28 Şubat 2013 Perşembe

Tamamlanmıştır.

Gecenin en siyahında, karanlığın mahzunluğunda geliyorsun nedense aklıma. Hiç bitmemişsin gibi, beni hiç üzmemişsin gibi. Karanlığım büyüyor sonra, içimi sade bir korku kaplıyor umarsızca. Kafamın içi karamsarlığa bürünüyor, kendi düşüncelerimin izini bulamıyorum adeta. Cümlelerim uçuşuyor aydınlığın müştemilatında, fakat bir kaç kuple acıyla sönüverip anlamlarını yitiriyorlar.. Bununla da kalmıyor, işkence ediyorlar ruhuma. Harf harf dağılıveriyorlar yalnızlığın kitapsız silahında, yanıyorlar ulan kendi ışıltılarının yarattığı kıvılcımlarında. Varlığını yakmak,diri diri sırtını sıvazlamak, ateşe yaslanmak. Yarlanmak ve yaralanmak.Beklentilerinden medet ummak. Bir kılıca adıyorum onları, sonra.. Sonra, onlar da senin gibi yok oluyorlar, göğüs gerip karşı koyamıyorlar bu hiç bir mânâ taşımayan el yazması oyununa.
Sanki.. Hep yanımdaymışsın gibi özlüyorum seni. ruhumdaki parçalanmışlıkları dizginliyordu bir zamanlar yanımda olduğunu düşünmenin meydana getirdiği sevinçlerim. Bu gerçekten özümsenen ve önemsenin hissin rakı masasına meze olarak koyduğu kederleri, sessizce alkışlıyordu diğerleri. Özlüyorum.. Hâlâ, dün, bugün, şu an, her an. Bana ait olmanı, yaşamın muhteviyâtını sende bulmamı, sayende iliklerime kadar işleyen ve gerçekçiliğini her halükarda hissettiren vazgeçmeyi beceremediğim o mükemmel kâbusları, kelimelerimi anlamlandırmayı özlüyorum.
Hiç gitmemişsin gibi yanımda durmanı arz ediyor hislerim, evrene gelme sebeplerinden. Namüsait durumlarda sessizce ve içten içe yok saydığım haykırışlarımı bastırdığım gibi. Seni yani.. Sonra, ummanlara sığamıyor yalnızlığım, kamçılıyor dur durak bilmeden, tamamına erdirmeden bu canlı cenazeyi. Yokluğun aklıma geldikçe.. Aklıma geldikçe diyorum. Pes valla, yalanın da böylesi ! Ben yalan söylemeyi hiç başaramam ki. Sürekli zihnimden, bir türlü bana huzur vermiyor, beni rahat bırakmıyorsun ki ..! Yokluğun yalnızca kabullenemeyiş biçimimin tevekkülü yani güvenilirliği olmayan dayanılamayan, aptalca bir göstergesi. Velhasıl-ı kelam, yokluğun aklıma geldikçe, en sıcak, ateşli yaz günlerinde bile sinsi bir titreme sarıyor bedenimi. Üşüyorum, ruhum üşüyor. Kışın soğuğunda filizlenemeyen çiçekler gibi. Sahi.. Bir zamanlar benimleydin, sadece bir tek benimdin, değil mi ¿ Peki, bilinmeyen nedenlerden ötürü gafil avlanmışlığından peydahladığın güneş görmeyen tan yelindeki mehtaba karşılık neden hâlâ seni istiyorum ¿ Düzenli aralıklarla benliğimi işgal eden, bu dürtülerle, sezinimlerle abesle iştigal eden, ebediyetimi meşgul eden, gülüşlerimi idam etmen hangi sirayetin vaziyeti ! Bu durum, eninde sonunda uzlaşmayı başardığım hislerimden durgunum, seninle dolup taşıyor olmam, suskunluğum, yorgunluğum.. Mantık ötesi realitelere olan vurgunluğum. Ve daha doğmamış sözcüklerimdeki tövbekar zulümler. bitmeyen kalemlerim, aşka olan susuzluğum.. Bâki nefes alıyorum, keza her an yeniden ölüyorum. Sayende, can kalmadı edepsiz bedenimde. Bir tek sana açım, yalnız seni yazıyorum ve bana sorarsan çok acizim yolsuzum. Bunlar, şu kalem kalem aktarılmaya çalışılan teferruatlar, dünyanın en büyük en mütevazi haksızlığı değil mi ? Salt fikirlere saplanmışlığım, yalnızlığım büyüdükçe odam mecnunlaşıyor, gecem daha kara oluveriyor nedense. İyiden iyiye yaslarımı kemiriyor sahte azrailliğin kanıtlanmış edebiyatı olan, tebessümlü cellatlarıyla dolan gökkuşağı renkleriyle içimi bir hoş tutan ekimsiz cehennemi. Bu aşk ruletine karşılık sana ait kalıyor olmam, sence de delilik değil mi ¿ Benden vazgeçtiğin gibi, bir de ben senden vazgeçebilsem. Ç'almasan heveslerimi. Tüm bu olanlara, yalanlara ve yananlara, yakınanlara rağmen seni özlememeyi