Ah ulan, neden ben be , niye ..!
Çaresizliğime ve değersizliğime, kızdığımda canavar gibi parlayan edepsizliğime,
Sana, bana , bize ..!
.....
Varsın olsun be, gelme.
Ben, üzerime düşen son görevi yapıp beklerim seni her şekilde.
Sonunda dayanamayıp intiharı göze alsam , umutsuzluklar diyarı'nda kaybolsam bile,
İçtiğim her sigaranın dumanıyla resmini yağdırsam ..
Kayıp bir düş yumağının kıyısında cayır cayır yansam bile
Her an adını ansam, çocuklar misali küçücük bir şekerle dünyalar benim olsa,
Yeniden doğsam sevincimle
Hayallerimi akşam güneşleri ile saçsam, yakamozları gördükçe yalnızlığıma sarılsam
Boğazıma takılı kalan her cümleyi okyanusun tam ortasında fırlatıp atsam,
Bıraksam onları orada bir başlarına, hüzünlerini gördükçe neşemden çığlıklara boğulsam
Unutsam herşeyi, önce kendimi sonra da seni unutsam
Kalabalığın içinde yalnız kalmayı umursamadan, yaptığım hataların cezasını kat be kat
Fazlasıyla etrafa dağıtsam bile,
Varsın olsun, gelme sen. Sen hiç gelme ..!
Ben yine de bekleyeceğim seni..
En içten kahkahalarını acılarına armağan eden eski bir komedyen gibi .
Beni anlatan her kelimeye, düşlerimi sana bağlayan her cümleme.Hecelerimi ağlatan her derdime
Seni yazmaktan bıkmayan o kara mizahlı defterime
Gürül gürül akan çileli gülüşlerime
Seni.. Bendeki ufacık ' kalp ' denen hücrede muhafaza eden herşeyime.
İsyanım sana değil, kendime
Keşke ' demekten bıkmayan, boğazına ince bir kemer takıldığı halde , günahsız matemleriyle ömrü boyunca sessizlikte takılı kalan dilime.
Ruhunu ruhuma adayan zihnime. Gözlerindeki kelepçelere. Dağa, aya, güneşe..
Özgürlüğün tadına bakan her sahteliğe
Bir öykü misali mutsuzlukla sonlandırılan,uçurumun kenarinda asılı kalan yüreğime.
Yarım kalan bedenime. Gelmeyeceğini bile bile, beklemekten sıkılmayan ,
Yollarına inatla çiçeklerini koparıp gördüklerini feryat- figân ağlatan yok sayan, körleşen gözlerime.
Ölümün sıcak şehvetini kendinden geçercesine her an yanında saklı tutan, onu ve seni arzulayan ellerime.
Seni sevme düşüncesini hayat felsefesi yapıp özlem kelimesini duyduğu an emeline sım sıkı, daha sıkı bir şekilde sarılan gönlüme.
Masum gülüşlerine, asaletine, gözlerinin içine
Sırf seni anlatacağım diye uzuun uzun cümleler kurup saçmalamaktan zevk alan, kendini rüyalara saplayan kalemime.
Seni amaçsızca sevmemdeki beceriksizliğime.
Ardından döktüğüm her göz yaşıma, aşkıma sevgime.
Adını duyduğu an kendini unutup bir volkan misali uzaklara dalıp giden kirpiklerime.
Özlemenin kıymetini adı gibi benimseyen , seni her an yanımda hissettiren hayallerime.
Günün 24 saatini ruhunla anlamlandırmamı sağlayan evrene
Üzerimize kalıp gibi asılan hikâyelere, bizi ayırmaya çalışan cinayetlere.
Seni benden kopartmak için yapılan düzenbazlıklara, akla sığmayıp gerçekmiş gibi var sayılan rezilliklere.
En değerli varlığımı benden almaya çalışıp beceremeyince yenilgiyi kaldıramayan sözde efendiliklere Her gece, her salise uyuyamayıp hayalini kurduğumda, özlemekten vazgeçemediğim o mahsun gamzelere
Hayattaki tek dayanağım olan senli emellerime, ölümü yalnızca seninle karşılıksız ve şehvetli bir şekilde arzulayan mehtapsız gecelerime.
Sensizlik cehennemin farklı bir adı.. Kalmıyor hayatın tuzu biberi, sarhoş eden tadı.. Duyabilseydi eskiler sendeki adı, onlar da tanımlamakta gücenirlerdi bu mücevher misali sahip olunamayan sevdayı.
