Bir gece olsun hele.
Bir tek o dillensin, karartıda aşk katilliğe yönelsin.
Sonra da pişman olsun, fakat bunu söyleyemesin.
Var mı böyle intihar eskilerin yıllanmış şarabında
Kaldı mı merhametsiz dayanışmalar kirletilmiş aş'k romanınlarında.
İstanbul'a sövmek kolay da, niçin direnemiyorum bu mazeretsiz kanuna ?
Sevdanın kanunu mu olur, yüreğinle kanıyorsun ihtiyatsız bu duruma
Dokunmaya korkuyorsan, iç çekişlerinde onun adını sayıklıyorsan hâlâ, neden ve nasıl inanamıyorsun aşık olduğuna !
Öyle çok anlatmak istediğim yok aslında. Özlemiyorum seni. Çünkü özlememem gerektiğini, herhangi başka birini sevdiğini, onunla uyuyup onunla günlerine merhaba dediğini, zihnine sana layık birini yerleştirdiğini adım gibi biliyorum.
Kahretsin. Ne yazık ki bunun farkındayım, yudum yudum dibe çöküyorum.
Ahdım olsun Istanbul sana, muhteviyatında barındırdığın anlamsızlıklarımı bir bir siliyorum.
Bıktım üstadım, yoruldum artık birazcık da sen beni anlasan, hadi anlamadın varsayalım en azından saygı gösterip seni içen kızgınlıklarımı anlayışla karşılasan ? Benim sana katlandığım şekilde sen de bana katlansan ?
Hayırdır, nerden çıktı bu sualsiz çaba, sen de isminin baş harfini kazısana benim gibi ruh yanmalarına ?
Ne o, yapamazsın değil mi. Kaldırabilecek güçtesin illaki, fakat esip savuruyorsun yalnızca beni,
Önemsemiyorsun bile, düşlerime ve yanaklarımdan süzülen gülüşlerime bu denli hiddetlenmenin, şiddetin yakarışıyla karşı gelmenin sebebi başka ne ola-bilir- ki
Bir bana düşmansın, bir bana yara
Sen,benimle uğraşmayı bırak da, ciddi anlamda seni sevenlerde kuşkuyu ara
Tamam, en azından ben seni sevmediğimi yüzüne tükürdüm de -ya-defalarca,
Diğerlerini de koy çarmıha, seviliş nedenlerini zorla açıklat kolaysa.
Yineliyorum, ben seni hiçbir zaman sevemedim, yine sevmiyorum. Fakat onlar yüzüne gülüp arkandan iş çeviriyorlar
Bu mudur adalet, bu ne kadar da aptalca bir muamma !
Yapma amaa, seni sırtından bıçaklayanı, sırf sen küçük küçük adımlarınla mutluluğunu terk ederken ardından bağırıp ' seni seviyorum Istanbul ' diyerek yine ve yeniden ruhunu kamçılayanlara, kandırmak maksadıyla sessiz bir biçimde çığlık atanlara tapma
Aç gözünü şapşal, rakı masasında meze olarak sunulan acıların ve anıların alayı palavra !
Duy sözümü artık, senden tiksinen ve buna rağmen senden kopamayan-gidemeyen benim.
Seni ittiren, umutsuzluğa sürükleyen, sevimsizleştiren velhasıl kelam en azından güçlü olmaya alışmanı gerektiren gaddarlığının teşviki, ilani, tefsiri ve tenkiti, benim.
Soluk nedenlerinin ardına sığınıp yedi cihana senden nefret ettiğini bağırarak anlatan-yağdıran benim.
Sen benim kıymetsizim, sen benim düşümde can verenim. Beni yarı yolda, ölümsüzlük çamurunda kandırarak bırakıp gidenim.
Dünya üzerinde aldığım nefesler ile cennetimi cehenneme çevirenim,
Azaplarımla ısdıraplarımı bilfiil hiç tereddüt etmeden üzerime yürütenim
Sen benim defterlerimi çöplüğün tam ortasında öyle çaresiz öyle ümitsiz ve öyle yarım yamalak ve öyle insafsızca bırakıp gidenim
Zamanında tapıyordum dalgalarına, rüzgarlarına ve gamsızlıklarına, Tanrı aşkına söyle senden nasıl nefret edeyim de bırakıp gideyim ?
Ben, senden nefret ettiği halde, güzelliklerini çirkinleştirdiği vakitlerde etrafına bakıp da göremediği için kendine hükmedemeyen, hiçbir sevimliliği hak edemeyen, çevresinde ve bilhassa diğer mahkumiyetlerinin hüküm evinde edepsizlikle ödüllendirilen, anlamlandıramayan hiçbir şeyi,
Hedefini kirleteni acımasızlığıyla ezdiği zamanlar ruhu güruha eren, konuşarak susan sustuklarında boğulan, yaralarını bir türlü hücrelerine sığdıramayan, kendini güneşlerine hapsedip orada zor kullanılarak idama tabiî tutulan, içindeki çocuğu öldüren, genç yaşında bunamayı tercih eden, ne seven ne sevilen. En acısı da şudur ki, etrafına saçtığı gereksiz kahkahalarına arada bir gerçek anlamda gömülen, gülüşlerinin sebebini ölüm adı verilen kurala atfeden, günahkarlığıyla övünen, yalnızlığına bağımlı görünen..
Ben, seni kalemi ile bıkmadan usanmadan lekeleyen !
Ben senin kaoslarını çürütenim. Ahirete sunduğu köleliğini, mabedini yalnız senin huzuruna getiren, ruhundaki şarkıları bir tek sana dinleten, senden uzaklaştığı kadar edebine hasret biriktiren, ben seni aslanların celbi gibi galibiyete yüceltenim
İyinin kötüsüsün benim için İstanbul.
Ne kadar tiksiniyorsam senden, bir o kadar bağlıyım yıldızlarının ulaşılmazlığına esasen.
Lâkin yine de hâlâ nefret etmekteyim sergüzeşt mahzenlerinden. Öldüremiyorsun beni, yaşatamıyorsun da.
Ezildiğimi, liğme liğme çiğnendiğimi, aşağılandığımı hissediyorum ve seziyorum senin tarafıından adeta
Öylesine yazılan bir kaç satır işte.Anlamsız çoğu zaman,sade hilekâr ve lûtufkâr.Benim için,içimi döktüğüm şu kara sayfalar,senin için hiç bir önem ifade etmiyor ey sevgili yar.Sana sevmelerimi helal etmiyorum,dibine kadar haram olsun dünyan cehennemime dönüşsün.Kifayetsiz hecelerde azrailin zulmünden kaçamayıp sıkış tebessümlerinde orada biçare kal.Azabımdan çöle dönüşsün o şuursuz gönlün.Sevme,seveme ben gibi herhangi birini.Birer birer yapışsın ruhuna,yüreğime hançerle kazıdığın yara izleri
27 Nisan 2013 Cumartesi
21 Nisan 2013 Pazar
Çok saçma, farkındayım. Düzeltilir bir ara, şimdilik aşkın en manidar muhteviyatındayım.
Hiç aklına geliyor muyum ya da, adımı anınca sızlıyor mu içindeki köhne kinsizliklerin. Ben bu kızı ne hale getirdim diye hissedebiliyor musun arada sırada ? hüzünleniyor mu kalemin. Zaten sevmiyordu hiçbir şeyi, huzursuzdu ve bir o kadar da kaprisli. Sevimsizdi bir o kadar da dünyevi. Zorlamıştı beni, en sonunda geldi intikam vakti, rahatıma kavuştum. Meltem rüzgarlarıyla sonunda ayrılığı sezdi. Yalnızlık belki de onun kaderiydi. Kim ister,kim katlanabilir ki ona, canı pahasına sakladığı kalemleri bile ruhuna özenip karalamışlar gülümsemeyi !
Hiç özlüyor musun beni, keşke yanımda olsaydı başını omzuma yaslayıp uyusaydı. Ruhu dinseydi benimle, damlasız akan yağmurlarından kurtulsaydı. Hayatı sevebilirdi belki de, yalnız bana sahip olsaydı.. diyor musun hiç.
Düşünüyor musun beni, bir yara da herhangi bir sıfat, bir sinir ufak bir kızgınlık bir rüya. Bu tarz kötü giyinmiş düşünceler soruyor mu beni, aklının odacıklarına sokuyor mu ya da ? .İşkence gibi geliyor mu her yeni salise sana da ? Benim yaşadıklarımı yaşıyor musun ?
Öyle çok daraldım ki senle ilgili, artık kalemim bile yazamaz oldu seni. Hece bulamaz, çaresizliğimi anlatamaz oldum. Zaten suskundum, artık kelimelerle bile konuşamaz oldum. Onları da susturdum konuşturamaz oldum. Şimdilerde takılı kalıyorlar işte üç-beş heceye. Anlatmak istedikleri o kadar çok şey var ki, kalem dile gelemiyor dökülemiyor geceye. Ruhları öyle sıkıştırıldı ki, karşı koyamıyorlar sırtlarında kazılı kalan riyakar işkenceye. Canları yanıyor, yandıkları an alev alıyorlar ve daha çok fısıltıya gömülüyorlar. Elleri kanıyor, yere düşen damlacıkların seyrine dalıp üstlendikleri görevleri yerine getiremiyorlar. Gözleri kırmızıya bürünüyor, kan kırmızısı oluyorlar da bir türlü ağlayıp içlerini dökemiyorlar.
Öyle çok sıkıldım ki senle ilgili, benimle değilsin. Benle değilsin hayat denen kahpeliğin oyununda. Yardım etmek istemiştin bir zamanlar kazanmak yerine daha beter dibe battım adeta. Sen benim olamayacaksın kabul/ tamam da, ne işin var o halde her yastığa başımı koyduğumda göz ucumda. Öldürmeye mi çalışıyorsun, maksadın ne. Yetmedi mi ruhuma yasakladığın, kapattığın ihtiraslar, sırasıyla. Aptal bir intikam romanı mı lazımdı yoksa sana ?
Çıldırmanın eşiğinde, yok olamamanın beşiğindeyim. Bir sigara daha lazım adının baş harfine, yandıkça kül olasın gelmeyesin düşlerime. Ben seni kovmaya alışamadım henüz, yerimde olamazsın anlayamazsın beni, İyisi mi alışmaya çalışma sakın güzel günlerine. Kolaysa empati kur, koy kendini ben yerime. O zaman dene bakalım, katlanabilecek misin kalemindeki sitemsiz izlerine, kanlı gölgelerine .
Bir de utanmadan diyorlar ki ' Niye bu kadar duygusuzsun ve bir o kadar da mutsuz ? '
Napayım. Ben izin vermeden güneşin karanlığında tecavüz edilen, ırzına geçilen gülüşlerimin ardından sevine sevine alkış mı tutayım. Çok iyi yaptınız, memnun oldum bir daha beklerim diyerek el mi sallayayım ha, napayım ? Bu acı bana az geldi, dur üstünü ben tamamlayayım, zahmet etme sen deyip muhteşem şarkılarıma kan mı kusturayım. Ne gelir bu zamandan sonra elimden,ne gelir suratsız melun silüetimden. Kazandığım hiçbir savaşım olmadı benim zaten ! Umudum yok tamam mı, tek beklentim ölüm. Okunamaz oldu yazılarım, onlar da yok olacak yakında, az kaldı. Dar ağacında kahrolamayıp yakalarına yapışan anılarla cebelleşen, an be an heveslerinde var olmayı gizleyen arzu eden buğulu bir kördüğüm.
