23 Kasım 2014 Pazar

Karışmak,karmakarışık olmak bu olsa gerek.Şimdilik fazla söze yok hacet.Elbet bir şeylere bir şekilde geri dönülecek.


'' Her şeyin zamanı var. Bende elbet mutlu olacağım, ben de bir şekilde sıkıntılarımdan kurtulup hayatın tadına varacağım. Seveceğim ve karşılığında muhakkak sevileceğim '' diye bekliyoruz. Aslında yalandan yere kendimizi teselli ediyoruz. Oysa ki .. Hiçbir şeyin zamanı yok ! Yavaş yavaş ölüyoruz.


Ve son olarak üstadım, eğer sevilmen gerekseydi - herhangi biri tarafından ailen dolayısıyla bulunduğun ortamlardan falan filan - çoktan erişirdin o gereksiz duyguya. Sen nasıl ki benimsenmek istiyorsun ya kendi evrenindeki saçmalıklarda. aç gözünü ve etrafına bir bak. O kadar çok sahte kişilik var ki.. Şu zamanda karşılıksız sevilme denen o muhteşem hissiyat sana mı bâki kılınacak. Diyeceğim o ki, yok yere kendini kandırma. Mutlu olman gerekseydi çoktan olurdun, bir şeylerin sende yer etmesi Tanrı tarafından emredilseydi .. Sen de adam yerine konulurdun .




Ya baktığım her yerde seni görüyorum ya da .. Gözümün daldığı her yere sırf seni görebilmek için bakıyorum. Mutsuzum evet. En başta düşüncelerimi susturamıyorum. Mutlu olmanın yolu başkalarını mutlu etmekten geçiyor ya. Bu ibarenin noktası virgülü -mutluluk denen kavramın o nahoş varlığı - alayı palavra. Ben mutlu etmenin mutlu olmaktan geçeceğine inanıyorum. Şöyle ki, evveliyatında önce sen mutlu olacaksın. Sonraki aşamalarda -eğer gerekirse- bir başkasını mutlu kılacaksın. Önce pastanın tadına sen bakacaksın ; beğenirsen etrafında dolananlara küçük küçük dilimler şeklinde ikramlarda bulunacaksın. Bilmediğin hüneri, görmediğin marifeti, işlemediğin cinayeti ve yaşamına vakıf kılınmayan mükemmelliği diğerlerine sunmayacaksın. Ha, böyle bir kavramın varlığı yokluğu nasıl anlaşılabilir ? Orası da-elbette ki- ayrı bir muamma. Fakat, önce sen ateşe dokunacaksın, canın yanmıyorsa herkesi yamacına çağıracaksın. Eğer canın acıyorsa .. diğerlerini o ateşten uzaklaştıracaksın.




Artık .. Midem bulanıyor sahiden. Yazıdan, kalemden kaderden her şeyden. Senden ondan bundan benden ..  Eskiden yazma adına ilhamlarım vardı, çok eskiden. Ne kaldı ki elimde zaten şimdi eskilerden ¿ 

Hiçbir şey diyor sevgili defterim. Giden gitti, kalan ne yapabilir ki bir başına yalnızlıkla sarmaş dolaş olunca. Buna istinaden, hiçbir şeyi rayında veyahut da yolunda gitmeyen bir hayatı varsa.. 

Üç beş donuk satıra sığdırmaya çalışır o bedbaht yaşanmışlıkları da, elinde avucunda bir şey kalmamıştır artık. Derinlerde bir yerde kanayan yaralarından başka. 

Midem bulanıyor sahiden, üç kuruşluk kahpelere kitaplar yazılması. Yudumlanan her kadehte adlarının ince ince anılması. Aslında hiçbir değere layık olmayan o ucuz fahişelerin an be an el üstünde tutulması ! 

Ne zaman doğruyu sevmeyi öğreneceğiz ? Ya da , ruhunu ortaya koyarak sevmeyi öğrenemeden bu dünyadan göçüp gidecek misiniz ? 

Siz diyorum ! Evet siz . 

Çünkü, bu yargıya kendimi katmıyorum, ki ben ne severim ne de bir başkası tarafından sevilirim. Fakat şundan da adım gibi eminim. Ben seversem, aşkın mükemmelliğini, solan güllerin yeniden dirilişini, ölü bir cana canhıraş çığlıkların koğuşunda hece hece nasıl can verilişini yeniden dile getiririm. Ben seversem.. Ah işte mecalim yok böyle aptal bir oyunu yeniden oynamaya. Fakat işte o zaman aşkın yüceliğini yeniden gözler önüne serdirtirim. 

Neyse efendim, ben'le alakalı olan kısma şöyle bir narin çizgi çekelim asıl meseleye yani sadede gelelim. 

Herkes yalnızlıktan ve aşksızlıktan şikayetçi, peki kardeşim sen doğru düzgün sevmeyi becerebildin de, o mu sahte yüzlere bürünüp seni bırakıp gitti. Tamam gitmiş olabilir, peki sen.. Bu durumda fazlasıyla haklı iken, neden farklı bedenlerde o unutamadığını bulmaya yeltendin ki ? Madem hatrın kaldı o şahsına münhasır zavallıda, adı kaldı her bir yerde, odandaki perdesiz duvarlarda. Niçin başkasının duygusuyla oynadın da, ondan vazgeçmeyi denedin ki. 

Peki şimdi sormak isterim sana, onun yaptığı hayvanlık da .. Senin yaptığın şerefsizlik değil mi ? 

Özetle geçmekteyim - şimdilik - bu mevzuyu . Konuya dair akıtabileceğim fazla önsezim var. Şu anlarda yarım kalmalı, tamamlayacağım elbet bir ara fakat, dilsizin kaleminden ısdıraptan başka ne akar ? 


Geri dönüş yapılacak . Hah bir de işin bu kısmı var. Adam - burada adam derken hem kadından hem de adam sıfatına layıkıyla yakışamayanlar gem vurmaktayım. İyi anlamda adam sıfatı için erkek olmak gerekmiyor. Yürekliysen, bir kişiye bağlıyorsan hayatını, diğerleri tarafından seviyorsan ve seviliyorsan, seninle alakası bulunmayan haksızlıklara karşı çıkıyorsan, aldığın nefesin hakkını veriyorsan, saygı gösteriyorsan her yerde ve her şekilde, buna mukabil saygı gösteriliyorsan,  haklı olduğunda kendini savunup haksız olduğunu düşündüğün anlarda eğer ki susuyorsan, yapman gereken her bir sorumluluğu yerine getiriyorsan, bir şeyleri gerçekleştirebilmek adına - mucizelere imza atabilmek mesela - kendini zorunlu hissediyorsan .. Adamsın işte benim gözümde. Kadın da olsan adamsın, erkeksen de . 

Bir de adam olamayan ucubeler var. Kişinin gayet iyi bir hayatı var. Evi mutluluğu, karısı çoluğu çocuğu pek çok ortamlarda da yüksek derecede saygınlığı. Fakat o kendine ait olan insanların dışında başka birine göz koyuyor. Senden hoşlanıyorum diyor mesela, ve bunu belirtirken de en ufak bir utanç belirtisi göstermiyor. Öylelerine işte adam değil, yüreksiz deniliyor. 

Sen nasıl bir yaratıksın ki, sahip olabileceğin her şeye vakıf kılınmış iken, başka varlıklara göz kaydırabiliyorsun. bunu hangi cesaretle yahut da hangi yürekle yapmaya kalkışıyorsun ? Sende düzgün bir yürek, akıllı bir davranış biçimi olsa idi zaten .. Bunu yapacak kadar aşağılık olamazdın, sen de biliyorsun. Da işte bir türlü kabul edemiyorsun. 

İnsanoğlunun gönlü açtır, bunun farkındayım da bu tarz saçmalıklara ' boş ver gitsin ' diyemiyorum. Yargılanması gerekiyor onların bir şekilde mesela, gerekirse ibreti alem olabilmek adına asmak lazım onları. Dar ağacında, gıdım gıdım canını verirken diğerlerinin de bakmaya yarayan organları onlara kaysın. Cezalandırılmaktan korksunlar. Ve o kişi etrafına ün salsın. 

Aslında düşündüğüm zaman, ben pek çok kere rastlaştım bu midesizlik durumuyla. Onları can çekişirken ve canını yavaş yavaş verirken izlemek, resmetmek, ' hak ettiğini sonunda buldun ' demek çok hoşuma gidecek galiba. 

Birini seviyorsan, hayatın boyunca ona ait kalmak zorundasın ! Başka birine yer vermek kabul edilemez benim dünyamda. Kızıyla yahut da erkeği ile .. Oynaşmak senin ne haddine ! Gözü aç, gönlü fukara ! 

Ha eğer ki sevmiyorsan ve ben hep yalnız kalacağım diyorsan benim gibi mesela .. Ya da seviyorsun da, onun sende gönlü yok icabında ..  O zaman tamam, yalnızlığınla baş başasın her halükarda . 


İnan çok üşeniyorum. Uyumaya , uyanmaya, dirilmeye, bir şekilde kendime gelmeye. Bir yerlerde kalmaya veyahut da gitmeye. Bir şeylerin değişmesi gerekiyor sanıyorum bir şekilde. Fakat nasıl olacak bu, neye ithafen, ya da kime . Adam akıllı düşünmeye bile üşeniyorum şu sıralar. Doğru ya, kalleşliğin en isabetlisini yaparsan o diğer insan sıfatıyla anılanlar seni adam yerine koyarlar ! 

Ayıptır söylemesi, yahu her ne kadar adamı biraz utandırsa da. Çoğu anda cuk diye oturuyor yerine şu iki kelamı arada laf diye söylemesi. Öyle bir kelime ki, karşında bulunanı - eğer laftan anlıyorsa - utandırıyor . Tabi orası da ayrı, eğer utanmayı biliyorsa utanması gerekiyor. Ki böyle adamlar bu lafı kolay kolay söyletmez, bahsinin bile akıldan geçmesine izin vermez ..

' Deveye diken, insana ' hay allahım yine getiremedim tabi devamını lakin sen benim ne demek istediğini en ince detayına noktasına kadar anladın. 

Yalan mı kardeşim, haydi biri çıksın da yalan olduğunu ispatlasın bana. 

İnsanları pek fazla tanımamakla birlikte az çok bulunduğum ortamlarda rastlıyorum üç - beş kısacık bir bakışa. 

Karşıda bulunan bir genç, fiziksel özellikleri itibarı ile düzgün bir görünüme sahip, yakışıklı da. 
Güzellik çirkinlik meselesi göreceli bir kavramdır , tamam. Hani sana güzel gelen diğerine çirkin de gelebilir ona da tamam. Eh be abicim, senin hayatına sana güzel geleni değil de sana güzel güleni sokman gerekmez mi ? 

Haydi diyelim, bir şekilde kaptırdın gönlünü birine. Sadece gülüşüne ve gamzelerine aşık oldun, ihtiyaç duymadın hiç bedenine. Hayranlık duyduğun gözleri idi, giderdin gerekirse onunla ölümüne. O derece şiddetli seviyordun hani. Bir şekilde koptu aranızdaki bağlar - burada bağların nasıl ne için niye ve kim tarafından koparıldığı da önemli tabi. Hani ortadaki sebep neydi. Bir cinayet işlemek istiyorsun birinin canına kast ediyorsun malum. Duygu ve düşünce mahzenlerini yıkmayı başaracak kadar mantıklı sebeplerin olması gerekli. Öyle bir neden olacak ki.. Hem duygusal kişiyi dağlatacak, hem de mantığıyla hareket eden realist varlığı yerinden oynatanacak. Onu öyle bir hale getirecek ki, gerekirse o hislerini hayatından silkeleyen adamı için için ağlatacak. O derece kuvvetli bir depreme ortam yaratacak yani. 

İşte bir şekilde olaylar oldu, terslikler , zıtlıklar. Düşlerde birleşmeler ve düşüncelerde zıtlaşmalar. Anlaşamadınız hani. bitti ve gitti. Ne yapacaksın bu durumda ? Oturup ağlayacak mısın haline. Ya da sırf ' belki unutabilirim ' diye yeni umutlar mı dağıtacaksın sana karşı temiz bir şeyler gizleyen herhangi birine. Mavi boncuk mu dağıtacaksın yani herkese ? Hayır yani, bir şeyler yaşadın, çoğu iyi ve güzeldi. Ve çoğu hatırda kalıcı şeylerdi. O yüzden demezler mi ' ilk aşklar her zaman hatırlanır ' diye. Unutamayacağını bildiğin halde, neden çorap değiştirir gibi sevgili değiştiriyorsun ki yani. amacın ne. Biraz dinlen, bir soluklan . Ve en önemlisi, önce kendini dinle. Ya o unutamadığınla yaşa, ya da .. Kapat perdelerini girmesin kimse içeriye. Alma hayatına kimseyi, bunu yapmak o kadar da zor değil ya. Üstelik, senin canın yandı, kaç kere terk edildin bu aptal aşk masalında. Neden başkasının canı da yansın ki senin sayende. Utanmıyor musun hem, gönlünde biri taht kurmuş iken, oraya dışardan birini dahil etmeye ! Nasıl bir sevme durumudur bu, kızı da erkeği de bu zamanda hepsi aynı. Din dil ırk cinsiyet hiçbir ayrım yok. Herkes alışmış denek olmaya, başka birileriyle bir şeyleri denemeye. Başaramamaya, yenilmeye. Sorsan, hepsi çok sevmiş birbirini.  Son raddesine kadar, harfi harfina ! Herkes alışmış bu zamanda, oyuncak bebek misali elden ele gezip kucakta beklemeye . 

Bu konularda eski kafalıyım açıkcası üstadım, ben bir bakışla koca bir ömrü mutlu mesut geçirebilecek bir kapasiteye sahibim. Ve yine kısacık bir sözle - ya da davranışla, benle akalı noktaları es geçmek lazım şu satırlarda her neyse -  koca bir ömrü toprağın altına sokmayı isteyebilecek kadar yetenekliyim. Benim sevgi anlamım bedende değil, ruhtadır üstadım. Ben yeri gelir bir çift gamzeye ruhumu adarım . Taparım sevmelere, eğer ucunda beraber gitmek varsa kor ateşlere, birlikte varmak varsa yolun sonunda ölüme . 

Gidiyorsun, hatunun dış görünüşüne aldanıyorsun bir kaç özlü - sözlü sahte cümleleri dile getiriyorsun. Sonradan da bir öğreniyorsun ki.. Onun beraber olmadığı mahlukat kalmamış ortalıkta ! - Bu mevzulara giremiyorum çünkü konu hakkında fazla bir sezgiye ya da öngörüye sahip değilim. Şöyle ucundan bir lafını edip yine asıl meseleye döneyim . 

Hayatına birini alıyorsan ya da almaya yelteniyorsan güzel geleni değil, güzel güleni tercih edersin. Sonuçta hayat arkadaşın olacak o senin. Öyle yarı yolda bırakıp da gidebileceğin türden biri olmayacak. ruh eşin sayılacak o artık senin. Ölümlerin - cansız çocukların -  onun varlığında yeniden doğacak. Her sabah ona sevinçler eşliğinde günaydın diyeceksin mesela, ruhu ruhuna dokunacak anlatabiliyor muyum. Sadece o seninle diye huzura kavuşacaksın, yaşadığın mutluluk olacak fakat öyle bir şeyler yaşıyor olacaksın ki.. Mutluluğu adlandıramayacaksın. Nefes alışları o derece kıymetli kılınacak. Bunu aslında sen sağlayacaksın. Yapabilecek gücün varsa aşka kanat çırpacaksın. eğer yapamayacaksan.. Aşka hiç dil uzatmayacak, el çırpmayacaksın . Yüreğinin kapılarını açtığın ve onun da kapılarını açtırmayı başardığın anda, etrafa neşe saçmanı sağlayacak olan bir kaç tebessüm dışında başka ne istersin. Neyi istemeye hakkın olabilir ya da ? Hiç mi eskinin aşklarını işitmedin sen. Sevgi, sevme denen o kıy'a- metli ezgi, yalnızca yürek ile gerçekleştirilir, bilmez misin . 