başarabilsem hele bir.. Asıl o zaman, gamlı türküler mırıldanan neş'elerim ile, armağan edeceğim kendime namusu olmayan gayrı meşru memnuniyeti. Bu faciayı, bu vahşeti hangi kuvvet, kimin neticesi ile engellemeye kalkışabilir ki ? Soğuktan kar'a dönüştü gözyaşlarım, dinmiyorlar. Dinmek bilmeyecekler gibi. Buselerde birikip hezeyana sebep oluyorlar. Onlar hep üst üste geliyor lâkin birbirlerini bir gram bile ezmiyorlar. Üzmüyorlar ve üzülmüyorlar. Çünkü yeni gelenler, eskiden gidenler gibi. Her zaman, her biri, birbirinin bir benzeri. Yaz yağmurlarının o yürek burkan masumluğunu sergileyemiyorlar ki. İşte bu zamanlarda derdimden donuyorum, taş kesiliyor ruhumun mahrumiyeti. Dönmeyeceksin.. Dönme, istemem. Henüz kabuk bağlayamadı yaralarım, artık gelsen de gelmesen de iyileşemem. Az darbe yemedim hayat denen boyun büken adaletsizlikten. Sevme, istemem. Sen zaten sevemezsin beni, açamazsın bendeki anahtarı ruh mapushanesinde muhafaza edilen kilidi.
Endişeleniyorum. Bir hata yaparım, seni unuturum yine ve yeni bir hayata bağlanırım diye. Seni günün birinde herhangi bir vaktinde, kimliği belli olmayan kuytu bir köşede unuturum belki' diye endişeleniyorum. Da, sonradan fark ediyorum ki, geçici bir korku bu. Bilhassa bunun gerçekleşemeyeceğini çok çok iyi biliyorum . Gelmeyeceksin ne yazık ki. Adım gibi biliyorum, makberime ilmek ilmek kazıyorum bu özelliği kalmayan sicim misali ciğerimde aklanan, yasaklanan eziyetimi. Sırf bu yüzden, artık ölümden çocuk peydahlayıp o kimliği konulamayan, herhangi bir ad konulamayan, var sayılamayan cinayet sebebini seviyorum. Ölümü sevmeye çalışıyorum yani.. Onun bana her dokunuşunda seni anıyorum. Işıldamayan, çiçek açmayan mezarımın gölgesi tırmalıyor kulaklarımı. Uyuyamıyorum ulan, şimdilerde nefes almak şairi belli olmadan içimde yakınan benliğime yakışmayan hain bir işkence gibi. Kalemin içindeki suskun mahzenlere yazıyorum sensiz geçen günlerimi. Her yeni güne karalanması muhtemelen imkansız olan, ne kadar silinse de izi rüyalarda damgalanan, matemini yüreğinde barındıramayan hafif bir çizgi daha atıyorum. Tıpkı, ruhumu parçalayıp yarım yamalak, kimsesiz , anne hasreti çeken ve bilakis bundan dolayı onun yokluğunun bilincinde iken sürekli can çekişen öksüz ilan edilmesine karşın katil rolünü üstlenen ufak bir bebek misali. Hani o durumda bıraktın ya beni. Herkesin diline dolandığı vakitlerde dedikodusunun yapıldığı seherlerde senden başka herhangi biri gideremiyor mazlum kimsesizliğimi. Farkındasındır herhalde, değil mi ¿ Evet, biliyorum bildiğini. Dumanlarımın boynu bükülmüş, adın adanmış soluğumdaki ruhani filmlere, benden evvel giden karanlıktaki aşk sillesine, içimde bir yerlere, iz bıraktığım her hüzüne.. Kimse dolduramıyor mabedimi. Labirente dönmüş ezellerim. Girişi olmayan, çıkışı yaratılamayan kinli bi ucubeliğin mahlukatı temsili. Sözlerini andıkça sızlar sol yanımdaki en değerli hazinelerimi, günahkârlıklarımı, aşikâr sırlarımı gizlediğim evim. Gözler önünde işlenen bu kelambaz sefaletin tek sanığı, zanlısı ve suçlusu benim. Sende asılı takılı kaldı gereksiz mevcudiyetim.  Ahdım olsun sana, unutmak mümkün değil ama yeniden kendimi sevmeyi ve üzerinden vakit geçtikçe, acılarım sindikçe, kum saatlerinin içerisinde aciz kalan, dışarıya çıkmaktan korkan, kötülüğü anımsayan ve ayıp sayan bi'çare- n'açar periler gibi senden nefret etmeyi öğreneceğim. Tıpkı, seni sevdiğim için yaşadığım değersizliklerin etkisiyle hâlâ bağlı kalıp kopamadığım için. Seni sevmeyi sevdiğim için. Ve bütün bu yaşanamışlıklara istinaden daha sonraları kendimden nefret ettiğim gibi. Eninde sonunda sana olan tiryakiliğimden, sesine duyduğum gereksinimimden vazgeçeceğim.