Bana kıyamet azabını yaşatan son sözlerine.
Uğruna köhne bir kuyuda şahlandırdığım, öldüremediğim lâkin yaşatamadığım sözlerime.
Yıldılzarın gizemine, ay'a hâlâ yaşıyor oluşuma,
Ben, neden seni sevdim ki böyle, kaybolmasını asla istemediğim bir rûya gibi içten içe
Sigaram vardı, çakmağım vardı, boğazıma sarılıp benden intikan almaya çalışan yalnızlığım vardı..
Hayal kırıklıklarım, umutsuzluklarım vardı ğek çok
Ben.. Onları unutup nasıl da seni sevdim ¿
Artık hiç bir anlam ifade etmiyor dünyanın o derbeder güzelliği ile gecenin caniliği
Saatin farkında bile değilim
Aylar günler Beni umursamadan bitiyor
En son, mutluluğumu ayrılık geçiyordu.. Yalnız bu kalmış buğulu gözlerimde
İsyanım sana değil, kendime
Ayrılığın kadehini müptezel bir şekilde yüreğime armağan edişine
Bir kez olsun ardına bakmadan, beni cihanda bırakıp gidişine
Binlerce kez ' seni seviyorum ' deyişime.
Ah ulan, neden ben be , niye ..!
Çaresizliğime ve değersizliğime, kızdığımda canavar gibi parlayan edepsizliğime,
Sana, bana , bize ..!
.....
Varsın olsun be, gelme.
Ben, üzerime düşen son görevi yapıp beklerim seni her şekilde.
Sonunda dayanamayıp intiharı göze alsam , umutsuzluklar diyarı'nda kaybolsam bile,
İçtiğim her sigaranın dumanıyla resmini yağdırsam ..
Kayıp bir düş yumağının kıyısında cayır cayır yansam bile
Her an adını ansam, çocuklar misali küçücük bir şekerle dünyalar benim olsa,
Yeniden doğsam sevincimle
Hayallerimi akşam güneşleri ile saçsam, yakamozları gördükçe yalnızlığıma sarılsam
Boğazıma takılı kalan her cümleyi okyanusun tam ortasında fırlatıp atsam,
Bıraksam onları orada bir başlarına, hüzünlerini gördükçe neşemden çığlıklara boğulsam
Unutsam herşeyi, önce kendimi sonra da seni unutsam
Kalabalığın içinde yalnız kalmayı umursamadan, yaptığım hataların cezasını kat be kat
Fazlasıyla etrafa dağıtsam bile,
Varsın olsun, gelme sen. Sen hiç gelme ..!
Ben yine de bekleyeceğim seni..
En içten kahkahalarını acılarına armağan eden eski bir komedyen gibi .
12 Aralık 2012 Çarşamba
Karmaşık duygular silsilesi.
Aslında ne tür bi başlık yazmalıyım, bilemedim.
Başlık olmalı mı, olmamalı mı onu da çözümleyemedim. Amma velakin şaha kalksın kalemim, gözlerimden dökülsün hecelerim.
Her şeyin başlangıcı kolaydır. Yeni bir güne 'Merhaba ' demek, uyanmak ve bir takım ihtiyaçları gidermek.
Akşam olur, gün biter, haz alınamaz kocaman 24 saatten. Bir şeyler eksiktir, bakılır yaşantıya, ihtiyaç duyulan-parantez içinde eksin sayılan- her şey tas-tamamdır. Bir şey eksiktir, yarımdır yoktur aslında. Olmayan şeyleri eksik diye kaleme alır dilimiz. Yok, aslında hiç yok diye kelimelere aktarırken neden can çekişir yüreğimiz ¿
Bir güne başlanır ve biter. O bitişlerde, tam bitti diyecek iken düşleriniz, düşünceleriniz atlar lafa 'Eksiğini tamamladın mı, başını koyduğun yolu yarıladın mı ? '
Cevap veremez insan çoğu zaman, geçiştirir bu meseleyi. Hayır diyemeyecek kadar ürkektir bazılarının hüzünleri.
Bir işiniz bir evliliğiniz bir yaşantınız olur. Sizi hayata bağlayan bir amacınız olur. Bunlara sahip olurken de bir başlangıç yapmışsınızdır. Oysa ki bu başlangıçlarda ne çok hata yaptınız. Kaç kalbi kırdınız, kaç sevgiyi yolun yarısında uçurumdan aşağıya attınız. Aslında siz bir günahkârdınız. Tahmin edemediğiniz için, genelde inkâr ettiğiniz için farkına varamadınız. Ta taaa ! Mantıklı saçmalıklar düellosuna hoş geldiniz. Benim adım karamsarlık. Peki siz kimsiniz ¿ Kaç hayvanı evcilleştirdiniz, kaç acıya göğüs gerdiniz ? Ya da hangi anınızı hayatınızdan silmek isterdiniz ?
Bir canlıyı dünyaya getirmek kolaydır, asıl zor olan hayatı öğretmek.. O'na hayalleri ve gerçekleri adam akıllı aktarabilmek. Kişiliğinin tamamen oturmasını sağlayıp düzgün bir şekilde yetiştirebilmek. Her ana güzel hayaller kurmuştur rüyalarında, herhangi bir hayır gelmeyeceğini bilemediği çocuğunu getirirken dünyaya.
..
Ben de bir şeyler yazayım dedim, konu yok esasında. Saçma görünebilir, mantıklı da gelebilir. Düşüncelerim arasındaki savaşta karmakarışıklaşmayı seçtim. Öyle ki, ne yapsam ne etsem her oyunumda, her tebessümümde, her gülüşümde her rüyamda.. Diyorum ki, yine şer olanı çıkacak karşına. İyi olanıyla bu zamana kadar en azından bir kere bile olsa, karşılaşmam gerekmez miydi ? Neden her defasında şer olan koyuluyor ki benim soframa ¿ Onu ben davet etmediğim halde, nedir bu yüzsüzlük, arsızlık bu cefa !
Ben de düşündüm taşındım allem ettim kallem ettim, gülmemeyi tercih ettim. Çünkü biliyordum, sonuçta ağlayacaktım . Çünkü biliyordum, yine kötü olanıyla karşı karşıya kalacaktım. Suratım asık olduğu zamanlarda, daha fazla üzülsem de yüz ifadem değişmeyecekti. Lâkin mutluluğun tablosunu çizdiğim anlarda, olabilitesi yüksek herhangi ufacık kötü bir durum, surat ifademi anında değiştirmeye yetecekti. Şimdi diyorum, üzülsem mi sevinsem mi ¿ Çünkü, insan oğlu üzülmediği zaman sevincin, kızmadığı zaman sevginin, ağlamadığı zaman gülmenin , yaşadığı zamanlarda ise ölmenin değerini bilemez. Şimdi diyorum bir kaç kadeh kahkaha saçtıktan sonra etrafıma, daha sonrasında isteyerek üzülsem mi ?
Ağlayacağımı bile bile.. neden güleyim o halde boş yere. Kederin kıymetini neden mutluluk belirliyor ki. Bu haksızlık değil mi ! Sessizliğin önemini gürültü belirliyor, mantığın önemini ise duygular kesinleştiriyor.
Genelde hislere, aşka ve meşke, dudak uçuklatan kadehe, terbiyesizliğini her defasında bana ehemmiyetle kanıtlayan kadere , hissetiklerimi yazıya aktarmakta zorluk çeken kaleme inanmamak işime geliyor. Kesin olan bir şey varsa, yarın yeni bir güne başlayacağım. Fakat hiç kuşkusuz, aynı günü yaşayacağım. İşte en çok da bu canımı sıkıyor.
....
Ve ben.. Gecenin bu saatinde, hapsinde olan ruhumu kurtarmaya çalışırken bir sigara daha içiyorum. Ne yazık ki, seni tüm bu olanlara rağmen düşünmemem gerektiğini düşünüyorum. Kahretsin ! Bunu yaparken bile seni düşünüyorum.
Başlık olmalı mı, olmamalı mı onu da çözümleyemedim. Amma velakin şaha kalksın kalemim, gözlerimden dökülsün hecelerim.
Her şeyin başlangıcı kolaydır. Yeni bir güne 'Merhaba ' demek, uyanmak ve bir takım ihtiyaçları gidermek.