Tabi farklı isteklerin ortaya çıktığı zaman, hatundan ters tepkiyi gördüğün an kolay kolay avucuna düşüremeyeceğini kavrayıp bir şekilde kaçar gidersin. Onu hayatından .... edersin. Neyse artık ne edersen et. 

Küfre yatkınım bu ara, ufacık da olsa düşüncelerimden ötürü kırdıysam eğer seni, bir ara varlığımı hatırla ve beni affet . hiç anımsamasan da olabilir aslında, nasıl olsa senin sayende bitmeyecek bendeki bu gaflet . 



6 Ekim 2014 Pazartesi

Yok başlık falan .

Gitsem diyorum. Öyle bir gidiş olsun ki, tarafımdan gelişi yok, yollarım hep kapalı ve asla geriye dönüşüm yok. Gitsem diyorum. Olduğum yerin acısı az, huzuru çok. Gitmek istiyorum, bu şehirden, Kanlıca'dan özellikle, bir türlü bahçelerine sığamadığım Beykoz'dan. Benim bu isteğim, İstanbul'a ait aslında. Kurtulamıyorum bir türlü bu şehirdeki vazgeçilmez yoksulluktan. Gitsem diyorum, alıp başımı gitsem sadece .. Fakat ne çare ! Kafa aynı, dertler kalıcı olduktan sonra benim bu isteklerim hep sözde ve ziyadesiyle bir kaçış, şahsım adına t'üretilen birkaç komik  bahane. Öyle çok kinliyim ki kendime, bu isteğim yalnızca zat-ı alim üzerine. Sıkıntılarımdan ve düşüncelerimden kopmak istiyorum artık, yok olmak adına yegâne nedenim bu işte .

Bu şehir, artık canmı daraltıyor. Gizli küfürleri var, ve sinsi savaşçıları. Durduk yere onları hep zindanıma salıyor. Bu şehir, yaşanması yasaklı sayılan her türlü duygunun intikamını bir tek benden çıkartıyor. Anlamıyorum ki, İstanbul benden ne istiyor ! Al artık canımı şeklinde tezahüratlarda bulunuyorum, hiç oralı olmuyor, allem edip kallem ediyor da canımı almıyor. Git başımdan diyorum, yaramaz bir çocuk misali hem lafımı dinlemiyor hem de canımı sıkmaktan bıkmıyor. Tuhaf bir zevk aldığı kanısındayım bu vaziyetten ötürü, çünkü ne yaparsam yapayım ben onu tersledikçe o inadına peşimi bırakmıyor. Usandım bu yersiz ve sebepsiz gidişlerden, ulan İstanbul. Adında meymenet yok ki. Dağ taş dinledi, sesimi işittikçe feryadımla inledi, halimi anlayıp el uzatıp dostane görünmeyi yeğledi de.. Bir tek o benden elini eteğini çekmiyor. Bataklığa saplanmışım adeta çilelerimin yobazlığından dolayı, beni arnavut kaldırımlı nahoş sokakları anladı da, bir tek onun buzdan kaleleri anlamaya yeltenmiyor !

Ah be sevgilim. En çok senin hayatımda olmanı istemiştim. Ne bileyim, söylediğin o tatlı sözlere sahiden layık görmüştüm kendimi, sen nasıl beni benimsediğini ve önemsediğini belirtmiştin ya, ben de buna mukabil o kıy'a'metli sözcüklerin gerçek olmasını istemiştim. Neden olmadı peki, bunun olabilitesi hangi vuslatta mümkün kılınabilir ki ! Tam alışmıştım sana, ne bileyim harbiden yer vermiştim kendimden fazla minik dünyamdaki kocaman ruhuna, ruhumdaki aydınlıkta. Tam sana tamam demeye yelteniyordum aslında tuhaf bir utanmazlıkla, yine aklıma gelen başıma geldi işte. Yine baş başa kaldım yalnızlığımla.

Ah be sevgilim. Söylediklerinin ve yazdıklarının, yüreğinden sızdırdıklarının her türlü yaşanabilir olmasını istemiştim aslında. Tamam, bir takım çekincelerim vardı bu durumun gerçek olamayacağı hususunda, fakat kalıcı olsaydın.. Durduk yere gitmeseydin mesela, birazcık daha tarafımla uğraşsaydın. O zaman kazançlı çıkacaktım ben bu aşk masalında. Yine kaybettim ben , ne zaman kazandığım oldu ki zaten. Tanrı tarafından nasıl yapılabilir ki bu hata ! 

Ah sevgilim.. Ben seni, hiçbir karşılık beklemeden sevmeyi denedim. Başardım da bunu. Sesini duyduğum an mutlu olmayı, sana kendimi anlatmayı ve sana seni sormayı. Ruhumda yeni bir hicran var edilmesi yerine, solan küllerimden yeniden doğmayı, her imkansızlıkta beraber olmayı, asla terk etmemeyi ve vazgeçilen olmamayı.. Seninle görmek, okumak tatmak, yazmak, seninle bir şeyler yaşamak, paylaşmak, gerekirse tartışmak, kalp kırmadan uzlaşmak, gezmek dolaşmak, o ölümcül anlarımı yalnız seninle ölümsüz kılmak istedim. Seni istedim ben.  Bunları hep önemsedim aslında. Yalnızca sana fark ettiremedim. Lakin, yapabileceğim bir şey yok, fıtratım gereği böyleyim. Sevgimi belli edemem nefretim kadar, ne yapayım. Kendimi mi değiştireyim ? Hani aşk, kişiyi olduğu gibi kabul etmekti ? Hani aşk, ne değişmek, ne de değişmeyi ve karşındaki kişiyi değiştirmeyi denemekti. Hani o müptezel duygu, içine girdikçe delerdi adamın kalbini, herşeyi olduğu gibi kabul ederdi , kanlı bir hançerdi aslında o, hasretle seviştiğin an yüreğine saplanır da, sevdiğinin gelmesini beklerdi. Taa o gelene kadar hasretinden sol yanına prangalar sererdi, dayanılamaz acılar çektirirdi  ..?  

Aşk, masumluğun simgesi değil miydi bizim için. Biz dedim pardon efendi, bu oyunu sen başlattın sen bitirdin. Ve bir başıma kalınca ben hep köşeme çekilirdim. Yine öyle yaptım, yine delirmenin eşiğindeyim ! Biz değil, evet ben. Bana göre aşkın tanımı bu idi. En azından benim masalımda kanmak ve kandırılmak tabirleri tarafından yok edilmişti. Ah işte, ben öyle sanmışım sadece. Meğer onlar yok edilmemiş, meğer onlar her zaman her yerde, her hatırda her cümlede görünür imiş. Nasıl hissedemedim ki ? O kadar özümsemiştim işte seni. Bendeki harikalar diyarında yalnız sen fazlasıyla yer edindin. Şimdi yoksun ya, - gerçi ufak tefek bahanelere sığınarak silinip gittin, bu durumda hayran olunmayı ve ruhuna bağlı kalınmayı hak etmeyen birisin, neyse orası ayrı bir mevzu ve daha müsait bir durumda değineceğim bu mevzuya, şimdilik üstü açık kalmalı her halükârda - haddinden fazla ihtiyacım var yalnızca sana.

Ah be sevgilim.. Beni en çok sen üzdün. Çünkü, başka hiçkimsenin ruhuma bu denli dokunmasına.. Dokunmak ne kelime, el uzatmasına dahi izin vermedim. Az çok bilirsin, kendini nefes almakta olan her bir canlıdan soyutlayan bir adamdım ben. Hâlâ da öyleyim . O içten davranışlarla - çoğu zaman sahte olur bu muamma bağlantılar, ondan  - pek barışık değilim. Uzak durmak çok daha mantıklıydı benim için. Şahsıma yakıştırılamayan sözler işittim, yanlış algılıyor deyip sustum. Sesimi kestim. Hiçbir vakit de doğrusunu kanıtlamak adına herhangi bir çaba sarf etmedim. Benimle alakalı istediğini düşünmekte özgürdün, kabul ettim. Ki ben, onlara layık olacak en ufak bir hareket sergilemedim. Alttan aldım, sustum, yutkundum. Dilimin ucuna kadar serildi kelimeler, kendiliğinden çıkmak namına resmen aklımı çeldiler de , yine de bir şekilde engelleri koyuverdim. Konuşursam, giderdin. Beni galeyana getiremediler. Onları engelledim de, bir sana engel olamadım işte. İşin neticesinde gitme diyemedim. Kırılıyorum ve üzülüyorum dedim, bunları alenen sana belli ettim ! Fakat ne fayda, sonunda da .. İşte ! Parçalandım iyice, paraladım hüzünlerimi içten içe, yıkıldım günden güne .. Yine de üstelemedim. Sırf kaybetmeyeyim seni diye, adıma yakıştırdığın o çirkin hakaretlere dudak bükmedim. Ses etmedim. Olacaktı böyle, Çünkü ben hem kendimi, hem de alnıma kazınan o meşum mu meşum, o kalleş kaderi iyi bilirim. Nihayetinde .. Kendimi unutmuşum zaten , seni de kaybettim ! En çok da , verdiğin o sözleri tutmayışın koyuyor bana, inceden inceye yağan kar taneleri misali dokunuyor ruhuma ! 

Ne edeyim ? Geri dön ' diye yalvarmam mı gerekli şimdi sana acaba ? Ayaklarına falan kapanayım bir de ha ? Asla !   Böyle bir serzeniş derinden tetikler ruhumu, ve celp ederim ismi lazım olmayan, tabire layık görülmeyen yeni cins rüyalarımla. Hayır hayır, kesinlikle haram bu ihtilâl bana, böyle bir ihtimale kalmışamam asla, hele hele gecenin en açık olduğu sırada, lacivert mehtaplarda . 

Madem gitmeye meyilin var .. Meydana gelebilecek her mahkumiyette hazırlıklısın bu konumda.. İzin vermekten başka bir çözüm yahut da çare çıkmaz elimden, dur hecesi akmaz yüreğimden, bunu dile getirmek , yahut da tekaffuz etmek demek ne haddime, haşa ! Öyle bir terbiyesizlik yapamam, büyük rezillik yaşanır ve yazılır gıyabımda. Adım tarihe yazılır kara kara taşlarla. 

Yine de .. Keşke gitmeseydin. Keşke ' Hâlâ seninim' diyebilseydin. İşte o gerekli bahaneler sayfasında, değişecekti tüm hayatım tam anlamıyla. O kadar sığınmışım, o denli alışmışım ki varlığına .. en çok da sensizlik ve bu canhıraş sessizlik gidiyor zoruma . 


Ne yazık ki, biliyorum. Bunları, bir ölüyü yeniden diriltebilmek adına gerçekleştirdin, farkındayım. Bu yüzden çoğu zaman hiçbir güzel lafına kendimi kaptırmadım. Aramızda kalıp da bir türlü kurtulamayan kelimelere sığındım, bir yandan hayır dedim, diğer taraftan seni hep onayladım. Kimseye benzetmedim seni, ben zaten kimseyi tanımam ki. Fakat bu tavrınla, bende kapanması mümkün olmayan yeni yaraları araladın. Pek çok kanayan hataya sahip iken ben, kendimden vageçmişken, ondan bundan, önemli saydığım herbir şeyden. Bunu neden yaptın ha, ya da ben bunu hak edecek ne yaptım. Nerede kabahatim var, ya da birinin ahını mı aldım ? Kesinlikle imkansız bu,  tamam melek değilim elbette fakat. Neyse, kapalı kalsın şimdilik bu duygu. Sonra akıtacağım içimdeki tarifi imkansız kini ve tarafımdan belli edilemeyip de siyaha yani nefrete dönüştürülen sevgiyi. 

İsyanım kimseye değil, beni bunlara sen layık görmektesin sevgili tanrım. Madem sürünmekle ruhumu cezalandırdın, kavrayamıyorum ki, başkalarının acılarını çektirmek, öcünü alıp da rahat rahat iç geçirmek adına mı beni yarattın ! Bir kere güldürmemek namına mı bu saygısız tavırların !

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Şizofreni belirtileri'm part 1 .

Sana değerli bir sır vereyim mi sevgili yalnızlığım. Rahatsızlık derecesindedir benim kıskançlığım. Sen benimsin, onay vermektesin, kabul etmekteyim ve senden gelecek olan her türlü cefaya razıyım. Fakat o derece haddini aşıyor ki bendeki o kıskançlık denen mahir haysiyet, seni bile başkalarıyla paylaşamayacak derecede - bu mevzuda hassasım fazlasıyla, malum saygı göstermek lazım - sıyırmış durumdayım. Ben öyle bir hale gelmişim ki şu müebbet cehennemde .. Sadece sen bana mahkum kılındığın halde, seni bile kendimden sakınmaktayım. Hani bazıları ruha aşık olur ya, kimileri ise geçici silüetlere, o beş para etmeyecek derecede pahalı görünen çirkin bedenlere ... Ben de zorda kaldığım anlarda bir tek sana sarılmaktayım. Arada bir bunaltıyorsun ya sırf sana ait kıldığım gizli düşüncelerimi - sırlarımı yahut da sinsi tebessümlerimi - işte o anlarda sana fazlasıyla darılmaktayım. Bir tek sen kaldın benim çilekeş baharlarımda, sen de beni sakın ama sakın bırakma emi. Katlanamam bu duruma, bedeni yok etmek kolay mesele. O değil de imkansıza erişirim en sonunda, yokluğuna dayanamayıp ruhumu dar ağacında sallandırırım. Diyorum ya, kimileri resimlere aşık olur, kimileri çiçeklere,  kimileri de sevmeleri karşılığında güneşlerine hakim kılınan o muhteşem gülüşlere, günlere, velhasıl kelam sevilmelerine, doğaya mesela evrene sayısız güzelliklere.. Benim tek sırdaşım sensin, anlaşmamızın kurallarını belirlemiştik en başında, o nedenle beni asla terk edemezsin. Zorunlu kılındım gökyüzümdeki sayılamayan varlıklarıma, o nedenle ben seni bırakmaya tenezzül edemeden, senden artık vazgeçiyorum ' diyemeden benden gidemezsin. Benim olmaya, benim kalmaya, ve yalnızca benimle yaşamaya ant içmiştin en başında, bu yüzden mezarlığımda alev alan sancılarımı yüz üstü bırakıp da gitmeyi deneyemezsin . Yeltenemezsin buna ! Adam ol, sakın kaçmaya kalkma, bir şekilde elde ederim bulurum ve yarım kalan hesabımı sorarım her halükarda, benden asla gizlenemezsin .


Demode oldum artık muhtemelen, artık beğenilmiyor yazılarım. İçimde hep gizli kalıyor ağlayıp da akıtamadığım sızılarım. Olsun be, en azından sen varsın be muhterem yalnızlığım !

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Kafamın içinde binlerce başıboş düşünce. Sen gidince korktum ben, sensizliğe düşünce, boşluğa dönüşünce..

Hep bir şeylerden eksik büyüdüm. Sevmelerden yoksun bırakıldım. Çocukluğumu hiçbir zaman tam anlamıyla yaşayamadım. Baba sevgisine her zaman hasret bırakıldım. Zamanla büyümeye başladım, önüme serilen yalanları oyladım, iyi kötü karşıma çıkanları kader başlığı altında art arda topladım, ne var ne yok avuçlarıma iliştirilen acıları hep onayladım. 
Zamanla büyüdüm biraz, okula gitmeye başladım. ben diğerleri gibi hiçbir vakit koşamadım. Lise zamanlarım oldu, okulu pek severdim tiksinmeye başladım. Hep uzakta bırakıldım, hep kenardan manzarayı izlerdim ben.Hiçbir zaman o cam kenarına ilişme hakkına sahip olamadım. Sahipleri vardı oranın,o muhteşem manzaranın. Hiçbir zaman uzun süreli arkadaşlıklarım olmadı benim, sevilmedim kimse tarafından, candan arkadaş sıfatına layık görülmedim. Menfaatsiz dostluklara bulanmadım. Hata kimdeydi, neredeydi bulamadım. Hep kendimde suçu arar, eninde sonunda benliğimi karalardım. Hiçbir zaman bedelsiz içtenliklere layık olamadım. Kabahatim neydi, kime ne yaptım ? Bilemedim, bu şerri hayra yoramadım. Kimseye de soramadım. Samimiyet meselesinde bile kartları hep açık oynadım da samimi olmayı yahut da varlığımla samimi olunmasını başaramadım. Hiçbir zaman hiçbir şeyi normal olarak yaşamadım.Ben hep susanlardandım. Konuşacak kimsesi olmadığından ötürü, yalnızlığında boğulanlardandım. Şimdi.. O eksiklikler büyüdü içimde, kocaman bir yara haline geldi. Azrailin bile yanıma yanaşmaya takati kalamadı, ürktü benden. Çünkü halim, onun vaziyetinden fazlasıyla beterdi. Şimdi.. İçimde o eksiklikler, acılarla büyüdü, Tanrı tutamadı ellerimden, vahşetiyle üzerime yürüdü. Şimdi o eksiklikler.. Dağları aştı geldi, gözlerimden akanlar eskiden yaş mahiyetindeydi, şu kısacık zamanda kırmızıya büründü. Şimdi o eksikler, dillerinde kelepçe canavara dönüştü ! Boyun eğemem artık, her yeri kan bürüdü .



Kısa kalması gerekenlerden. Eski yazı hayatıma yahut eski yazma hevesime ne zaman geri dönebilirim , bilemem. İstiyorum bunu fakat zaman yeterli veya müsait değil, yaşam savaşındayım şimdi yalnızca yazmayla yetinemem. İlerleyeceğim elbet yolumda ancak.. Kafam rahat olduğunda . Sen içini ferah tut mukaddes kalemim, terk etmemek üzerine ant içerim, ben seni bir kenarda köşede gerekirse bir ömür bekleyecek ve bekletecek kapasitedeyim .

21 Haziran 2014 Cumartesi

Çok karışık düşünceler içerisindeyim ve uzun bir aradan sonra kalemi elime alınca saçmaladım farkındayım .


Dinine imanına söveceğim şimdi de, bana yakışmaz. Gelmişini geçmişini öveceğim şimdi de .. Bana yakışmaz. Peki, bana ne yakışır ? 

Toplum olarak kız evlatlarını pek çok şeyden mahrum bırakmaktayız. Kızım, oraya gitme, başına şu gelir. Kızım, buraya gitme öyle böyle olur. Peki, bu masum kızcağız, hayatın nasıl olduğunu nereden ve nasıl öğrenir. Hep esirgeyerek ve sadece uyararak, onu ne kadar koruyabilirsin ? Dışarı çıkmaktan alıkoyarak, nereye kadar susmasını sağlayabilirsin. Anlıyorum, Türkiyede çok zor anne yahut da bir bayan olmak, iyi güzel de yaşanması gerekiyorsa elbet bir gün yaşanacak, ölmesi gerekiyorsa ölecek gülmesi gerekiyorsa gülecek gitmesi gerekiyorsa gidecek. Hayat denen engebeli kaldırımda, devamlı önüne taş ola ola, engel çıkara çıkara, mazeretler suna suna, nereye kadar ruhunu yaşatabilirsin. Bir bayan olarak, kız evlatlarının bu kadar kısıtlanmasını hoş karşılamıyorum. Neden, gecenin on ikisinde kafamı rahatlatmak adına sahile veyahut kimsenin olmadığı bir denizin kıyısına gidip de kendimi dinlemekten alıkonuyorum ? Erkek denen adamlık mertebesine erişmeyen zavallı mahlukatlar yüzünden. onu yapma bunu yapma diye diye aptala döndürüyoruz etrafımızdakileri. Ve biz de onlar gibi oluyoruz zamanla bittabi.Bazıları da hayır dendiği halde, inadına gider tersini yapar. İşte, bana da bu cesaret ilacından gerekli. Öyle nahoş bir mertebeye erişmişim ki, hiç kimseye ve hiçbir şeye tahammülüm yok. Burada kimse dokunmaz sana, adam gibi yaşayabilmek adına sadece burada nefes alman yeterli dese herhangi biri bana, eminim ki yerleşeceğim o ıssızlığa kıdemli. Çünkü, hiçbir vakit güzel bir hayatım olmadı,insanlarım olmadı benim kısıtlarım ve engellerim her daim baş ucumda yer aldı. Akrep yelkovanın ardını arkasını bırakmadı, ee bende de malum saniyeler akıp gittikçe sabır denen kavram kalmadı. Bu nedenle nefret ediyorum yanımda bulunan yapmacık her insandan. Bulunmamalarını tercih ediyorum şahsen, öyle suratsız bir hale geliyorum ki o anlarda, en azından yanımda var olmalarından ötürü rahatsız olduğumu anlayacak kapasiteleri var, yüzümde belli ettiğim sırada bu durumu, hemen yanımda ayrılıyorlar. Canıma minnet yahu, evrenden soğudum şerefsizlerin el üstünde tutulduğunu anladığım an, sildim lügatımdan bu herhangi bir gereği bulunmayan sahtekar oyunu. Kabullenemiyorum cancağızım, cidden onay veremiyorum şu saatten sonra özgürlüğümün haysiyetsiz kişiler nedeni ile kısıtlanması durumunu. Erkek evlat önemli, tabii ya elin kızının hayatını karartacak, sırf iki bacak arasında münasebetsiz işler yapıp soyunu dallandıracak.. Sendeki soyun da, sahip olduğun amaçların da hepsinin anlamsızlığına al benden bir tuzak. Herşeyini kaybetmiş ve bir takım nedenlerden ötürü tanıdığım- tanımadığım her insana kin beslememişim meğer gizli gizli.. Bu nedenle, bu saçma kasidekerden ötürü mutluluk bana uzak. Tek başıma nefes alabilirim her halükarda, sen olsan da benimle ruhum ebediyette huzur bulacak, ki varlığın en fazla günden güne canımı sıkacak. Bu nedenle benimle olmamış olman daha makul be üstadım, sayende ruhum bir günahtan sıyrılacak.Bu nedenle kimseye yakınlaşamıyorum, başıma bir iş gelecektir sonunda muhakkak şeklindeki düşünce korkusundan. Yakınlaşmaktan kastım, derdimi niyetimi açık seçik anlatabilmektir elbette ki. Bunun başka nasıl bir anlamı olabilir ki ? Herkes bana zarar verecek, herkes düşmanım. Ailede yer alan fertleri bile, acaba bu da benim hayatımı kaydırmak için mi uğraşıyor şeklinde düşünmeye başladım. diğer insanların zararlı olduğu, o derece zihnime yerleştirildi. Uzak kaldım her şeyden, kimseyle dost olamadım sıkıntımı anlatamadım, problem sıfatına yakışmayacak zihinsel aktivitelerimi hep kendime sakladım. Çünkü, bilirdim. Kime anlatsam kendimi, hemen yargıya alınacaktım. Mahkeme beni suçlu bulacak, yalnızca varlığım cezalandırılacak, vardığım her mevki şahsıma ihtafen kirletilmişlikle aydınlanacak, muhakemeler haksızlıklarda buğulanacak, her seferinde suç bende olacak ve anlattığım için yalnızca dudaklarımda pişmanlığım asılı kalacak.. Öyle çok nefret eder oldum ki, etrafımda yer edinen her bir güzellikten. Birer birer soldu- gömüldü çiçeklerim. İşte bu facianın nedeni, yalnızca sessizlikten. Kimsesizliğe gömüldüm zamanla, kendi mahkememi kendim ayarladım, yine her zamanki gibi beni bir başkası değil ben askıya aldım fakat bu durum başka birinin beni tam anlamıyla kavrayamadan günahkarlıkla suçlamasından -parantez içinde emin ol- bin kat daha iyiydi. Zaten, adam akıllı bir hayata ve sırtımı ilelebet dayayabileceğim bir babaya, adam sıfatıyla mükafatlandırabileceğim bir adama sahip olamadım en ihtiyacım olduğu anlarda. Şimdi neden suskun olduğum , şimdi neden kimsesizliğimde boğulduğum, şimdi neden kalemimi yorduğum, ondan kat be kat yüksek derecede yorgun olduğum, şimdi neden benimle latife içine girişmek isteyen her bir meleği itinayla kovduğum anlaşılabiliyor mu acaba ? Şimdi neden herkesin benden adım adım gidişine karışmadığım, en güzel ve en müptezel hislerimi değer veremediğim fakat özellikle önem vermek istediğim adamlarla paylaşmadığım, şimdi neden azrailin içtenliğine bile tam anlamıyla yanaşamadığım kavranabiliyor mu acaba ?
/ Araya ufak bir dip not düşelim de mevzu birbirine karışmasın şu satırlarda . Ben, gerçek aşkı hiç tadamamış, tam anlamıyla varlığıyla karşılaşamamış, kendi çapında aşka dair sezdiklerini kalemin eşliğinde ağlatan insanım. Sen olsan da olmasan da sana dair bir şeyler yazar, seni konu edinirim yazılarımda seni yazarım. Her şeyi sana bağlarım . /
İşte bunlar hep kıskançlığımdan, hep güvensiziliğimden. Ben bir zavallıyım, hatta eziğim kabul ediyorum. Diğerleri gibi olmayı, kabul edilmeyi , kabul etmeyi ve kabul görülmeyi istiyorum. Ufacık bir sevgi pıhtısından kıvılcımlar yaratıp dünyamı yakmak istiyorum. Lakin işte.. Bunu yalnızca istiyorum, istemekle yetiniyorum. Hiçbir zaman kabul görülmeyecek benim rüyam, boşuna uğraşıyorum farkındayım. O halde dualarımı senden esirgiyorum. Ben.. Onlar gibi olamam, sevemem sevilmem. Elimi uzattığım an havaya tutunur düşlerim de yine de kimseye bana yardım et demem. Ben, bu edepsiz savaşta atrık görüşlerimi sırf sen gibi bir vefasız uğruna feda edemem. Ben artık.. Bir tek sen üzülmeyesin diye kendimi üzemem. Yenilgilere alıştım elbet de.. Bundan sonra - su bardağı doldurdu, çoktandır taşmış durumda- yeni bir yenilgiyi daha hazmedemem. Üzgünüm, benden bu kadar, çok fazla dilendim seni tanrıdan galiba, gönderilmeyeceksin 'gelmeyecek olan' olman ihtimallerin ün mükemmeli sırasında, bendeki sıkıştırılmışlık -yani yalnızlık, bir bakıma ihtiyatsızlık- iki dünya arasında, yüreğimden bir türlü sızamıyorsun bu ara, kalıbıma ağır geldi, bu gereksiz mücadele kimin- neyin uğruna ( ! ), kabuğundan çıktı artık bu yara, etrafa izlerini yaymaya başladı görüyorum ve tükendi sarayımdaki esirler rahatlasınlar, diye onlardan yavaş yavaş kurtuluyorum.Bu şekilde kendimden kurtuluyorum, ancak bu vaziyette bendeki senden uzaklaşabiliyorum, Kaçıyorum bir nebze kendimden, evet evet kesinlikle artık bunu yapmam başarabilmem gerekiyor, mazideki soluk korkaklıklarıma istinaden, temelli gidiyorum .
Yine sana dair, varlığın kanıtlanmış, kilitledim sanırım sendeki bendeki yokluğunda ..
Canım bir şeyler yemek istiyor. Yasak olduğunu, yapmamam gerektiğini bile bile gidip bir şeyler atıştırıyorum. Canım bir şeyler içmek istiyor, beni daha kısa sürede ölüme götürsün de, bendeki senden çarçabuk sıyrılayım diye gidip sigara içiyorum. Eninde sonunda.. Canım seni istiyor en mücadelesiz kaldığım mehtaplarda.. karanlığın içinde adeta küçücük ellerimden kaçarcasına gökyüzüne gizlenmiş yıldızlarda.. Neden diyorum, neden ! O kadar kötü biri miyim ki, onlara da dokunamıyorum ? Onlar yukarıda biliyorum, fakat ne kadar uğraşsam da ulaşabilmek, bir ucuna gönlümden ayrı gayrı kar taneleri misali süzülen sulu tomurcuklarımı akıtabilmek adına, o kadar çabalamama rağmen göremiyorum. Canım, seni istiyor diyorum ya, kahretsin. Acıların en meşakkatlisi ve katlanılamazı bu oluyor. Bedenimin sol tarafında muhtelif bir yerde, koca bir sığınak var. Ve aniden çökmeye başlıyor. Orada, ruhumun göz bebeği olarak adlandırılan kainatta, yeni ve yeni yaralar oluşuyor. Kanıyorum yalnız'ca. Hafiften kızılımsı bir renge bürünüyor, sonrasında Kırmızıyı andıran sözcükler yağmaya başlıyor avuçlarıma. Nasıl da hoş görmüşüm, diline doladığın her bir ihaneti umarsızca. Nasıl da şahit olmuşum, gerçekliğine asla inanamayacağım hayallerin ruhumda var olmasına, beni kandırmalarına .. Kanamalarım sessiz. Dudaklarıma her gelişinde, orada - başıboş gezinen ruhumdaki aynada- yeni göçükler oluşuyor. Tamirim yok, zaten sayılamayacak derecede kamçılanmışım. Haddinden çok çok fazla siyahlığa bulanmışım. Yalanların en kırmızısına bulaşmışım. Aşk kırıntılarım her bir yerde, sana gelmek istiyorum fakat, yapamıyorum. Elimi uzatsam bile yanıyor canım, dokunamıyorum. Seni anlatan şiirlerimi bir türlü dile gelip de okuyamıyorum. Lal olmuşum sanırsın, adın her geldiğinde aklıma konuşamıyorum. Kahırların en mükemmeli bu oluyor yine de, seni dilimden düşüremiyor, yüreğimden çıkaramıyorum. Sesleniyorum sana, duyuyor musun .. Sözlerimden adeta fırlayan ufak tefek simgelerle sana sesimi duyurmaya çalışıyorum.. Benliğim dönüştü güneşi görmeyen âmâ bir nehre, Sana gelemiyorum. Bir şeyler engelliyor beni, farklı güçler tarafından karantinaya alınıyor, zor kullanılarak inzivaya çekiliyorum ...

Müsait olduğunda bak ve ciddi anlamda eleştir, yazının ne kadar çirkin olduğunun farkındayım. önerilerinle belki bu yazıyı hayata döndürebilirsin. Kim bilebilir belki şu manidar heceleri sözlerinle övebilirsin. haydi bizi iyileştir..

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Yenibirdenemesonkiüç


Çok da çirkin yazarım.. Umurumda mı sanıyorsun ? 
Ben sana değil, seni anlatmaya çalıştığım sessiz hecelerime taparım .Tarafımdan çok mu önemseniyorsun, boş versene yahu, ölümü bekleyen, gece gündüz gelmeyecek olan bir hayaleti sessiz sessiz düşünen, gerçekleşmeyecek olan düşlerin peşinden koşmayı beceremeyen, her yeni gün her yeni dakika kendini diriltip yeniden öldüren, telefona baka baka sade - burada sade, saf-katıksız olan anlamında - ömrünü geçiren, aylarının hesabını yıllarından vermesini isteyen, yaradanının yarattığını unuttuğu umutsuz bir kulum. Bu durumda, dikkate almama gereken daha hususi olayların olması konumunda, seni önemsediğimi mi sanıyorsun ..?

Doğruluk payın fazlasıyla var bunda, hem de yüzdü yüz eminim; haklısın, yanılmıyorsun. Bunu planlayarak çok iyi yapıyorsun da.. E o halde, beni neden üzüyorsun ! 
Evet, evet bu konumda bilinçliyim artık fazlasıyla.. Benim olmayan, ruhuma ait kılınmayan yapmacık bir maneviyatta yaşamaya çalışıyorum. Aslında bu savaşın peşini de bıraktım, ben zaten yaşamıyorum. Sen, varlığı kanıtlamayan tek gerçeğim, fazlasıyla hislerimde eksiksin, sen aslında.. yoksun. Ve ben, gerçekleşmesi mümkün kılınmayan her gerçekten, nefret ediyorum . Anlayamadın değil mi ? Şöyle belirteyim, sen henüz var kılınamamışken, ben seni yaşıyorum . Ve sonucunda da,, Olmayan'ımı yazıyorum, işte tüm mevzu bahis bu. Haydi Yüce Tanrı'm, karşılaştır artık şu azraille yolumu, ve tek bir celse de oluştur sevine sevine sonumu . Haydi, ulu Tanrı, senin adaletin bu mu ? Her ümit, yarım mı bırakılmalı, bunun daha adil bir seçeneği yok mu ? Yoksa.. Azrailin korktuğu zamanlara mı denk geldik, zihnime yerleşen her bir sıkıntı, yalnızlığın kokusu mu .

15 Şubat 2014 Cumartesi

Kısa kalmalı .

Tanıdık bir yüz.. Bütün sıfatları bir yerlerden hatırlıyorum. Fakat nereden ? Ve hangi zamanda nizamına dizildi bu kadar sefer, nerede bu savaşın başlangıcı, hangi korkuyla ağaçlara tırmandı sol yanımdaki cüretkar askerler. Nasıl bu denli çirkin olabiliyorlar, neden bu denli haysiyetsizler. Hatırıma nasıl kazınmış olabilir bu hassas görünümden uzak çıplaklıktan utanmayan tenler ? O cevabını bir türlü araştıramadığım, yanıtını bulmaktan ötürü çekindiğim nedenler. Sanırım kuytu bir mezara gömüldüler tarafımdan, emin değilim nedenler neredeler ?
İsimler.. Evet evet, henüz koyulamamış, dudaklara yakıştırılamamış o nahoş, o seviyesiz isimler. Hangi ara kaybedildi dokunulmaya kıyılamayan bedenler. O ürkek eller, şimdi hangi yeryüzündeler. Ne için hala içerideler. Korkuyorlar mı yoksa -elbette ki korkuyorlar, söylesene ha başka ne yüzden hala orada gizlenmekteler ? acıyı aşkı ve şarabı.. nehrin kaleminden tane tane içmekteler, bir yılan farkında olmadan yaralamış onları. Panzehirleri yok, içlerindeki zehirli kanı peşi sıra içmekteler -, ayıpların ayyuka çıkarıldığı şu ehemmiyetsiz zamanda, açığa çıkarıldıkları an kirletilmekten çekinmekteler. Fakat cezaları neden bu kadar ağır. Onlar edepleriyle dile gelmişlerdi eskilerin sayfalarında, herkesin gözü görüyor, dilden kelimeler süzülüyor fakat kimse kimseyi adam akıllı sevemiyor. Kalplerin gözleri kör olmuş, kulakları sağır. Artık ruhlarını yormaya başlamış belli ki bu gereksiz cinayet, üstlerine sinmiş sigara dumanı misali yapışkan bir kahır.
İsimler.. Hatırladığım lakin bir türlü çıkaramadığım o şekilsiz benizler. Yo, hayır. Reddedebildiğim bir güneş var, ve onlar intikamlarını almak adına günün birinde diyarıma gelecekler. Beni idama mahkum edecekler. Ölümümü resmedip cesedimi defnettikleri o muhteşem anda, zaferlerini kutlamak adına kırk gün kırk gece hiç durmadan dans edecekler, içten içe musalla taşıma oturup sevinecekler. Bana gülecekler, beni üzecekler. Ahirette bile mutlu olmama olanak sağlamayacak, yokluğumdaki ruhumu engelleyecekler. Hoşuma gitme ihtimali bile söz konusu olamayan bir yaşam alanına ellerimden sürükleyerek zorla söz'cüklerimi götürecekler. Dünya bir değişik geliyor bu aralar bana üstadım, sanki bir tek bana konuşuyor, derdini anlatıyor da resimler, sanki yalnız benim için anlamıma katkıda bulunmaya çalışmıyor cisimler.

18 Ocak 2014 Cumartesi

İnsanlar .

İnsanlar, gelirler ve giderler. Aç bir köpek misali önce senden sevgi dilenirler, sonrasında ise amaçlarına ulaştıkları vakit namını tek bir kalem darbesiyle silerler. İnsanlar, gelirler. Sol yanına sinsi sinsi sezilmeyen ve kati suretle görülmeyen küstah bir hançer indirirler, farkına varamazsın insafsızlığın, facianın kanamaları damarlarında dolanır, birikir durur, sorsan her biri sanki sahiden masummuş gibi (!) ' Ben yapmadım ! ' şeklinde söylenirler. Sen sanki, onların hayatlarını ve hayallerini ellerinden almışsın gibi . Kimileri de kendini bulunmaz hint kumaşı sanır, önce hoşlantısını belli eder, sonra korkaklığına gömülür ve seni hayatından men eder. Aşk, sevgi bağlılık sadakat, bunların anlamını kavrayamaz pek çok yaratık, kendileri yerine seni suçlu ilan ederler. Oysa ki bu dört tanecik kutsal kavram, mesafe tanımaz. Her koşulda yaşanmaya değer. Bazıları başaramaz işte bunu, seni rüyalarından silmeyi tercih ederek çeşitli bahanelerin altına sığınır. Çoğu zaman nedenini söyleyemez, yazık. Kendini bir şey zanneder. Sende nasıl tahribatlar ve yıkıntılar bıraktığının farkında değil, olamaz da. O'nlar insanları görünüşleriyle kabul eder. Acizliklerini ise sonraki zamanlarda sergilerler.

İnsanlar, nankördür ufaklık . Önce seviyorum derler, sonrasında ise nedensiz yere ortadan kayboluverirler. Sende ise yeni yeni oluşmaya başlar minik krallıklar ve acılardan oluşan o meşhur hazinecikler. Ve sanki sen onlara yalvarmışsın gibi, ruhunu huzurlarına kabul ederler. Kaçılması imkansız bir mapushanedir orası, senin vehminde can çekişlerini gerile gerile kifayeti olanaksız bir şehvet eşliğinde izlerler.Artık susturamıyorsun değil mi, gönlündeki o manidar harabelerin yararsızlıklarını ? D'okuyamıyorsun değil mi uğruna hayatından vaz'geçtiğin kimi zaman labirentli, kimi an girdaplı, çoğu vakit dolambaçlı aşk kitabını ?