Kirpiklerimin son isyanları, son serzenişleri olsun sana. Seni kalem kalem yüreğimden sileceğim. Yara izlerin kalacak gövdemin en sitemkâr yerinde, hatrımda anıldıkça daha çok kanayacak defterim belki de, lâkin.. namını aralayıp seni geçmişe gömeceğim. Her an değil de, satır satır kalacaksın aklımda zihnimi ezberledikçe yeniden kanayan yaralarımda. Geleceğimin seninle körlenmesine izin vermeyeceğim. Yavaş yavaş küllenmiş ateşimden dirileceğim ve bir daha böyle sevmemeye and içeceğim. Anılarımdaki boş kadehlerin soluksuz kederleriyle an be an dans edeceğim içine umutlarımı doldurduğum rakı şişelerinde. İçmeyeceğim artık aşkın kızıla bürünen mavi nehrini, şarabımı kanımla kırmızıya boyayacağım. Göreceksin ! Farklı tenlerle sevişip adını lügatımdan yabancı bir ülkeye göndereceğim. Olmayacaksın benim temiz sayfalarımda, sevmeyi ağlattığım safhalarımda. Seni lekeleyeceğim.Biteceksin elbette bende. Zehrini akıttığım senli heveslerime son noktayı koyacağım. Süzülemeyeceksin artık kindâr gecelerime. İsmini anmaktan bıkmayan hücrelerime ve hecelerime son vereceğim. Baharımda dal açamayacaksın, güllerime hatrını soramayacaksın. Kahır mektubumda silik kalacak seni anlatan her bir sanı. Onu da yakacağım illaki, boşa gitmesin sigaralarımın dumanı. Bülbülün aşkını yaşadığı için hesap soramayacaksın Zühre'ye. İmkansız kılınacaksın her bir zulümde.

Çektiğim ısdıraplarla seni mahşerde seydereceğim. Kışın o derin azabını, yaşarken ölmenin o muhteşem sıratını, günahlarımın vuslatını. Kirli sanını, yasak alfabelere seni anlatışımı, cümlelerimi örgütlemeye çalışırken sana koşmak için çırpınışlarını, saçmalıklarımı, adımı, bende bıraktığın yanını, kaderime kazıdığın mülteci sayıldığın zamanlarımı.. Kan kustuğum mezelerde içeceğim ! Arzulamayacağım seni bundan sonra, asla ve katiyen özlemeyeceğim. Söz veriyorum bir daha asla sevmeyeceğim ..!


Dip not- Bu yazılanları kim okuyor ne yapıyor bilemiyorum fakat, açıklamam gerekirse aşık, 'sevdiği kişiden ayrılmış sürekli onu düşünüp bunları yazan bi kız' izlenimi yarattığımın bariz farkındayım. Bu izlenimi yatarmak istediğim için böyle yazmaktayım zaten. Yani kısaca şu ki, bunları öyle olduğu için, kurgulayıp kağıda-siteye aktarmaktayım. Alayı safsata hani .  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder