13 Kasım 2013 Çarşamba

İşte geldim.. Gitsem daha mı iyiydi. Adıma üzülmek tarafından çekilen gereksiz bir işkenceydi. Ki çoğu vakit beceremediğin bir eğlenceydi. Gitsem, kesinlikle en iyisiydi. Yapamadım kahretsin. Özlem denen duygunun çerçevesinde tıkalıkaldım. Tanrı ruhumu hatırladığı köhnelikte, inleterek azad etsin.

Sana düşüncelerimi anlatamam, sana manevi anlamda yaşadıklarımı, hislerimi aktaramam. Nasıl kırıldığımı, kızgınlıklarımı hayal kırıklıklarımı bağışlayamam. Kırılganlıklarım had safhada zaten, kelimelerimi kovalayıp da yakalayamam. Kağıda akıtamam içimdeki öfkeyi, nefretin peydahladığı gayrımeşru körpeyi. İçimde yardıma muhtaç bir zavallı bulunmakta, zar zor susturabilmeyi başarmaktayım bu ulumaktan bıkmayan koca sesli köpeği. Yüksek ölçülerde neden yanlış anlaşıldığımı, yorgun argınım kendinden sıkılmış bir biçimde hırpalanmalarımı, iç dünyamla her sulhten yenik çıktığımı, hırçınlıklarımı. Akıtamayarak sönükleştirdiğim gözlerimden yağan su sızıntılarını. Irmaklar misali artan dargın damlacıklarımı.Bunalımlarımı, geçmişi tıka basa yağan yağmur safsatalarıyla kapatmaya çalışırken, anımsarken her bir ayrıntıyı dün gibi, ve geçemeyenleri bugünkü gibi an be an kanatırken, ruhumun nasıl ezilerek deşildiğini, lokma lokma çiğnenişlerimi, kurak bir kum yığını misali zaman arttıkça eşildiğimi yazamam. Ben yalnızca.. dinlerim seni. Gudubed bir sağır misali. anlattıklarını duyamam. Dudaklarını göremem mesela, onları okuyamam. Dokunamam ruhuna, o o kadar uzak bir teslimiyette ki.. Yanaşmam imkansız, sana ulaşamam. Yalnız kalmaktan korkuyorum henüz izlenmemiş nefes alışlarımdaki tılsımlarda. Evet, gizlemiyorum bunu da. Doğruyu söylemekteyim her defasında. Fakat, acımalarıma ortak edemem seni, varlığına katlanamam. Bağlanmaktan ve bağımlı olmaktan uzak dururum çoğu an, bu tabirlere yakınlaşamam. Acımasızlıklarıma seni de katamam, yapma Allah aşkına ben sana iyilik yapmayı başaramam ! canımı yakmaya çalışma sakın, ve bu şahitsiz içtenliğinde tarifsiz hicve alışman yakın, küllerimden öle öle güçlükle dirildiğim isabet, ve bu ihtimal her halimde yabani ihtiraslar kıymetlenerek ibaret, yeniden acılarımla yanamam ! Hakkın varsa helal et, kalmamışsa eğer sus ve çığlıklarımda boğuluşumu seyret. Senin beni eleştirmek gibi bir özgürlüğün yok, olamaz da. hangi hakla, ne münasebet ! Boş ver be, ben anlatsam da sana göçebe insiyatifimi, istediğin kadar çabala. Yırt, at,vur kır dök gerekirse sözcüklerimi parçala. Sen yine de beni anlayamazsın ve buna istinaden çoğunlukla anlamlandıramazsın .

Rüyalarıma girme artık, fazlasıyla bedbahtım şu sıra, haykırışlarıma senin vesile olmanı istemiyorum. Yeterince tükendim çünkü şuanda, ileriye gidemem daha fazla yıpranamam, o en güzel temennilerden oluşan söz buselerine kanamam, yalanlarına inanmam ! Seni isteyerek zihnimde dolanan taze tesellilerimi korkutamam. Düşüremem gözlerimdeki pınarcıklardan ismini, hele bu resimsiz serzenişlerimi başkalarının görmesine dayanamam. Alınganlıklarım bile büzüşerek yenilenmekte, bir araya getirememekteyim onları. Önce kendimi toparlamam lazım, takatim buna bile yetmeyecek derecede eğilemem yere, onları toplayamam. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar kısa sevinmelerim, alın yazımın sahne perdesinde farklı istikrarları oynatamam. Oyalanmamam gerekirdi bugün de, evvelinde kahırlarımı avcuma düşürmem gerek, ve yok etmeliyim onları -onların bana yaptığı gibi ! - yavaş yavaş, gülerek. O uğursuzluklara ulaşamadan isteklerimi, sevimsiz tercihlerimi bulamam. Varamam meşhuz konaklara, muzdarip ağlayışları kucaklayamam. Alınganlıklarım daralarak büzüşüyor her bir sıfatta, defterimi bulamam. Kader denen -şüphesiz- muhteşem iki yüzlü canavarı baştan yazamam. Bülbül değilim, güle konamam. Bedelsiz ve masumane aşkın özelliğini tadamam, onun kadar yüce bir onur'suzlukla yaşayamam. Ben tabip değilim, suskunlarıma derman olamam. Huysuzluklarımı, hırçınlıklarımı, yakarışlarımı bastıramam. Küçük değiller onlar, küçücük yüreğimden taşırırım elbet, sığdıramam. göz gere gere işlediğim bu cinayetin gafletini durduramam. Hıçkırıklarımdaki uğultuları kaydıramam merhamet ezgisine, lügatıma ihanet edemem, bunu yapamam. Bahane denen yalanlara meyleden maruz görüşleri tekmelerim tek kelimeyle, bunları umursamam. Saçmalıklarla uğraşarak vakit kaybedemem, onları umursamam. Gönül penceremdem kinlerime bakamam, kitaptan yığılan kurşunları tek bir noktada birleştirip kendime sapladım, etrafımdaki şeytanlara dağıtamam.

Bende var olan zaman içinde dondurulan, ızdırap denen kalıcı -ve bir o kadar da yanıcı, can yakıcı- sezgilerle doldurulan, saniyeler depreştikçe çiçeksiz ormanlara mahkum kılınan, ağaçları yapraksız toprakları kaygısız kayıtsız, papatyaların yeşermelerine hiçbir zaman tanık bulunmayan, virane, düzenbaz, yetimliğe adanmış yitik bir şehir, hazinelerimin yıkıntılarını onaramam. Hİçsiz'likle yıllanmış bir ömür, erdem adı verilen mükemmellik harap edilmiş, bir o kadar saygısız. Sadakati kalmamış evrenine bile, meleklerin yaraları kan tutmuyor, sargısız. Bu kadar kötü durumda olmasına karşın, bir o kadar da çilekeş yani kısaca dikensiz gülleri, teferruatsız. Ölüm.. Güneşin doğuşuyla battı içindeki şatoda, kalemi bahtsız, anıları duasız. Hayat yok bu şehirde, soluk alışlar faydasız. Karşılık beklemez fakat bu şehir, misafir girişi yok kullanışsız, kuşkusuzdur ki halinden pek memnun kuş uçmaz kervan geçmez Tanrı olsa kul baş eğmez, yürekli mi yürekli, istisnasız saltanatsız. .


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder