12 Mart 2013 Salı

Aynı kelimeler aynı imgeler. çok sıkıcı .

'Bir gidişi yaz' dediler. Anlatmaya kelimelerim yetersiz kalır' dedim.Sonra, Mecnun'un Leyla'ya olan o ölümsüz sevdası geldi aklıma, kendi zırhımı -aşkımı- mızrakların yardımcısı olan hayal kırıklıklarına mühürledim. Harap-bitap düştü bedenim, sancılarımı törpüleyemedim.Yarların açtığı kapanmaz yaralar vardır. İnsanın içinde kanar durur, her bir fidanı bulutsuzluğa serpilince, yarasına tuz basıldıkça o çok sevmişliğin failini, onun varlığını anar durur. Çaresizdir çoğu zaman, tabiplerden medet umar, her cümlede yanar durur. Körelmiştir içi çoğu zaman, n'açar hâline üzülür üzülmesine de, tanımlanamayan derdine kimsesizliğin elinde derman arar durur.

Ben O'nun bakışlarında kendimi görürdüm. Ben O'nun yakarışlarında karanlığa gömülürdüm. Dokunmak yoktu bizim dünyamızda. Bir çift semadan yansıyan niteliksiz, tarifi belirsiz çaba, tüm saldırıları yok ederdi adeta. Bakışarak sevişirdik. Teni tenime değmeden, usulca. Ruhlarımız birleşirdi ezgisi kulağa hoş gelemeyen ses tonlarımızda. Bilinmez bir şarkının içinde kaybolurduk. Susmayı severdik, kendimizden fazla. Aşk, sessiz olup dağları aştığında anlam kazanırdı bize göre. Gözlerin konuşması vardır ya, denediği ve becerdiği en masum olasılık bu idi şairin dizelerinde. Birbirimize odaklanırdık, hani rakı gibi bardağı bir türlü boş bırakmayan sarhoşluk var ya.. Yan yana geldiğimiz zamanlarda sarhoş olurduk biz. Bağlıydık birbirimize, kopamazdık. Sevgi ve sevgiliye dair bağımlıydık, ayrılamazdık. Bilirdik çünkü, benimsemiştik.. söz vermiştik birbirimizi bu yolda asla yalnız bırakmayacağımız hususunda and içmiştik. Fark etmiştik, ayrılık elbette kadere kazınan sinsi bir keder değildi. Değildi de elbet.. Her an, ölüp ölüp dirilmek tapınaklarımızda ruhani bakıcılarımıza çok ağır gelirdi. Olmazdı, olamazdık. Biz, bir olmadan yaşayamaz ve yaşlanamazdık. O ufku görünmeyen kâbuslara sırtımızı yaslayamazdık. Sonra, bir gün.. Birşeyler oldu. Sanırsın içimizde kıyamet koptu. Üzerime yanar dağların yamaçlarına tutunan kor kor alevleri savruldu. 'Git !' dedi bana. ' Sevmiyorum seni. Zaten, hiçbir zaman iç dünyama seni yerleştiremedim, sevemedim ki. Yetiştiremedim, büyütemedim. Olgunluğuna erdiremedim sendeki beni. Sen.. Kötü bir alışkanlık gibi, gafil avlandığım bir anda sarıverdin düşlerimi. Silahsız konumda iken, herhangi bi savunma imkânım oluşmamış iken büyüleyiverdin hüzünlerimi. Hiç hoşuma gitmedi gamzelerinin mahrumiyeti. yüreğime sıkıştırdığın gülüşlerin bile etkileyemedi beni. Ben yalnızca.. Yalnızlığım geçene kadar, ruh evindeki yağmurlar dinene kadar, varlığına alışmaya çalışana kadar.. Hayatta tutunabileceğin ilk ve tek kırık dal, parça parça birikmiş edebinde tarumazlar. Senin ben gibi olmaman için var oldum yanında. Gecende gündüzünde, hastalığında sağlığında. Gecenin riyâkar çırpınışlarında. Geçmişindeki küfürlerde, geleceğe bakamadığın umudunda, her anında. Benim için, kendi çıkarlarım için var kaldım senin yanında..

' Git ! ' Ben senin olamadım. Dokunamadım bile sana. ruhun o kadar bedbaht, o kadar vicdansız, o kadar kör ve o kadar terbiyesiz ki, ona her yaklaşımımda kirletti beni, ırzına geçti düşlerimin, defalarca ! Direndim, elimden geldiği kadar karşı koymaya çalıştım. Fakat her defasında, yeni bir yara daha aldım. Yaşlarım kana döndü ulan, senden çok ben paralandım. Tabiplerin alnıma kazıdığı merhemler çoğaldı sayıca. Bu ilaçların iyileştirici etkisinde iken bile sarılamaz,düzelemez hâle geldi artık bendeki yara.

' Git! ' Sen olmak, senin olmak azap gibi.. Cehenneme düşeceğini bile bile, isteyerek günah işlemek gibi. tüm olasılıksızlıklara karşın aşka inanmayı başarmak gibi. Sevmek ve sevilmemek gibi. Seninle yaşamak bir ısdırap aslında. Minik bir yalan attım ortaya, anında tav oldun, alıştın hemen buna. Sonrasında da, kapılıverdin soğuk soğuk esen rüzgara. Yazıklar olsun sana ..!

Elbette, ben bunları duyunca sanrımla yarışınca, en sonunda anladım ne ben çölün gölündeyim, ne de kulağımı tırmalayanlar muamma. Yar dedim yara aldım, asla zehrolma dedim, gam altında yakıldım. Ömrüm ömründür dedim, sığ tellerle sarıldım. Kamçılandım, darbe aldım, karalandım, sakındım. Öylece bir başıma, ortada kalakaldım. Duyduklarım şaka gibiydi. Yapamadım hiçbir şey, kımıldayamadım bile, o halde donakaldım. Belki de yanılgılarıma ve sanrılarıma dair hiçbir şey yoktu, yalnızca ben var sandım. Ben seni senle değil, kendimle paylaşmazdım. Ses çıkmadı, birbirlerine değip de hiçbir sözü haykıramadı dudaklarım. Sustun, sustum, sustular.. Sızlamadı özlemim, inanmakta zorlandım. Ki ben, tercüme ettiğin her yabancı alfabenin gerçekçiliğinde dağılmamak için kendimi zorlardım. Fedakâr olmak, her babayiğidin kalkışabildiği tatlı ve kolay bir lokma değildi. Ya tam susacaktın, ya da içimde hayır-şer ne var ne yok kusacaktım. Feda edemedim hecelerimin serzenişlerini, ömrüm boyu dudaklarımın kilitli kalmasını göze aldım. Doğruldum, kendime geldim ve kalktım. Hafif hafif tökezlemelerle güçlü bir kadınmış gibi görünüp, rolümü de yaptım. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Ardıma bile bakamadım. Bakmaya kıyamadım. Kinine doyamadım. Günlerimi fade ettiğim adam, ömrümü ömrüne adadığım adam.. Bir kelamda silivermişti adımı. Tek bir hamlede paramparça etmişti yarım kalanlarımı. Üzerime silinemeyen keskin inatçılığı ile resimsiz ve denizsiz bir çizik attı. Kelimelerim fazlaydı, ifadelerim salt'tı. Karaladı, etrafı morluklarla doluşmuş, açık kalan.. buna rağmen yine de yaşamaya, heves almaya çalışan sol yanımı. Sonucunda, uğradığım bozgunda ona bağışladım yıkıntılarımı. Gittim ..! Ağlayamadım bile, gözlerine bakamadım. Arkama dönersem eğer, geçmişe gidersem geleceğimi oluşturamazdım. Ne kadar çok sevsem de, gururum vardı yalvaramazdım ! Oracıkta, o saliselerde ruhumu aşka (ya)sakladım ve bir daha asla toparlanamadım. Avucumda saklı kaldı tebessümlü sevinçlerim, onları kimseye veremedim. Dağıtamadım. Kısa bir müddet sonra, özgürlüklerine kavuşmak için kaçtılar ellerimden. Aşikâr mapushanemden. Durun' diyemedim, arkalarından el salladım. Yazılmamış hayallerim vardı, onları hiçbir gözyaşımda bulamadım ve kurutamadım. Gerekenden çok daha hain ruhlar gördüm, dalgalandım dalgalanmasına. O ayyaş mavinin karamsarlığında susuz kaldım da, durulamadım. Ogünden sonra.. aşk bana uzak kaldı. Düşün işte.. Öyle bir bitiş yağdırılmıştı ki suretime, elimden gelenin fazlasını yapmama rağmen aşka bile yaranamadım.

Sonra .. Yazılarım mutsuz oldular. Mutlu olmak için noktalarını vurdular. Mutsuzluğa mahkum oldular. Mutluluk, parmaklıkların arkasında asılıydı. Ona asla uzanamadılar, dokunamadılar. El süremediler, kokusunu tadamadılar. Uzaktan izlediler, işkenceye maruz kaldılar. Dayanamadılar ay ışığının gölgesinde yakılı sakınmalara. Müebbet hapis cezasında ruhları demirlerin, panzerlerin arasındaydı. Ezildikçe, bin parçaya bölündüler. Sömürüldüler, söndürüldüler. Sindirildiler. Nefes alıyormuş gibi görünüp an be an kahrolarak öldürüldüler.

Bir gidişi yaz ' dediler. Yazamam dedim. Gecenin matemine seslerimi asamam dedim. O giden isteyerek gider de, ben ' sana ihtiyacım olur en günahkâr hislerimde, alışamam, durduramam kendimi, sakın gitme ' kavrayamam, katlanamam, o gidişi tekrar tekrar yaşadıkça uyuyamam, içimdeki yaygaralardan katiyen kurtulamam, genç yaşımda mezara sükunetsizliğine tanık oldum ben. Bu alamete karşı koyamam, duyuramam ,hatırlarımdan çalamam 'dedim . Ben sende çoktaan bitmişim de, sen bende bir türlü bitemedin .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder