Dinine imanına söveceğim şimdi de, bana yakışmaz. Gelmişini geçmişini öveceğim şimdi de .. Bana yakışmaz.
Peki, bana ne yakışır ?
Toplum olarak kız evlatlarını pek çok şeyden mahrum bırakmaktayız. Kızım, oraya gitme, başına şu gelir. Kızım, buraya gitme öyle böyle olur. Peki, bu masum kızcağız, hayatın nasıl olduğunu nereden ve nasıl öğrenir. Hep esirgeyerek ve sadece uyararak, onu ne kadar koruyabilirsin ? Dışarı çıkmaktan alıkoyarak, nereye kadar susmasını sağlayabilirsin. Anlıyorum, Türkiyede çok zor anne yahut da bir bayan olmak, iyi güzel de yaşanması gerekiyorsa elbet bir gün yaşanacak, ölmesi gerekiyorsa ölecek gülmesi gerekiyorsa gülecek gitmesi gerekiyorsa gidecek. Hayat denen engebeli kaldırımda, devamlı önüne taş ola ola, engel çıkara çıkara, mazeretler suna suna, nereye kadar ruhunu yaşatabilirsin. Bir bayan olarak, kız evlatlarının bu kadar kısıtlanmasını hoş karşılamıyorum. Neden, gecenin on ikisinde kafamı rahatlatmak adına sahile veyahut kimsenin olmadığı bir denizin kıyısına gidip de kendimi dinlemekten alıkonuyorum ? Erkek denen adamlık mertebesine erişmeyen zavallı mahlukatlar yüzünden. onu yapma bunu yapma diye diye aptala döndürüyoruz etrafımızdakileri. Ve biz de onlar gibi oluyoruz zamanla bittabi.Bazıları da hayır dendiği halde, inadına gider tersini yapar. İşte, bana da bu cesaret ilacından gerekli. Öyle nahoş bir mertebeye erişmişim ki, hiç kimseye ve hiçbir şeye tahammülüm yok. Burada kimse dokunmaz sana, adam gibi yaşayabilmek adına sadece burada nefes alman yeterli dese herhangi biri bana, eminim ki yerleşeceğim o ıssızlığa kıdemli. Çünkü, hiçbir vakit güzel bir hayatım olmadı,insanlarım olmadı benim kısıtlarım ve engellerim her daim baş ucumda yer aldı. Akrep yelkovanın ardını arkasını bırakmadı, ee bende de malum saniyeler akıp gittikçe sabır denen kavram kalmadı. Bu nedenle nefret ediyorum yanımda bulunan yapmacık her insandan. Bulunmamalarını tercih ediyorum şahsen, öyle suratsız bir hale geliyorum ki o anlarda, en azından yanımda var olmalarından ötürü rahatsız olduğumu anlayacak kapasiteleri var, yüzümde belli ettiğim sırada bu durumu, hemen yanımda ayrılıyorlar. Canıma minnet yahu, evrenden soğudum şerefsizlerin el üstünde tutulduğunu anladığım an, sildim lügatımdan bu herhangi bir gereği bulunmayan sahtekar oyunu. Kabullenemiyorum cancağızım, cidden onay veremiyorum şu saatten sonra özgürlüğümün haysiyetsiz kişiler nedeni ile kısıtlanması durumunu. Erkek evlat önemli, tabii ya elin kızının hayatını karartacak, sırf iki bacak arasında münasebetsiz işler yapıp soyunu dallandıracak.. Sendeki soyun da, sahip olduğun amaçların da hepsinin anlamsızlığına al benden bir tuzak. Herşeyini kaybetmiş ve bir takım nedenlerden ötürü tanıdığım- tanımadığım her insana kin beslememişim meğer gizli gizli.. Bu nedenle, bu saçma kasidekerden ötürü mutluluk bana uzak. Tek başıma nefes alabilirim her halükarda, sen olsan da benimle ruhum ebediyette huzur bulacak, ki varlığın en fazla günden güne canımı sıkacak. Bu nedenle benimle olmamış olman daha makul be üstadım, sayende ruhum bir günahtan sıyrılacak.Bu nedenle kimseye yakınlaşamıyorum, başıma bir iş gelecektir sonunda muhakkak şeklindeki düşünce korkusundan. Yakınlaşmaktan kastım, derdimi niyetimi açık seçik anlatabilmektir elbette ki. Bunun başka nasıl bir anlamı olabilir ki ? Herkes bana zarar verecek, herkes düşmanım. Ailede yer alan fertleri bile, acaba bu da benim hayatımı kaydırmak için mi uğraşıyor şeklinde düşünmeye başladım. diğer insanların zararlı olduğu, o derece zihnime yerleştirildi. Uzak kaldım her şeyden, kimseyle dost olamadım sıkıntımı anlatamadım, problem sıfatına yakışmayacak zihinsel aktivitelerimi hep kendime sakladım. Çünkü, bilirdim. Kime anlatsam kendimi, hemen yargıya alınacaktım. Mahkeme beni suçlu bulacak, yalnızca varlığım cezalandırılacak, vardığım her mevki şahsıma ihtafen kirletilmişlikle aydınlanacak, muhakemeler haksızlıklarda buğulanacak, her seferinde suç bende olacak ve anlattığım için yalnızca dudaklarımda pişmanlığım asılı kalacak.. Öyle çok nefret eder oldum ki, etrafımda yer edinen her bir güzellikten. Birer birer soldu- gömüldü çiçeklerim. İşte bu facianın nedeni, yalnızca sessizlikten. Kimsesizliğe gömüldüm zamanla, kendi mahkememi kendim ayarladım, yine her zamanki gibi beni bir başkası değil ben askıya aldım fakat bu durum başka birinin beni tam anlamıyla kavrayamadan günahkarlıkla suçlamasından -parantez içinde emin ol- bin kat daha iyiydi. Zaten, adam akıllı bir hayata ve sırtımı ilelebet dayayabileceğim bir babaya, adam sıfatıyla mükafatlandırabileceğim bir adama sahip olamadım en ihtiyacım olduğu anlarda. Şimdi neden suskun olduğum , şimdi neden kimsesizliğimde boğulduğum, şimdi neden kalemimi yorduğum, ondan kat be kat yüksek derecede yorgun olduğum, şimdi neden benimle latife içine girişmek isteyen her bir meleği itinayla kovduğum anlaşılabiliyor mu acaba ? Şimdi neden herkesin benden adım adım gidişine karışmadığım, en güzel ve en müptezel hislerimi değer veremediğim fakat özellikle önem vermek istediğim adamlarla paylaşmadığım, şimdi neden azrailin içtenliğine bile tam anlamıyla yanaşamadığım kavranabiliyor mu acaba ?
/ Araya ufak bir dip not düşelim de mevzu birbirine karışmasın şu satırlarda . Ben, gerçek aşkı hiç tadamamış, tam anlamıyla varlığıyla karşılaşamamış, kendi çapında aşka dair sezdiklerini kalemin eşliğinde ağlatan insanım. Sen olsan da olmasan da sana dair bir şeyler yazar, seni konu edinirim yazılarımda seni yazarım. Her şeyi sana bağlarım . /
İşte bunlar hep kıskançlığımdan, hep güvensiziliğimden. Ben bir zavallıyım, hatta eziğim kabul ediyorum. Diğerleri gibi olmayı, kabul edilmeyi , kabul etmeyi ve kabul görülmeyi istiyorum. Ufacık bir sevgi pıhtısından kıvılcımlar yaratıp dünyamı yakmak istiyorum. Lakin işte.. Bunu yalnızca istiyorum, istemekle yetiniyorum. Hiçbir zaman kabul görülmeyecek benim rüyam, boşuna uğraşıyorum farkındayım. O halde dualarımı senden esirgiyorum. Ben.. Onlar gibi olamam, sevemem sevilmem. Elimi uzattığım an havaya tutunur düşlerim de yine de kimseye bana yardım et demem. Ben, bu edepsiz savaşta atrık görüşlerimi sırf sen gibi bir vefasız uğruna feda edemem. Ben artık.. Bir tek sen üzülmeyesin diye kendimi üzemem. Yenilgilere alıştım elbet de.. Bundan sonra - su bardağı doldurdu, çoktandır taşmış durumda- yeni bir yenilgiyi daha hazmedemem. Üzgünüm, benden bu kadar, çok fazla dilendim seni tanrıdan galiba, gönderilmeyeceksin 'gelmeyecek olan' olman ihtimallerin ün mükemmeli sırasında, bendeki sıkıştırılmışlık -yani yalnızlık, bir bakıma ihtiyatsızlık- iki dünya arasında, yüreğimden bir türlü sızamıyorsun bu ara, kalıbıma ağır geldi, bu gereksiz mücadele kimin- neyin uğruna ( ! ), kabuğundan çıktı artık bu yara, etrafa izlerini yaymaya başladı görüyorum ve tükendi sarayımdaki esirler rahatlasınlar, diye onlardan yavaş yavaş kurtuluyorum.Bu şekilde kendimden kurtuluyorum, ancak bu vaziyette bendeki senden uzaklaşabiliyorum, Kaçıyorum bir nebze kendimden, evet evet kesinlikle artık bunu yapmam başarabilmem gerekiyor, mazideki soluk korkaklıklarıma istinaden, temelli gidiyorum .
Yine sana dair, varlığın kanıtlanmış, kilitledim sanırım sendeki bendeki yokluğunda ..
Canım bir şeyler yemek istiyor. Yasak olduğunu, yapmamam gerektiğini bile bile gidip bir şeyler atıştırıyorum. Canım bir şeyler içmek istiyor, beni daha kısa sürede ölüme götürsün de, bendeki senden çarçabuk sıyrılayım diye gidip sigara içiyorum. Eninde sonunda.. Canım seni istiyor en mücadelesiz kaldığım mehtaplarda.. karanlığın içinde adeta küçücük ellerimden kaçarcasına gökyüzüne gizlenmiş yıldızlarda.. Neden diyorum, neden ! O kadar kötü biri miyim ki, onlara da dokunamıyorum ? Onlar yukarıda biliyorum, fakat ne kadar uğraşsam da ulaşabilmek, bir ucuna gönlümden ayrı gayrı kar taneleri misali süzülen sulu tomurcuklarımı akıtabilmek adına, o kadar çabalamama rağmen göremiyorum. Canım, seni istiyor diyorum ya, kahretsin. Acıların en meşakkatlisi ve katlanılamazı bu oluyor. Bedenimin sol tarafında muhtelif bir yerde, koca bir sığınak var. Ve aniden çökmeye başlıyor. Orada, ruhumun göz bebeği olarak adlandırılan kainatta, yeni ve yeni yaralar oluşuyor. Kanıyorum yalnız'ca. Hafiften kızılımsı bir renge bürünüyor, sonrasında Kırmızıyı andıran sözcükler yağmaya başlıyor avuçlarıma. Nasıl da hoş görmüşüm, diline doladığın her bir ihaneti umarsızca. Nasıl da şahit olmuşum, gerçekliğine asla inanamayacağım hayallerin ruhumda var olmasına, beni kandırmalarına .. Kanamalarım sessiz. Dudaklarıma her gelişinde, orada - başıboş gezinen ruhumdaki aynada- yeni göçükler oluşuyor. Tamirim yok, zaten sayılamayacak derecede kamçılanmışım. Haddinden çok çok fazla siyahlığa bulanmışım. Yalanların en kırmızısına bulaşmışım. Aşk kırıntılarım her bir yerde, sana gelmek istiyorum fakat, yapamıyorum. Elimi uzatsam bile yanıyor canım, dokunamıyorum. Seni anlatan şiirlerimi bir türlü dile gelip de okuyamıyorum. Lal olmuşum sanırsın, adın her geldiğinde aklıma konuşamıyorum. Kahırların en mükemmeli bu oluyor yine de, seni dilimden düşüremiyor, yüreğimden çıkaramıyorum. Sesleniyorum sana, duyuyor musun .. Sözlerimden adeta fırlayan ufak tefek simgelerle sana sesimi duyurmaya çalışıyorum.. Benliğim dönüştü güneşi görmeyen âmâ bir nehre, Sana gelemiyorum. Bir şeyler engelliyor beni, farklı güçler tarafından karantinaya alınıyor, zor kullanılarak inzivaya çekiliyorum ...
Müsait olduğunda bak ve ciddi anlamda eleştir, yazının ne kadar çirkin olduğunun farkındayım. önerilerinle belki bu yazıyı hayata döndürebilirsin. Kim bilebilir belki şu manidar heceleri sözlerinle övebilirsin. haydi bizi iyileştir..
Müsait olduğunda bak ve ciddi anlamda eleştir, yazının ne kadar çirkin olduğunun farkındayım. önerilerinle belki bu yazıyı hayata döndürebilirsin. Kim bilebilir belki şu manidar heceleri sözlerinle övebilirsin. haydi bizi iyileştir..