Hiç özlüyor musun beni, keşke yanımda olsaydı başını omzuma yaslayıp uyusaydı. Ruhu dinseydi benimle, damlasız akan yağmurlarından kurtulsaydı. Hayatı sevebilirdi belki de, yalnız bana sahip olsaydı.. diyor musun hiç.
Düşünüyor musun beni, bir yara da herhangi bir sıfat, bir sinir ufak bir kızgınlık bir rüya. Bu tarz kötü giyinmiş düşünceler soruyor mu beni, aklının odacıklarına sokuyor mu ya da ? .İşkence gibi geliyor mu her yeni salise sana da ? Benim yaşadıklarımı yaşıyor musun ?
Öyle çok daraldım ki senle ilgili, artık kalemim bile yazamaz oldu seni. Hece bulamaz, çaresizliğimi anlatamaz oldum. Zaten suskundum, artık kelimelerle bile konuşamaz oldum. Onları da susturdum konuşturamaz oldum. Şimdilerde takılı kalıyorlar işte üç-beş heceye. Anlatmak istedikleri o kadar çok şey var ki, kalem dile gelemiyor dökülemiyor geceye. Ruhları öyle sıkıştırıldı ki, karşı koyamıyorlar sırtlarında kazılı kalan riyakar işkenceye. Canları yanıyor, yandıkları an alev alıyorlar ve daha çok fısıltıya gömülüyorlar. Elleri kanıyor, yere düşen damlacıkların seyrine dalıp üstlendikleri görevleri yerine getiremiyorlar. Gözleri kırmızıya bürünüyor, kan kırmızısı oluyorlar da bir türlü ağlayıp içlerini dökemiyorlar.
Öyle çok sıkıldım ki senle ilgili, benimle değilsin. Benle değilsin hayat denen kahpeliğin oyununda. Yardım etmek istemiştin bir zamanlar kazanmak yerine daha beter dibe battım adeta. Sen benim olamayacaksın kabul/ tamam da, ne işin var o halde her yastığa başımı koyduğumda göz ucumda. Öldürmeye mi çalışıyorsun, maksadın ne. Yetmedi mi ruhuma yasakladığın, kapattığın ihtiraslar, sırasıyla. Aptal bir intikam romanı mı lazımdı yoksa sana ?
Çıldırmanın eşiğinde, yok olamamanın beşiğindeyim. Bir sigara daha lazım adının baş harfine, yandıkça kül olasın gelmeyesin düşlerime. Ben seni kovmaya alışamadım henüz, yerimde olamazsın anlayamazsın beni, İyisi mi alışmaya çalışma sakın güzel günlerine. Kolaysa empati kur, koy kendini ben yerime. O zaman dene bakalım, katlanabilecek misin kalemindeki sitemsiz izlerine, kanlı gölgelerine .
Bir de utanmadan diyorlar ki ' Niye bu kadar duygusuzsun ve bir o kadar da mutsuz ? '
Napayım. Ben izin vermeden güneşin karanlığında tecavüz edilen, ırzına geçilen gülüşlerimin ardından sevine sevine alkış mı tutayım. Çok iyi yaptınız, memnun oldum bir daha beklerim diyerek el mi sallayayım ha, napayım ? Bu acı bana az geldi, dur üstünü ben tamamlayayım, zahmet etme sen deyip muhteşem şarkılarıma kan mı kusturayım. Ne gelir bu zamandan sonra elimden,ne gelir suratsız melun silüetimden. Kazandığım hiçbir savaşım olmadı benim zaten ! Umudum yok tamam mı, tek beklentim ölüm. Okunamaz oldu yazılarım, onlar da yok olacak yakında, az kaldı. Dar ağacında kahrolamayıp yakalarına yapışan anılarla cebelleşen, an be an heveslerinde var olmayı gizleyen arzu eden buğulu bir kördüğüm.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)