Akşam olur, gün biter, haz alınamaz kocaman 24 saatten. Bir şeyler eksiktir, bakılır yaşantıya, ihtiyaç duyulan-parantez içinde eksin sayılan- her şey tas-tamamdır. Bir şey eksiktir, yarımdır yoktur aslında. Olmayan şeyleri eksik diye kaleme alır dilimiz. Yok, aslında hiç yok diye kelimelere aktarırken neden can çekişir yüreğimiz ¿
Bir güne başlanır ve biter. O bitişlerde, tam bitti diyecek iken düşleriniz, düşünceleriniz atlar lafa 'Eksiğini tamamladın mı, başını koyduğun yolu yarıladın mı ? '
Cevap veremez insan çoğu zaman, geçiştirir bu meseleyi. Hayır diyemeyecek kadar ürkektir bazılarının hüzünleri.
Bir işiniz bir evliliğiniz bir yaşantınız olur. Sizi hayata bağlayan bir amacınız olur. Bunlara sahip olurken de bir başlangıç yapmışsınızdır. Oysa ki bu başlangıçlarda ne çok hata yaptınız. Kaç kalbi kırdınız, kaç sevgiyi yolun yarısında uçurumdan aşağıya attınız. Aslında siz bir günahkârdınız. Tahmin edemediğiniz için, genelde inkâr ettiğiniz için farkına varamadınız. Ta taaa ! Mantıklı saçmalıklar düellosuna hoş geldiniz. Benim adım karamsarlık. Peki siz kimsiniz ¿ Kaç hayvanı evcilleştirdiniz, kaç acıya göğüs gerdiniz ? Ya da hangi anınızı hayatınızdan silmek isterdiniz ?
Bir canlıyı dünyaya getirmek kolaydır, asıl zor olan hayatı öğretmek.. O'na hayalleri ve gerçekleri adam akıllı aktarabilmek. Kişiliğinin tamamen oturmasını sağlayıp düzgün bir şekilde yetiştirebilmek. Her ana güzel hayaller kurmuştur rüyalarında, herhangi bir hayır gelmeyeceğini bilemediği çocuğunu getirirken dünyaya.
..
Ben de bir şeyler yazayım dedim, konu yok esasında. Saçma görünebilir, mantıklı da gelebilir. Düşüncelerim arasındaki savaşta karmakarışıklaşmayı seçtim. Öyle ki, ne yapsam ne etsem her oyunumda, her tebessümümde, her gülüşümde her rüyamda.. Diyorum ki, yine şer olanı çıkacak karşına. İyi olanıyla bu zamana kadar en azından bir kere bile olsa, karşılaşmam gerekmez miydi ? Neden her defasında şer olan koyuluyor ki benim soframa ¿ Onu ben davet etmediğim halde, nedir bu yüzsüzlük, arsızlık bu cefa !
Ben de düşündüm taşındım allem ettim kallem ettim, gülmemeyi tercih ettim. Çünkü biliyordum, sonuçta ağlayacaktım . Çünkü biliyordum, yine kötü olanıyla karşı karşıya kalacaktım. Suratım asık olduğu zamanlarda, daha fazla üzülsem de yüz ifadem değişmeyecekti. Lâkin mutluluğun tablosunu çizdiğim anlarda, olabilitesi yüksek herhangi ufacık kötü bir durum, surat ifademi anında değiştirmeye yetecekti. Şimdi diyorum, üzülsem mi sevinsem mi ¿ Çünkü, insan oğlu üzülmediği zaman sevincin, kızmadığı zaman sevginin, ağlamadığı zaman gülmenin , yaşadığı zamanlarda ise ölmenin değerini bilemez. Şimdi diyorum bir kaç kadeh kahkaha saçtıktan sonra etrafıma, daha sonrasında isteyerek üzülsem mi ?
Ağlayacağımı bile bile.. neden güleyim o halde boş yere. Kederin kıymetini neden mutluluk belirliyor ki. Bu haksızlık değil mi ! Sessizliğin önemini gürültü belirliyor, mantığın önemini ise duygular kesinleştiriyor.
Genelde hislere, aşka ve meşke, dudak uçuklatan kadehe, terbiyesizliğini her defasında bana ehemmiyetle kanıtlayan kadere , hissetiklerimi yazıya aktarmakta zorluk çeken kaleme inanmamak işime geliyor. Kesin olan bir şey varsa, yarın yeni bir güne başlayacağım. Fakat hiç kuşkusuz, aynı günü yaşayacağım. İşte en çok da bu canımı sıkıyor.
....
Ve ben.. Gecenin bu saatinde, hapsinde olan ruhumu kurtarmaya çalışırken bir sigara daha içiyorum. Ne yazık ki, seni tüm bu olanlara rağmen düşünmemem gerektiğini düşünüyorum. Kahretsin ! Bunu yaparken bile seni düşünüyorum.
10 Aralık 2012 Pazartesi
Ver kağıdı kalemi, ben yazıp durmayayım, Bana aşkı anlatma, ruhuna tapmayayım. Aşkı gözlerde sakla, baktıkça okuyayım..
Kendime bakıyorum da,
Hiçbir şeyim yok
Ne okulum, ne işim, ne sırtımı dayayabileceğim güvenilir bir arkadaşım
Ne var oluş sebebim, ne de sevdiğim tarafından sevildiğim..
Yalnızlığım var bana, Tanrı'mdan en mucizevi armağanım
Şikayetçi değilim, seviyorum onu. En azından o beni bırakmayacak, adım gibi biliyorum.
'Yazılarım var benim, hislerimi dört duvar arasında hükmedercesine yazdığım ve bir o kadar da zorlanarak sinsice gizlediğim ' diyorum da onlar da bir işe yaramıyorlar bir zamandan sonra.
Göremiyorum onların serzenişlerini, onlar bana suç.
Yine de elime aldığımda seviniyor kalemim, geldiğinde kendisine masumca bir dokunuş..
Yaz yaz nereye kadar, bir zamandan sonra kelimelerim de tıkanıyor !
Herkes bir şeyler yapıyor, gülüyor, eğleniyor, içten içe kahkahalar atıyor..
Bense sadece uzaktan izlemekle yetiniyorum
Tanımadığım insanların mutluluğunu kıskanıyorum.
' Hani .. ' diyorum ' Belki ben de .. '
Ben de bir gün tadarım huzur ırmağından akıveren bu mutluluk tablosunu. Belki .. ! '
...
Yaklaşık üç sene önce, çok güvendiğim iki kişinin darbesini yedim. Ne okulum kaldı, ne okuma hevesim. Her şeyden elimi eteğimi çektim. Okula boş boş gidip gelmekten başka yaptığım herhangi bir şey yoktu zaten.
Herneyse, tam toparlandım dedim, en sonunda ruhumdaki fiziksel eziyetlerden kurtuldum dedim,
Derken..
Tam anlamıyla güvenmediğim lâkin yürekten güvenmek istediğim birinin yine ve yeni darbesini yedim.
Mesafeler hiç bir şeye engel değildi.
Fakat, sayın x kişisi - parantez içinde sevdiğim - kızlarla, arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirebilmek için 'bitsin' dedi.
Ve ondan önceki zamanlar da bana arada bir ' Seni seviyorum' derdi.
Alt tarafı ' bana haber ver, gitme demem bilgim olsun yeter ' demiştim.
Demek ki çok şey istemişim. Bu muydu sevgi, işine geleni yapmak ve zora gelince kaçıp gitmek miydi ¿ Arada tonlarca uzaklıklar olmasına rağmen ruhlarda bütünleşmek değil miydi !
Zaten iyi bilirdim, bir yerlerde patlak vermeliydi.
Bir tarafın korkak olması gerekliydi.
Şimdi diyorum ki ' Vay benim zavallı kaderime.
Bana bir parça bile mi mutluluk payından düşmedi ¿ !
Saat gecenin 04.08'i.
Bir sigara daha yakıyorum..
Uykum yok, düşüncelerim karma karışık.
Seni ' diyorum kendime..
'Seni kimse yürekten sevmedi ki.
Neden imkansızı arzuladın, olmayacağını bile bile böyle bir yalana inanmak istedin ki !
Niçin kandırdın kendini, düşüncelerin hangi ruhun müebbet hapisinde ki !
Gücenmiyorum ama, kızmıyorum.
Kin tutmuyorum da. Çünkü artık, en ufak bir sevda kırıntısı taşımıyorum ruhumda.
Hak ettim, yaşadım ve bitti.
Peki neden, neden ben ? ' diye sormuyorum da. Çünkü ruhum bu ayrılık meselelerini en güzel alışkanlıkları hâline getirdi. Benim hakimiyetim bir bana özeldi, yaşadığım acılar gözlerim için nehirdi.
Bu onun bahanesi, benim son ezberimdi.
Ulaştığı hürriyet, benim son zehirimdi.
Ayrılık mı ¿ İki aptal şairin şiirlerinde betimleyerek anlatamadıkları çirkin bir resimdi.
Artık hesabını vermem gereken amaçsızca aldığım -sözde beni yaşatan, ayakta tutan, ruhumdaki yaraları birer birer kanatan- bu kirli nefesimdi.
Bir rüya masalıydı, ruhumda ezelimdi.
Dizelerime sığmayan benim tek gazel'imdi.
Her şey geçmişte kaldı, sevilen sevemedi.
Ruhunu veremedi, birer birer ayrılırken düşlerim bu hacizkâr bedenden, sonunu göremedi. Yazdığı tiyatronun bedelini ödemedi. Cesaret edemedi, ruhuma eremedi.
Saçma bir hikayeydi, kolaydı yaşanırken.
Gözlerden yaş akmadan , mutluluğa tapmadan bitmesi gerekliydi,
Ve en sonunda bitti.
Hiçbir şeyim yok
Ne okulum, ne işim, ne sırtımı dayayabileceğim güvenilir bir arkadaşım
Ne var oluş sebebim, ne de sevdiğim tarafından sevildiğim..
Yalnızlığım var bana, Tanrı'mdan en mucizevi armağanım
Şikayetçi değilim, seviyorum onu. En azından o beni bırakmayacak, adım gibi biliyorum.
'Yazılarım var benim, hislerimi dört duvar arasında hükmedercesine yazdığım ve bir o kadar da zorlanarak sinsice gizlediğim ' diyorum da onlar da bir işe yaramıyorlar bir zamandan sonra.
Göremiyorum onların serzenişlerini, onlar bana suç.
Yine de elime aldığımda seviniyor kalemim, geldiğinde kendisine masumca bir dokunuş..
Yaz yaz nereye kadar, bir zamandan sonra kelimelerim de tıkanıyor !
Herkes bir şeyler yapıyor, gülüyor, eğleniyor, içten içe kahkahalar atıyor..
Bense sadece uzaktan izlemekle yetiniyorum
Tanımadığım insanların mutluluğunu kıskanıyorum.
' Hani .. ' diyorum ' Belki ben de .. '
Ben de bir gün tadarım huzur ırmağından akıveren bu mutluluk tablosunu. Belki .. ! '
...
Yaklaşık üç sene önce, çok güvendiğim iki kişinin darbesini yedim. Ne okulum kaldı, ne okuma hevesim. Her şeyden elimi eteğimi çektim. Okula boş boş gidip gelmekten başka yaptığım herhangi bir şey yoktu zaten.
Herneyse, tam toparlandım dedim, en sonunda ruhumdaki fiziksel eziyetlerden kurtuldum dedim,
Derken..
Tam anlamıyla güvenmediğim lâkin yürekten güvenmek istediğim birinin yine ve yeni darbesini yedim.
Mesafeler hiç bir şeye engel değildi.
Fakat, sayın x kişisi - parantez içinde sevdiğim - kızlarla, arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirebilmek için 'bitsin' dedi.
Ve ondan önceki zamanlar da bana arada bir ' Seni seviyorum' derdi.
Alt tarafı ' bana haber ver, gitme demem bilgim olsun yeter ' demiştim.
Demek ki çok şey istemişim. Bu muydu sevgi, işine geleni yapmak ve zora gelince kaçıp gitmek miydi ¿ Arada tonlarca uzaklıklar olmasına rağmen ruhlarda bütünleşmek değil miydi !
Zaten iyi bilirdim, bir yerlerde patlak vermeliydi.
Bir tarafın korkak olması gerekliydi.
Şimdi diyorum ki ' Vay benim zavallı kaderime.
Bana bir parça bile mi mutluluk payından düşmedi ¿ !
Saat gecenin 04.08'i.
Bir sigara daha yakıyorum..
Uykum yok, düşüncelerim karma karışık.
Seni ' diyorum kendime..
'Seni kimse yürekten sevmedi ki.
Neden imkansızı arzuladın, olmayacağını bile bile böyle bir yalana inanmak istedin ki !
Niçin kandırdın kendini, düşüncelerin hangi ruhun müebbet hapisinde ki !
Gücenmiyorum ama, kızmıyorum.
Kin tutmuyorum da. Çünkü artık, en ufak bir sevda kırıntısı taşımıyorum ruhumda.
Hak ettim, yaşadım ve bitti.
Peki neden, neden ben ? ' diye sormuyorum da. Çünkü ruhum bu ayrılık meselelerini en güzel alışkanlıkları hâline getirdi. Benim hakimiyetim bir bana özeldi, yaşadığım acılar gözlerim için nehirdi.
Bu onun bahanesi, benim son ezberimdi.
Ulaştığı hürriyet, benim son zehirimdi.
Ayrılık mı ¿ İki aptal şairin şiirlerinde betimleyerek anlatamadıkları çirkin bir resimdi.
Artık hesabını vermem gereken amaçsızca aldığım -sözde beni yaşatan, ayakta tutan, ruhumdaki yaraları birer birer kanatan- bu kirli nefesimdi.
Bir rüya masalıydı, ruhumda ezelimdi.
Dizelerime sığmayan benim tek gazel'imdi.
Her şey geçmişte kaldı, sevilen sevemedi.
Ruhunu veremedi, birer birer ayrılırken düşlerim bu hacizkâr bedenden, sonunu göremedi. Yazdığı tiyatronun bedelini ödemedi. Cesaret edemedi, ruhuma eremedi.
Saçma bir hikayeydi, kolaydı yaşanırken.
Gözlerden yaş akmadan , mutluluğa tapmadan bitmesi gerekliydi,
Ve en sonunda bitti.
3 Aralık 2012 Pazartesi
..
İçimde fırtınalar kopar geçmişi düşündükçe. Seviyorum demişti geleceğim demişti. Ben onun geleceğiydim o benim herşeyimdi. Yaşama sebebim,adım sanım, var oluşum ,yarınlarım.Umutlarımdı o benim.her söylediğine inanırdım.. Yalan olduğunu bile bile doğru sanırdım. Aslında sevmedim ben onu, o istiyor diye ona bağlandım.Gerçekten sevmenin anlamı her an yanında olmak değildi ki. Düşlerde severdim ben onu..
dokunmaya kıyamazdım,bakmaya utanırdım.Sevmek mi ¿ ben sevgi nedir bilmezdim ki. Ruhunu anlattım her şiirime,her yazıma her gülüşüme. 'Kaderimsin' dedim, ben bağlandıkça o uzaklaştı. Ayrılalım dedi, bilirdi inatçılığımı. Olmaz diyorsam olmaz asla vazgeçmem derdim.Ve teklifini kabul ettim. Sen bilirsin dedim, doğru ya benden vazgeçen sendin. Hiçbir zaman seni seviyorum demedim, çünkü bilirdim o da gidecekti düşüncelerimin boğazına hançer saplayan meleklerim gibi. Ben zaten kaybetmeye alışkındım, içimde en ufak bir duygu kalmadı artık. Ondan önce güvenimi kaybetmiştim,hayallerimi kirli bir çöp kutusuna atıvermiştim.Var olmanın tadını unutup yolsuzluğa sürüklenivermiştim. Ruhumu arsız bir kuyuda sürgüne mahkum etmiştim. Biliyordum bunları, çünkü alnımda yazılı olan kaderi seneler önce çözüvermiştim. Hep bir ayrılık, sebepsiz yere terk ediliş yazar benim okumaktan nefret ettiğim o satırlarda. Kimseye bağlanmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Belki.. dedim, belki farklı olur bu sefer. Çünkü gerçekten ilk defa sevmeyi öğrenmiştim. Yazık, değmezmiş ! Kal desem de gidecekti zaten, ve ben yine eski halimi benimsedim. Bu sefer biraz daha kırılgan,tamamıyla duygusuz. Ve el mahkum- artık her zamankinden daha mutsuz ! ruhunda beslediği yaraları kapatamayan, hiç kimseye güvenmeden yaşayan, gerçeklerini asla ve asla unutmayan biri oldum. Eskisi gibiyim, biraz daha gaddar,biraz daha karamsar. Ve artık.. seviyorum ben geceleri, ruhuma hükmettiğinde karanlıklar. Ve nedense, hiç bir maruzatta ehemmiyet teşkil etmiyor, benim yalan olarak kabul ettiğim doğrular.
Ben, Tanrı değilim, affetmem. Beni mutsuzluğa sürükleyenin mutluluğunu isteyecek kadar büyümedim. Bu konuda kolay kolay da büyümem. Lanet olsun, ölümü bekleyen aciz bir deliyim ben. Bir daha güvenmek mi ¿ Amman uzak dursun, o hatayı bir kere yaptım, bir daha asla denemem.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)