İnsanlar katildir küçüğüm, seni hiç acımadan tek bir sözcükle öldürmeyi becerirler. Ben de gelmişim işte şu can yakıcı dünyaya nedensiz yere. Ne zaman gideceğim bilmiyorum. Ne zaman Tanrı huzuruna kabul edeceğim çağırılacağım veya beynimi kemiren hissizliklerden arındırılacağım, düşünemiyorum. fakat fazlasıyla acımı kabartmaya başladı bu sanrı. Artık dayanacak kudreti yüreğimde bulamıyorum. Neden mutsuzlukla cezalandırıldığımı dahi bilemiyorum. Lanet olsun ya, ben zaten yaşamıyorum.

Bildiğim tek bir şey var. O da ' ben hiçbir şeyi hak etmiyorum ' .

Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse -ki, gerekmez gerçi de her ne ise ! - Başlamak gerek bazen boğuk bir yerlerden şöyle üç-beş kelime ile ..

Sen bende.. Ne yıkıntılar oluşturdun, nasıl felaketler yarattın ve ne harabeler meydana getirdin, bilemezsin. Bunların en ufak bir görüntüsünü gözlerinin önüne dahi getiremez, tahmin bile edemezsin. Yırtılmış ve yıpratılmış bir kalp eşliğinde çıkmıştım huzuruna. Çaresiz ve sevgiye, daha doğrusu sevilmeye muhtaç bir köle misali kabul edilmeyi arzuluyordum her defasında. Fakat sen ne yaptın ki ? Bendeki harabelerin tarafından meydana getirildiğinin farkınca varınca, beni kölelikle cezalandırdın. Bunları hak edecek ne yaptım, neyim dokundu yaralarına ha ? Her defasında isimsiz kırbaçlarındaki masun olanların kanamalarıyla onların yaralarıyla esasında kalıcı izlerden yaratıldım. Ben ne yaptım sana, hak mı bana bu cefa ? Yazıklar olsun, ulu Tanrı bendeki o bitmek tükenmek bilmeyen sisli ızdırabı en kısa temennide sana nakletsin . Bir de senin hayatınla oynansın, düşüncelerin mahvedilsin. Sen, en şerefli şerefsiz, dile gelip de söylesene ha, yaşamaya ve beraber yaşlanmaya değer misin ..? Sanmıyorum, bu nedenle kelimelerimi satılığa çıkartacağıma dair lüzumsuz söylentileri defterime yayıyorum, aslına bakılırsa içten içe de bu hainliği planlıyorum, ne olacak yani. Senin gibi bir zavallıya alıştım da, onların yokluğu beni darlatabilir mi ? Tabii ki darılırım onların sessiz sedasız -sen gibi ! nedensiz yere- gidişlerine. Üzülmekteyim esasında kendime, ben resmen şeytandan melek olmasını umuyorum. İyilikmiş, kötülükmüş kime ne, sen fazlasıyla müdahilsin nedense gecelerime de neyse. Sözcüklerimin avuçlarımın içinde yavaş yavaş  erimeleerine ve günden güne yok olmalarına artık katlanamıyorum. Hayırlı olsun sana, artık beynimden geçen hayal parçacıklarını satıyorum .Bu, benliğimi yeniden kazanmamı sağlamıyor elbette, her geçen gün kendimi daha fazla yitiriyorum .

16 Ocak 2014 Perşembe

Bla bla bla .

Sen benim, ne hale geldiğimi bilemezsin. Sayende nasıl sensizlikle seviştiğimi öğrenemezsin. Bu vahşi vasiyeti kabul dahi edemezsin. Sen benim, her bir kırılmış parçamda nasıl hücrelerime bölündüğümü göremezsin. Sen, beni anlayamazsın hissedemezsin. Şimdi, düşünüyorum da, bunları hak etmekle nasıl da baş kaldırmaktayım Tanrıya. Sen.. Beni sevemezsin. Biliyordum bunu, yüreğimdeki parçalanmışlıklar ve dağılmışlıklar kadar emindim hatta. Ah sen.. Nasıl serzenişler biriktirdin dilimde bir bilsen. Belki, ölü halimi görünce acırsın bana içten içten.. Takvimlerden haberim yok. Her bir salise gidişini hatırlatıyor bana. Her bir dakika, gülüşünle sevincinden sele kapılan içimi titretiyor adeta. Ben sevebilirdim seni. Acı çekmeyi göze alarak, hasretine ayak uydurmaya ç'alışarak. Her defasında canım yanarak, bir kere değil defalarca.. Çok gördün bunu bana, değil mi. Ayrı şehirlerde olsak da, benim için Istanbul olmayı kabul edemedin uyum sağlayamadın aykırılığa. Sen benim olamazdın değil mi. Neden soruyorum ki bunu yahu, biliyorum yanıtını nasılsa. Ben, hiçbir şeye değmem. Yürek kaldıramaz ben gibi birini, hem sen. Niçin benim için hayatını feda edesin ki. Sevgi, emek değil mi. Yok üstadım sevgi emek falan değil. Sevgi demek, isyanlarına uyup hayatını rayında götürememek. Göze alabilmek tek bir gülüş uğruna kilometrelerce mesafeyi. Sevgi demek, yalnız onun yanında iken heyecandan içinin nahoş olması demek. eli eline dokunduğu an kendinden geçmek demek. Sen bunları kaldıramazdın, değil mi. O yüzden ben hep yarım bırakıldım. Çünkü her zaman mesafeler benim için engel teşkil etmekteydi. Yo hayır, ben seversem, fizanda da olsan yolunu gözler, hasretini sigaramın dumanına sarardım. Dağıtırdım onları etraftaki yoksulluğuma, yalnız seni anarak içimi rahatlatırdım. En azından sesine vuslatlar yağdırmazdım be. En azından yanıma geleceğini düşüne düşüne, bahar aylarındaki soğk rüzgarlarımın üzerine ince bir yorgan atardım. Ben yapabilirdim, yapardım yaparım. ama buna değdiğimi hissetmiyorum. Yani sen her defasında bana bunu düşündürüyordun. Değmem ben, değil mi. Lakin, en azından sevgimden ötürü gidiyorum diyen kahpeye 'ne olur gitme diyerek' de boyun eğmem. Kusura bakma, aşağılayamam artık kendimi. Defol git, beni bir daha arama, halimi hatsımı sakın ola sorma.. O gösterişli yalanlarını bir daha asla dudaklarıma fısıldama, bana karışma zaten hallice yorgun olan ruhumu daha fazla yorma. Merak etme, ben seni sensiz de yaşayabilirim nasıl olsa ! ..

Sanki ben gidiyorum da sen ardımdan rahatsız ediyorsun beni. Terk edilmiş birinin bu lütfuna layık olmayan kelimeleri dile getirmesi ne kadar da zavallıca değil mi. Beni aramayacaksın, beni sormayacaksın. Bana huzuru geriten senini kulaklarıma fısıldamayacaksın. Elin telefonuna yaklaşmayacak bile, hayatına başka birini sokacaksın. Sana layık olan, senin lügatına yakışan. Neyim eksikti acaba, yahut da neyim fazla. Çirkinliğimi zaten dile getirmekteydim her konuşmamızda. Niçin kandırdın ki beni bu aptallık beyan eden ' sen güzelsin' şeklindeki laflarla' Hangi hakla inandırmaya çalıştın beni ya da ? Düşüncelerinde mantıklısın, biliyorsun ve biliyorum. Bunları duymaya benim ihtiyacım bulunmaktaydı esasında. Senin kabahatin yok, ben kendimi inandırdım kalıcı olmasını istediğim aptal bir parça nefes uğruna. Niçin vazgeçtin benden, ben senin için dünyayı karşıma almaya başlamışken. Haklısın, ama elbette tabii ya. Ben bir ucubeyim, sen gibi padişahların o meşhur saraylarında yer edemem ! Neyse, herhangi bir önemi yok artık. Altın değerinde mükemmelliği olan kalemimi ve onun sayesinde yazılmayı arzulayan kelimelerimi, sen gibi sebepsiz giden bir insancık uğruna heba edemem. Onlar benim için kalıcı ve değerli, seni yazarak defterimi kirletemem .